Sekreter // 9. Hodbin


          Öğlen yemeği için verilen mola zamanı geldiğinde Deniz çoktan son kalan enerji kırıntılarını tüketmişti. Bu yüzden tercihini yemekten değil uykudan yana yaptı. Hasta olduğu içindir ki, canı hiç de bir şeyler yemek istemiyordu. Bu yüzden biraz olsun kestirip dinlenebilmek ve biraz daha enerji toplayabilmek için kafasını masasına koydu. Kısa bir süre içinde uyumuştu bile yorgunluktan. Aradan bir saat geçtikten sonra nedendir bilinmez belki de üstündeki bakışların ok gibi batışı onu rahatsız etmiş olacak ki gözlerini yavaşça araladı. Gözlerini bir an odağını bulamamış gibi hızlı hızlı kırpıştırdı. Sonunda odağını bulduğunda karşısında gri gözler buldu. Deniz irkilerek gözlerini şaşkınlıkla kocaman açtı. Ege ise hiç duruşunu bozmadan dikkatlice Deniz'e bakmaya devam etti. Ardından Deniz fark etmeden elini kaldırıp Deniz'in alnına götürdü. Gözlerinde endişe parıltıları oluşurken elini hızla çekti.
"Deniz sen yanıyorsun." dedi şaşkınlık ve endişe karışımı bir sesle. Ege hemen ceketinin iç cebinden cep telefonunu çıkardı. Önce Eren'i aradı.
"Deniz hasta. Onu götürüyorum. Bir sıkıntı olursa beni bilgilendirirsin." dedi hızlıca.
"İyi mi?" dedi Eren endişeli bir sesle.
"Ateşi var." dedi Ege kısaca.
"Hastaneye mi götüreceksin?" dedi Eren bir anlık duraksamanın ardından.
"Hayır, hastaneleri sevmediğimi biliyorsun. Onu eve götürüyorum. Gökhan'ı çağırırım." dedi bezgin bir sesle.
"Peki, ben Efe'yle konuşurum. Durumundan beni haberdar et. Biz de çıkınca bakmaya geliriz." dedi Eren uysal bir şekilde. Ege onu onayladıktan sonra telefonu kapattı. Bu sefer danışmadaki Ebru'yu aradı. İlk çalışta açtı.
"Buyurun Ege Bey." dedi Ebru nazik bir sesle.
"Deniz rahatsızlandı. Benim için programı boşalt. Günün geri kalanındaki programlarımı hafta içine yay." dedi Ege hızlı hızlı.
"Peki, efendim. Lütfen, geçmiş olsun dileklerimi iletin kendisine." dedi Ebru da hafif endişeli bir sesle. Ege bir an Ebru'nun tonlamasına şaşırsa da üzerinde durmayıp telefonu kapadı. Anlaşılan Deniz kısa sürede kendini şirkettekilere sevdirmişti. Ege kendi kendine gülümsedi. Sonrasındaysa kendini toplayıp önündeki bilinci yarı kapalı Deniz'e baktı. Yürüyemeyeceğinden emindi. Bu yüzden eğilip tek seferde kucağına aldı. Genç kadın çok da ağır değildi. Bu sebeple Ege onu taşırken hiç zorluk çekmedi. Ofisten arabaya gidene kadar endişeli gözler genç adamı ve kucağında baygın yatan genç kadını izledi.
                Deniz gözlerini zorlukla açtığında bir an nerede olduğunu kavrayamadı ve evinde olduğunu düşündü. Ama gözlerini tamamıyla açıp etrafına baktığında yabancı bir yerde olduğunu fark etti. Nerede olduğunu anlamaya çalışarak etrafına baktı. Yumuşak ve geniş yatakta doğruldu ve ayağa kalktı. Kapının arkasından gelen sesler Deniz'i o tarafa yönelmeye itti. Deniz merakla kulağını kapıya dayadı ve diğer tarafta geçen konuşmaya kulak kabarttı.
"Durumu nasıl?" dedi Ege endişe ve merak karışımı bir sesle. Deniz böylelikle Ege'nin evinde olduğunu anladı.
"Basit bir gribin böyle harap etmesi zor. Üstelik dirençli bir vücuda sahip. Psikolojik olarak bir sıkıntı yaşadı mı?" dedi kapının arkasından Deniz'in tanımadığı bir erkek sesi. Deniz bu sesin doktora ait olduğunu düşündü.
"Bilmiyorum." dedi Ege düşünceli bir sesle.
"Yakın zamanda bir üzüntü ya da duygu durumunu büyük etkide değiştirecek bir olay yaşadıysa bu durum bağışıklığını zayıflatmış olabilir. Yaptığım iğne ona iyi gelecektir. Uyandığında kendini çok daha iyi hissedecektir ama bugün yataktan çıkmaması daha iyi olur." dedi adam. Deniz şaşkınlıkla gözlerini açtı. Bunu nasıl hissetmemişti? Ağır uykusu her zamanki gibi iş başındaydı anlaşılan. Deniz kendine kızarken kapının diğer tarafındaki doktor tekrar konuşmaya başladı. Deniz hemen iç çatışmasını susturup seslere kulak kesildi.
"Ege, o çok saf ve temiz bir kıza benziyor. Senin diğer kızlar gibi değil." dedi doktor. Deniz duyduklarıyla bir an duraksadı. Diğer kızlar?
"Gökhan!" dedi Ege hafif sinirli bir sesle. Doktorun adını da böylelikle öğrenmiş oldu.
"Ne var, Ege? Doğruyu söylüyorum. Bu eve bir kıza doğum kontrol dışında başka bir şey için ilk defa geldim." dedi Gökhan alayla gülerek.
"Gökhan saçma sapan konuşmayı bırak. Senin bakman gereken hastaların falan yok mu? Git de onlarla uğraş! O benim sadece sekreterim. Hastalandı, ben de endişelendim. Hastaneye getiremeyeceğim için eve getirdim." dedi Ege bariz bir sinirli tonlamayla. Deniz şaşkınlıkla olduğu yerde dondu kaldı. Beyninde dönüp dolan iki kelime vardı. 'Sadece sekreterim!' İlk şaşkınlığı atınca bu sefer öfke tırmandı içinde. Sadece sekreteriydi yani! Kendisini öperken, elini bacaklarında dolaştırırken, odasında eğer kapı çalınmasa az daha sevişeceği sadece sekreteriydi demek ki! Deniz öfkeyle yatağa geri döndü. Ayakta durdukça hastalığından ve o anda hissettiği öfkeden dolayı titriyordu. Yatağa girip uzanmıştı ki kapı açıldı. Ege Deniz'i yatakta uzanırken buldu.
"Uyandın mı?" dedi Ege nazik bir sesle. Arkasındaki kapıyı kapatıp Deniz'in yanına geldi. Deniz cevap vermeden somurtarak kafasını salladı. Ege kaşlarını çatsa da bu tavrı karşısında bir yorum yapmadan,
"Sana bir şeyler hazırladım. Öğlen hiçbir şey yememişsin. Vücudun yorgun düşmüş olmalı. Hadi, aşağı inelim de yemeğini ye. Sonra da ilaçlarını içip tekrar yatarsın. Doktor iyi dinlenmen gerektiğini söyledi" dedi gülümseyerek. Deniz aksi bir sesle,
"Aç değilim. Üstelik eve gitsem daha iyi." dedi ve Ege tarafından öldürücü bir bakışla ödüllendirildi.
"Deniz zaten dünden sana yeterince kızgınım. Sinirli halimi görmek istemezsin. O yüzden uslu bir kız ol ve sözümü dinle." dedi sesini sakin tutmaya çalışarak.
"İstemiyorum." dedi Deniz direterek. Ege sıkıntıyla bir nefes üfledi.
"Bir kere de diklenmeyip sana söyleneni yapsan, ölür müsün? İkimiz de bunun sağlığın için gerekli olduğunu biliyoruz. Bir şeyler yeyip ilaçlarını içmen ve dinlenmen gerekiyor. Niye direttiğini anlayamıyorum." dedi Ege hafif sinirli bir sesle.
"O zaman beni eve götür." dedi Deniz omuz silkerek. Ege eliyle gözlerini kapattı ve kendini sakinleştirmeye çalıştı. Bir süre ikisi de sessiz kaldı. Ege biraz olsun sakinleşmeyi başardığında elini gözlerinden çekti ve Deniz'e baktı.
"Neden benimle inatlaştığını anlayamıyorum." dedi Ege sıkıntıyla iç çekerek.
"Ben de neden sadece sekreterin olan bir kadınla bu kadar ilgilendiğini anlayamıyorum." dedi Deniz kaşlarını çatarak öfkeli bir sesle. Ege anlamayarak kaşlarını çattı.
"Bu da ne demek oluyor şimdi?" dedi dikkatlice Deniz'e bakarak. Deniz cevap vermeden kafasını çevirdi. Ege bir süre Deniz'e baktı. Neyi kastettiğini anlamaya çalıştı. Sonrasında ise anlayarak kafasını iki yana salladı.
"Bizi mi dinledin sen?" dedi gülümsemesini bastırmaya çalışarak. Deniz omuz silkti sadece.
"Ne dememi bekliyordun, Deniz? Eğer ona gerçeği söyleseydim susmazdı. Sadece başımdan savmak için öyle söyledim. Bu kadar takılma." dedi Ege iç çekerek. Deniz kafasını kaldırıp gözlerini Ege'nin gözlerine çevirdi. Bir süre düşündü. Ege sanki Deniz'in pes etiğine dair bir işaret görmüş gibi,
"Şimdi, benimle aşağıya gel. Yemeğini ye, ilaçlarını iç ve dinlen. Lütfen..." dedi ikna edici bir sesle. Deniz yenilgiyle iç çekip başını sallayıp onayladı. Ege gülümseyerek yataktan kalkıp Deniz'in koluna girip yataktan kalkmasına yardım eti. Deniz kalkınca aslında ilk kalktığında uyku sersemi, fark etmediği bir şeyi fark etti. Üstündekiler hiç de kendi kıyafetlerine benzemiyordu. Bol bir tişört ve aynı bollukta bir pijama altıyla duruyordu. Tahminen bu iki parça da Ege'nindi. Deniz kendini saran Ege'nin kollarından çıktı ama bu doğru bir karar değildi. Deniz dengesini sağlayamayarak sendeledi. Ege hemen kollarından tutup düşmesini engelledi. Deniz kafasını hızla Ege'ye çevirip,
"Ben niye bu kıyafetin içindeyim?" dedi sinirli bir sesle.
"O kıyafetlerle rahat edemezdin. Ben de değiştirdim." dedi Ege umursamazca omuz silkerek.
"Beni sen mi soydun?" dedi Deniz sıkılı dişlerinin arasından. Ege kendini tutamayıp bir kahkaha attı.
"Merak etme, hayvani dürtülerimi sen baygınken üstünde gidermedim." dedi alayla gülmeye devam ederek. Deniz hafifçe kızardı. Kuruyan boğazını ıslatmak adına yutkundum ve aynı durumda olan dudaklarını da yaladı. Bu hareket Ege'nin yüzündeki alaycılığı silip arzuyu yerleştirmek için yeterliydi. Deniz bir anda kendini yatak odasının duvarıyla Ege'nin arasında sıkışmış halde buldu. Ege gözlerini genç kadının dudaklarına dikmişti. Aralarında birkaç milim kalmış dudaklara doğru,
"Şunu yapmaktan vazgeç, Deniz. Kendimi senden uzak tutmakta zorlanıyorum zaten. Olmayan sabrımı zorluyorsun." dedi fısıldayarak. Deniz elinde olmadan tekrar yutkundu ve bir nefes almak için dudaklarını araladı. Genç adam ise sabrının kalan son kırıntılarını da kaybederek genç kadının dudaklarına yapıştı. Genç kadın daha dudaklarına değdiği anda bu öpücüklerin diğer öpücüklerden farklı olduğunu anladı. Bu çok... çoktu. Çok sert, çok seksi, çok ateşli, çok tutkulu, çok mükemmeldi. Deniz'in bu hissi anlatmak için kullanabileceği tam uyan bir cümlesi yoktu. Ege'nin eli kalçalarına gitti ve tişörtün altından kavrayıp kendine bastırdı. Deniz hem hastalığın verdiği sersemlik hem de Ege'nin büyüsüne kapılmanın etkisiyle karşılık verdi. Ege bir anda iki eliyle Deniz'i kalçalarından kavrayıp kaldırarak ayaklarını yerden kesti. Deniz şaşkınlıkla keskin bir nefes aldı. Bacakları iki yanındaydı. Ne yaptığının farkında bile olmadan bacaklarını Ege'nin beline doladı. Nefeslenmek için ayrıldıklarında,
"Seni biraz daha aç bırakmam gerekebilir." dedi seksi bir fısıltıyla. Deniz yüzüne çarpan sıcak nefesle bir an beyninde çınlayan uyarı çanlarını duydu. Ne yapıyordu böyle? Adamın beline bağladığı ayaklarını çözdü.
"Ben..." diye başladı ama devamını getiremeyip sustu. Ege dikkatle Deniz'in gözlerinin içine baktı. Bir elini Deniz'in saçlarının arasına soktu.
"Bak Deniz, ben pek sabırlı bir adam sayılmam. İkimiz de birbirimizden etkilendik. Ne kaybederiz ki?" dedi kadının dudaklarına doğru nefesini üfleyerek. Deniz yutkundu.
"Sen değil ama ben..." dedi ve tekrar durdu Deniz. Ege kaşlarını çatarak Deniz'e baktı.
"Sen düşündüğüm şeyi kastetmiyorsun, değil mi?" dedi bir an Deniz'in ne demek istediğini anlayarak. Deniz sessiz kalıp başını önüne eğip ellerine baktı. Ege, Deniz'in çenesini iki parmağı arasına alıp kaldırdı.
"Deniz, gerçekten... Yani daha önce kimse olmadı mı?" dedi Deniz'in gözlerine bakarak. Gözlerinde sadece merak vardı.
"Bu adımdan daha ileriye gittiğim kimse olmadı." dedi Deniz gözlerini kaçırarak. Ege geri çekilip elini saçlarına daldırdı.
"İnanamıyorum. Sana sadist olduğumu söylediğimde beni sakince dinledin. Ben de sandım ki... Ah, Tanrım! Tam bir aptalım!" dedi Deniz'e hızla arkasını dönerek. Bir süre ikisi arasında kısa süreli bir sessizlik oldu. Sonrasında Ege derin bir nefes aldı. Deniz'e dönüp,
"Tamam, şu an eşit olduğumuzu kabul edebiliriz. İkimiz de birbirimizi şaşırtacak şeyler söyledik. Ben yine de kararımdan dönmedim. Her şey sende bitiyor Deniz. Her cevabını kabul etmeye hazırım ama olumlu bir cevap tabii ki öncelikli tercihim olur." dedi Ege hafifçe gülümseyerek. Deniz de gülümsedi.
"Buna yemek yedikten sonra cevap versem, olur mu? Şu an açım ve biraz zaman kazanmaya çalışıyorum." dedi mahcup bir tavırla. Ege bu sözler üzerine bir kahkaha attı.
"Peki, bakalım seni aç kurt! Benimle gel de seni hemen doyuralım!" dedi alaycı bir tonla. Ege odadan çıkarken Deniz de sessiz kalarak onun peşinden gitti.
              Deniz yemeğini oldukça sessiz bir şekilde yedikten sonra Ege'nin önüne bıraktığı ilaçlara baktı. Kafasını kaldırıp saklamaya çalıştığı bir şüpheyle kısa bir süreliğine Ege'ye baktı. Ege yemeğe oturduklarından beri gözlerini Deniz'den ayırmamıştı. Bu sebeple Deniz'in şüpheli bakışını anında fark etti.
"Gökhan'ın senin için söylediği ilaçlar. Seni muayene ettikten sonra söyledi. Ben de şoförümü yollayıp aldırdım. Güvenle içebilirsin. İçimde gizli bir Nuri Alço yok. İçin rahat olsun. Yapacaklarım için uyanık olmanı tercih ederim." dedi çapkın bir sırıtışla. Bunun üstüne Deniz yanakları kızararak haplara uzanıp bir tanesini ağzını attı. Ege önüne büyük bir bardak su bıraktı. Deniz hapları teker teker içti. Bardaktaki suyu da bitirdikten sonra gergin bir şekilde etrafa baktı. Aslında Ege dışında her yere baktığı söylenebilirdi. Ege bu durumun fazlasıyla farkındaydı. Deniz'in çaresizce bahane bulma çabalarını gülümsemesini parmaklarının arkasına gizleyerek izliyordu.
"Yeterince zaman kazandığını düşünüyorum, Deniz." dedi Ege sonunda kadının tavanları izlemesine dayanamayarak. Deniz gözlerini ona çevirdi. Tedirgin bir şekilde,
"Beni öldürmeyi falan düşünmüyorsun, değil mi?" dedi başını yana eğerek. Ege kendini tutamayıp güldü.
"Seni neden öldürmek isteyeyim ki? Bence sen çok film izliyorsun?" dedi gülmeye devam ederek.
"Bunun filmle pek alakası yok." dedi Deniz ağzının içinde geveleyerek. Ege bu ciddi tonlama karşısında bir an duraksadı.
"Bu da ne demek şimdi?" dedi anlamayarak. Deniz ne dediğinin farkına vararak kendini topladı ve gülerek,
"Öylesine söyledim." dedi omuz silkerek. Ege de bunun üstüne güldü.
"O zaman bana kararını söyleyecek misin?" dedi Deniz'e yaklaşarak. Deniz yutkundu. Ege iyice Deniz' e yaklaştı.
"Bu kadar yakınımda durmasan, düzgün düşünemiyorum." dedi Deniz titrek bir sesle. Ege kısa bir kahkaha attı. Ardından Deniz'e doğru eğildi.
"İstediğimi verecek misin, Deniz?" dedi Ege, Deniz'in kulağına doğru fısıldayarak. Deniz gözlerini kapattı. Ege'nin büyüsüne tamamıyla kapılmıştı. Başını belli belirsiz salladı. Ege bu işaret üstüne hızla eğilip kadını kucağına aldı. Bir anda ayakları yerden kesilen Deniz kısa bir çığlık attı.
"Sakin ol, Deniz. Henüz başlamadım." dedi alaycı bir sesle. Kadını hızla yatak odasına götürdü. Odaya girdikten sonra hızla kapıyı açıp ardından Deniz'i yatağa attı ve üstündeki gömleği iki yanından tutup çekti. Düğmeler etrafa saçıldı. Deniz bu hareketle istekle bir kez daha yutkundu. Hayatında ilk defa böyle hissediyordu. Ege gömleğini hızla üstünden atıp kendini Deniz'in vücudunun üstüne bıraktı. Deniz'in üstündeki tişörtü sıyırıp elini yavaş yavaş yukarı çıkartmaya başladı. Dudakları ise bu sırada Deniz'in dudaklarını resmen hapsetmişti. Eli genç kadının göğsünü kavrayınca Deniz dudaklarını Ege'nin dudaklarının hapsinden kurtararak hazla vücudunu yay gibi gerip inledi. Ege genç kadının dudaklarını koparmasından şikayetçi olmuş gibi sinirli bir şekilde homurdandı. Deniz'in göğsündeki elini çekip yandaki çekmeye uzandı. Çekmeden kelepçe çıkardı.
"Evet! Buraya kadar tanıtımdı. Artık gösteriye başlayabiliriz." dedi şeytani bir gülümsemeyle. Ardından karyolanın başındaki parmaklıklardan geçirdiği kelepçeyi Deniz'in şaşkın bakışları eşliğinde genç kadının bileklerinden geçirip kilitledi.
"Beni ne kadar kızdırdığın hakkında bir fikrin var mı, benim güzel sekreterim?" dedi seksi bir gülüş eşliğinde. Kadının pijama altını çekip bacaklarını meydana çıkardı. Ardından yataktan kalktı.
"Burada bekle!" dedi dilini dudaklarında gezdirip odadan çıkarken. Deniz onun arkasından gözlerini devirdi. Kelepçelenmiş bir haldeyken nereye gidebilirdi ki? Adamın saçma sözleri karşısında alaycı bir tavırla iç çekip güldü. Ama adamın tekrar içeri girmesi ile gülümsemesi yüzünde asılı kaldı. Genç adam altındaki pantolonunu da çıkarmıştı. Sadece baksırı ile kadının karşısındaydı. Genç kadın bu ilgi çekici manzaraya dalmışken gözlerini adamın arasında sakladığı elleri çekti. Bir şey saklıyor gibiydi. Genç adam yürüyüp Deniz'in önüne geldiğinde elini arkasından çıkartıp ne sakladığını gösterdi. Kadın keskin bir nefes çekti. Bu bir binici kamçısıydı. Ege kadının ifadesini umursamayıp,
"Senin için ilk olduğu için hafif bir şeylerle başlayacağız. Sana çok kızgın olduğum için beş kere ceza olarak vuracağım. Ve sen de bir daha bana ukalalık etmemeyi ve beni bekletmemeyi öğreneceksin. Anladın mı?" dedi elini genç kadının baldırında gezdirerek. Deniz afallamış bir halde Ege'nin suratına bakıyordu. Deniz şaşkın şaşkın bakarken Ege hızla ilk kamçı darbesi genç kadının baldırlarına indi. Deniz hissettiği ani acıyla kendini tutamayıp haykırdı. Ege bunun üstüne kamçıyı yatağın üstüne bırakıp tekrar çekmeceye uzandı ve bu sefer de bir fular çıkardı. Çıkardığı fularla genç kadının ağzını bağladı.
"Sana gerçekten sessiz durmayı öğretmemiz gerekecek." dedi alaycılık bulaşmış seksi bir tonlamayla. Ardından tişörtü Deniz'in karnını açıkta bırakacak şekilde sıyırdı. İkinci kamçı darbesi de karnında patladı. Vücudu kasıldı ama bu sefer Deniz sessiz kalıp bağırmadı. Üçüncü tekrar bacaklarına ve dördüncü de tekrar karnına geldi. Deniz dişlerini sıkarak ikisinde de sessiz kaldı ama bilekleri acıyordu. Beşinci ve son kamçı darbesini ise cinsel organı yedi. Deniz son darbeyle dudaklarına asıldı. Ege kamçıyı bir kenara atarken Deniz'in gözünden yaşlar boşanıyordu. Aslında acı değildi genç kadını ağlatan anılardı. Ege, Deniz'in ağzındaki fuları çözüp ağzından çekti. Sonra da kelepçeye uzandı. Kelepçeyi çözdüğü gibi Deniz yataktan yuvarlanıp kalktı. Hızla kapıya koştu ama Ege çok daha hızlıydı. Deniz'den önce kapıya vardı ve kapıya dayanıp açılmasına engel oldu.
"Bırak gideyim ne olur!" diye yalvardı Deniz gözünün önünde beliren görüntüleri kovmaya çalışarak. Ege bir an şaşkınlıkla baktı Deniz'e. Sonra yüzü eski sert haline büründü.
"Gidemezsin." dedi ve bir an duraksadı. Ne diyecekti? Kadının gitmesi adamın isteyeceği son şey bile değildi. Mantıksız olduğunu bile bile,
"Hastasın." dedi düz bir sesle. Başka bahanesi yoktu onu burada tutmak için.
"Bunu o lanet kamçıyla ağzıma sıçmadan önce niye düşünmedin?" dedi Deniz lafı yapıştırarak. Deniz yanaklarına ateş bastığını hissediyordu. Bunun safi öfke olmadığını biliyordu. Ateşi çıkıyordu. Hissediyordu. İçinden bir küfür savurdu. Kötü olmadan gitmek istiyordu genç kadın. Daha fazla burada kalamazdı. Kapının kolunu tuttu kararlı bir şekilde ama Ege hızla genç kadının bileğini kavrayınca kelepçe izlerinin acısıyla haykırdı. Ege hızla elini çekti ama kapının önünden çekilmedi. Deniz tam ağzını açmış bir şey diyordu ki, arkalarındaki kapı çalındı.
"Ege Bey, Efe ve Eren Bey geldiler." dedi bir erkek sesi.
"Tamam, birazdan geliyorum. Onları salona al, Sadi." dedikten sonra Deniz'e döndü.
"Burada kal ve sesini çıkarma. Seninle sonra konuşacağım. Biraz uyu ve dinlen." dedi Deniz'i yatağa doğru ittirerek
"Hayır, Eren beni götürecektir." dedi Deniz onun ittirişine direterek.
"Eren mi? Ne ara 'Eren Bey' 'Eren' oldu?" dedi Ege aniden parlayan bir öfkeyle.
"Seni ilgilendirmez." dedi Deniz onunki gibi öfkeli bir sesle.
"Sen benimsin." dedi koyulaşan bakışlarını Deniz'e çevirip. Adamın sesinde tutkuyla yıkanmış bir kararlılık vardı. Deniz bu kadar öfkeli olmasaydı bu söz karşısında erirdi ama öfkesi yelkenleri indirmesini engelliyordu.
"Senin falan değilim ben." dedi adamı göğsünden iterek. Ege'nin yüzüne ağır ağır yayılan karanlık gülüş Deniz'in anlık bir duraksama yaşamasına sebep oldu.
"Ah, tatlım! Benimsin hatta en yakın sürede tamamıyla benim olacaksın. Eren'le arana mesafe koymanı öneririm. Boş yere ümit vermek istemeyiz, değil mi?" dedi elini Deniz'in ayağındaki pembeleşmiş kamçı izinde gezdirerek.
"Senin falan olmayacağım. Senin bedenimde uyandırdığın hisleri yalanlamıyorum. Ama sen bedenime seslenirken Eren kalbime sesleniyor." dedi Deniz, Ege'nin hareketi karşısında öfkeyle. Sözleri tam olarak doğru olmasa da buradan kurtulmak için her şeyi yapardı. Ege bir an Deniz'e acıyla baktı ama bu o kadar kısa sürdü ki Deniz bunu hayal ettiğini sandı. Ege gözlerini yumup derin bir iç çekti. Gözlerini açtığında ifadesizdi.
"Burada kal...Lütfen." dedi yorgun çıkan bir sesle ve kapıyı kapatıp çıktı. Deniz aslında gitmeye kararlıydı ama Ege'nin odadan çıkmasından sonra o odadayken vücudunda üst seviyelerde olan adrenalin hızla düşmüştü. Artık vücudu titremekten yıkılmak üzereydi. Deniz isteksizce yatağa yürüdü ve Kendini yumuşak yatağa bırakıp gözlerini yumdu ve uykuya daldı.
Şarkı: Somo_ Bad (Bu 'cover'a hastayım ya!!!)
*Hodbin:
Casperlarım!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.