Sekreter // 7. Egzotik


            Deniz sıkılgan bir nefes üfledi. Masasında elleriyle eski bir şarkının ritmini tutuyordu. Aslında bu kadar sıkılmazdı ama Eren'i bekliyordu. Selim Bey'le yapılan kahvaltı sırasında gördükleri o sarışın afet hakkında bilgi koparmaya çalışacaktı. Aslında Eren'e bu konuyla ilgili çok baskı yapmış ve yalvarmıştı ama Eren hep onu geçiştirmişti. Bugün başarılı olmayı umuyordu. Sanki Eren, Deniz'in kendisini beklediğini hissetmiş gibi ofisin kapısından girdi. Her zamanki gibi odasına geçmek yerine Deniz'in masasının önündeki tekli koltuğu Deniz'in yanına sürükledi. Sonra da kendini yorgunlukla koltuğa bıraktı. Bacaklarını ileri uzatıp, kendisini sıkan kravatı çekiştirerek gevşetti.
"Yoruldun mu?" dedi Deniz, Eren'in gözleri yorgunlukla kapanırken. Eren'in masanın üstüne bıraktığı not defterini aldı ve toplantıda alınan notları bilgisayara girmeye koyuldu. Deniz, Eren'in neden kendisini toplantıya almadığını bilmiyordu. Kendi de toplantıda olsaydı, Eren bu kadar yorulmazdı. Eren gözlerini açmadan,
"Sorma, seni başladığından beri çok yoruyoruz. Özellikle dün çok yoruldun. Seni yormayayım diye düşündüm ama hem toplantıyı dinlemek, hem katılmak hem de not almak çok zor oluyormuş. Bir daha hiçbir toplantıya sensiz girmem." dedi yorgun bir sesle. Deniz, Eren'in 'dün çok yoruldun' lafıyla bir an buz kesse de dün gece Ege ile olanları bilmesinin ihtimali olmadığını düşünerek rahatlamayla güldü. Bilgisayara not girmeyi bırakıp sandalyesini Eren'e çevirdi. Omzundan dürttü. Eren tek gözünü açıp Deniz'e baktı.
"Sırtını dön de ovayım. Kasların gevşeyip açılsın. Sonra da bir kahve yaparım. Yorgunluğun uçar gider." dedi Deniz tatlı bir şekilde gülümseyerek. Eren itiraz etmeden ceketini ve kravatını çıkarıp masaya attı. Gömleğinin üst iki düğmesini çözüp Deniz'e sırtını döndü. Deniz de ellerini Eren'in omuzlarına yerleştirip ovmaya başladı. Deniz kaslarını ovdukça Eren iyice gevşedi. Rahatlama mırıltıları yükseldi ağzından. Eren yüzünde mutlu bir gülümsemeyle mırıldanırken kapı açıldı ve içeri tüm afet-i devranlığı ile Afrodit girdi. Deniz'in elleri Eren'in omzunda dondu. Eren gözlerini bu ani kesinti karşısında araladı ve Deniz'e döndü. O sırada sarışın afet etrafta gözlerini gezdiriyordu. Gözleri önce Eren'e takıldı. Ardından Eren'in gözlerinin baktığı yeri takip ederek Deniz'e kilitlendi. Son olarak da Deniz'in Eren'in omuzlarını kavrayan ellerine baktı ve orada kaldı. O sırada Eren de kafasını çevirip Deniz'in baktığı yere baktı ve kapıda dikilen sarışını gördü. Kafasını eğip sadece Deniz'in duyabileceği bir sesle,
"Hassiktir!" dedi ve ayağa kalkarak sarışına döndü. Şaşkın bir tonlamayla,
"Ahu?" dedi zoraki bir şekilde gülümseyerek. Kadının yüzünde davetkar bir gülümseme oluştu.
"Buralardan geçiyordum ve eski dostlarımı göreyim dedim." dedi Ahu, Eren'e yaklaşarak. Uzun tırnaklı işaret parmağı Eren'in göğsünde dolaştı. Eren'e uzanıp dudağına yakın bir yere bir öpücük kondurdu. Ardından küçümseyici bakışlarla Deniz'i süzüp,
"Yanlış bir zamanda mı geldim?" dedi dolgun dudaklarını ısırarak. Eren bir anda o büyüleyici dudaklara yapışmak istese de kendine geçmişi hatırlattı. Ardından kendini hızla geri çekerek güvenli bir uzaklıkta durdu. Ahu'nun gözleri bir an şaşkınlıkla büyüdü ama hemen kendini toparladı. Eren, Deniz'e doğru yürüdü ve oldukça samimi bir gülümsemeyle Deniz'i ellerinden tutup kaldırdı. Elini Deniz'in beline yerleştirip sıkıca kavrayarak kendi vücuduna yasladı. Ahu'nun gözleri Deniz'in belini kavrayan ele kaydı.
"Hayır, yanlış bir zamanda gelmedin. Deniz bugün çok yorulduğum için bana kıyamadı ve rahatlamam için yardım ediyordu." dedi kocaman bir gülümseme eşliğinde Deniz'in boynuna sesli bir öpücük bırakarak. Deniz bu hareket karşısında huylanarak bir kahkaha attı.
"Rahatlama yöntemlerin mi değişti yoksa?" dedi Ahu, Deniz'e küçümseyici bakışlar atarak. Deniz bir elini Eren'in göğsüne koydu ve usulca okşadı.
"Eren'in çok ilginç ve merak uyandıran rahatlama yöntemleri var." dedi Deniz dudaklarına hoş bir gülümseme yayılırken. Eren kafasını eğip yüzünü Deniz'in saçları arasına gizleyip güldü. Deniz'in gözleri Ahu'nun arkasındaki duvar saatine takıldı. Eren'in yanağına bir öpücük kondurup geri çekildi.
"Ege'nin toplantısını haber vermem lazım, bebeğim." dedi Deniz içten bir gülümsemeyle. Eren de Deniz'in saçlarına bir öpücük kondurup gülümsedi.
"Tamam, bebeğim." dedi başıyla onaylayarak. Deniz not defterini eline aldı ve Ahu'ya sahte bir gülümseme atıp Ege'nin odasına yöneldi.
Deniz, Ege'nin odasına girdiği anda çekimi hissetti. Düşmemek için büyük bir çaba sarf ederek Ege'nin yakıcı bakışları altında yürüdü. Deniz bütün gücünü sesinde toplamaya çalışarak gözlerini not defterine çevirdi.
"Ege Bey, toplantınız on beş dakika sonra Mavi Salon'da başlayacak." dedi Deniz hızlı hızlı. Kafasını kaldırdığında yüzünde esrarengiz bir gülümsemeyle kendisine doğru yürüyen Ege'yi gördü. Deniz'in tam önünde durup,
"Sen bana ne dedin, az önce?" dedi yüzünde oyunbaz bir gülümsemeyle. Deniz anlamayarak kaşlarını çatıp Ege'nin yüzüne baktı.
"Ne dedim?" dedi şüpheli bir sesle.
"Ben sana dün gece bana bir daha 'Ege Bey' dersen ne yaparım dedim, Deniz Hanım?" dedi Ege gözlerini Deniz'in dudaklarına dikip son kelimeyi vurgulayarak. Deniz bir an boş gözlerle Ege'nin yüzüne baktı ama ardından bir an dün gece yaşanılanları hatırlayınca şaşkınlıkla gözleri açıldı. 'Öperim' demişti! Ege, Deniz'in yanaklarının kızarmasından dün geceyi hatırladığını anladı ve dudaklarına seksi bir gülümseme yerleştirip bir şey demeden şaşkınlıkla aralanmış dudaklara yapıştı. Deniz düzgün düşünemiyordu. Ruhu Ege'nin ısrarcı öpücükleri ile erirken ayakları artık onu taşıyamaz hale gelmişti. Ege bir anda geri çekildiğinde dengesi tamamıyla dağılan Deniz'in dizleri çözülürken Ege hızla belinden yakalayıp kendine yasladı.
"Yoksa başınızı mı döndürdüm, Deniz Hanım?" dedi gülerek. Deniz onun karşısında güçsüz olmasına sinirlendi.
"Toplantın var, Ege." dedi Deniz kendini toplayıp Ege'nin adına vurgu yaparak. Ege bir kez daha güldü. Deniz'in belindeki ellerini çözdü. Ardından Deniz'in çenesini iki parmağıyla kavrayıp,
"Deniz, tatlı ukalam benim, toplantımız var." dedi göz kırparak. Ardından Deniz'in dudaklarına bir öpücük daha kondurup geri çekildi. Deniz kaşlarını çatıp,
"Ege dedim işte, neden öpüyorsun?" dedi hafif sinirli bir sesle.
"Ukalalığın yüzünden ve bu da..." dedi ve bir öpücük daha kondurup sözlerine devam etti. "...tamamıyla kendi paşa gönlüm için." dedi ve parmaklarını Deniz'in çenesinden çekip ellerini pantolonunun ceplerine soktu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi yüzüne yerleştirdiği sakin ifadeyle,
"Yetişmemiz gereken bir toplantı olduğunu sanıyordum." dedi Deniz'e bakarak. Deniz'in kendisini toparlamasına izin vermeden elini bel oyuntusuna koyup kapıya doğru ittirdi. Odadan çıktıklarında Deniz Ahu ve Eren'i göremedi. Gözleri Eren'in kapısı kapalı odasına takıldı. İçinden,
'Umarım bir hata yapmıyorsundur, Eren.' diye geçirdi ve Ege ile birlikte Mavi Salon'a yürüdüler.
           Asıl toplantı konusunun yeni ürün lansmanı olduğu salonda hararetli bir tartışma vardı. Mekan ana tartışma konusuydu. Hiç kimse Ege'yi istediği mekan konusunda ikna edemiyordu. Tüm bu mekan tartışmasından sıkılan Ege,
"Arkadaşlar! Gereksiz bir konu üzerinde yeterince vakit kaybettiğimizi düşünüyorum. Mekan önerilerinizi tekrar düzenleyip Deniz Hanım'a sunun. Tekrar gözden geçireceğim. Şimdi, lütfen, artık tanıtım filmini izleyebilir miyiz?" dedi nazik ama ciddi bir sesle. Mesajı alan çalışanlar hemen sustu ve içlerinden biri tanıtım filmini oynatmak için bilgisayarın başına geçti. Deniz yan gözle Ege'ye baktığında sıkıntıyla kravatını çekiştirdiğini gördü. Deniz ona dönüp,
"Su getirmemi ister misiniz?" dedi nazik bir sesle. Ege ona dönüp gülümsedi. Bu hafif yorgun bir gülümsemeydi.
"Bence sudan çok ama çok daha sert bir şeylere ihtiyacım var." dedi. O sırada film oynamaya başladı ve eş zamanlı olarak ışıklar söndü. Deniz bunun üstüne dikkatini projektörden yansıtılan filme çevirdi. Ama anlaşılan o ki Ege onuna aynı fikirde değildi. Deniz'in tüm dikkati filmdeyken Ege'nin eli usulca Deniz'in bacağını okşadı. Deniz bir anda yerinde sıçradı. Herkes dikkatle filme baktığı için kimse bu hareketi görmedi. Ege kısık bir sesle güldü. Ege'nin eli Deniz'in giydiği elbisenin altından ilerlemeye devam etti. Yanakları adeta alev alan Deniz hızla bacağındaki eli itti. Ama arsız el on saniye sonra tekrar aynı yere geldi. Deniz tekrar itmek için niyet etmişti ki Ege'nin kulağına doğru eğilmesiyle eli havada asılı kaldı.
"Bir daha elimi itersen nerede olduğumuza aldırmayıp seni kucağıma oturturum." dedi Ege fısıldayarak. Deniz, Ege'nin blöf yaptığından neredeyse emindi. Neredeyse... Ne kadar da tehlikeli bir kelimeydi bu!
"Yapamazsın." dedi Deniz titrek bir fısıltıyla. Ege biraz önce odasında yaptığı gibi Deniz'in çenesini iki parmağıyla tutup gözlerine baktı.
"Ah, beni denemek istediğine emin misin?" dedi Deniz'in kendisine bir gece önce söylediği cümleyi tekrarlayarak. Deniz bir şey diyemeden öylece kaldı. Onun bu hali karşısında gözlerini kısıp gülen Ege sözlerine devam etti.
"Benimle inatlaşma Deniz. Yoksa ikimiz de rezil oluruz." dedi tehditkâr bir gülümsemeyle. Dudaklarındaki gülümsemenin aksine gözleri fazlasıyla ciddiydi. Deniz iliklerine kadar hissettiği bu ciddiyet karşısında itiraz için ağzını bile açmadı. Ege'nin elleri biraz daha ilerleyip Deniz'in baldırlarında durdu. Hafifçe sıktı. Deniz kendine hakim olmaya çalışarak dudağını ısırdı.
"Ah, Deniz! Kendimi ne kadar zor tuttuğumu tahmin bile edemezsin. Sana sahip olamamak beni çıldırtıyor." dedi heyecandan boğuklaşmış bir sesle. Deniz titrek bir nefes alıp dudaklarını yaladı. Ege'nin eli tekrar Deniz'in baldırını sıktı.
"Dudaklarını yalama, Deniz! Zaten olmayan sabrımı zorluyorsun." dedi fısıldayarak. Deniz kafasını not defterine eğdi. Ege kısa bir süre sonra elini çekti. İkisi de dikkatlerini ekrandan akan tanıtım filmine çevirdiler.
          Toplantının ardından ikili Ege'nin ofisine geri döndüler. Ege kravatını gevşetip Deniz'e döndü. Kendini tutamayıp Deniz'e doğru atıldı. Deniz ellerini Ege'nin geniş göğsüne koydu.
"Lütfen!" dedi titrek bir iç çekişle. Ege hafifçe geri çekildi.
"Bu konuyu konuşmak zorundayız." dedi Ege gözlerini Deniz'in dudaklarından ayırmadan.
"Aklından geçenin konuşmak olduğunu pek sanmıyorum." dedi Deniz dudaklarına bir gülümseme yerleşirken.
"Aklımda sen varsın! Sen ve o ukala kelimeler dökülen dayanılmaz dudakların." dedi Ege iç çekerek.
"Lütfen, bırak beni!" dedi Deniz kendini onun etkisinden kurtarmak isteyerek. Ege istemeyerek geri çekildi.
"Tamam, istediğin gibi olsun. Söz veriyorum, sadece konuşacağız." dedi pes etmiş gibi omuzları çökerken. Masasının iki yanında duran koltuklardan birine geçti ve kafasıyla Deniz'e diğerini işaret etti. Deniz oturdu ve Ege'ye baktı anlatmasını beklediğini göstererek. Ege derin bir nefes aldı.
"Sana olan bu vahşi çekimi daha ilk gördüğüm anda hissettim. O mülakattaki tavırların ve o çok bilmiş ağzın... Ah, o ağzı gördüğüm anda doğru düşünememeye başladım. Kendime sinirlendim ve o yüzden mülakatta o kadar serttim. Sana değil, kendimeydi öfkem. Senin gibi ukala küçük bir kadın beni bir bakışıyla etkisiz hale getirmiş, adeta ergenlik çağlarıma geri götürmüştü." dedi kendi kendine gülerek. Deniz şaşkın şaşkın onu dinliyordu.
"Ama tabii asıl öğrenmen gereken sana olan duygularım değil. Asıl bilmen gereken şey sana yapmak istediklerim..." dedi Ege gözleri tutkuyla kararırken. Deniz bu bakışlar karşısında yutkundu.
"Gördüğün gibi bir adam değilim. Yani tam olarak nasıl bir görüntü çiziyorum gözünde onu da bilmiyorum. Benim biraz farklı bir hayat tarzım var. Nasıl desem... Egzotik..." dedi ve bir anlığına duraksadı. Ama sonra devam etti.
"Sanırım bunu bir kerede söylesem daha kolay olacak." dedi derin bir nefes alarak.
"Ben bir sadistim." dedi tek nefeste.
"Ne?" dedi Deniz duyduklarının şokuyla haykırarak.
"Ne dediğimi duydun." dedi Ege beklenti dolu bir sesle. Deniz ne diyeceğini bilemeden öylece aynı şaşkın ifadeyle Ege'nin yüzüne bakmaya devam etti. Ege bu tepkisizliğe dayanamıyor gibi,
"Sessizliğin hiç de yardımcı olmuyor, Deniz." dedi iç çekerek.
"Ne söylemem gerektiğini bilmiyorum." dedi gözlerini kaçırarak.
"Sadece aklından geçenleri duymak istiyorum."dedi Ege meraklı gözlerle Deniz'e bakarak.
"Bunu hiç beklemiyordum. Ah, Tanrım! Kesinlikle bunu beklemiyordum." dedi Deniz aklından ilk geçenleri söyleyerek. Ege kısa bir kahkaha attı. Ardından koltuktan öne doğru eğildi. İki koltuk arasındaki mesafe çok fazla sayılmazdı. Bu sebeple Ege rahatça Deniz'in ellerine ulaşabildi. İki elinden tutup hafifçe kendine çekti. Deniz de istemsiz ona doğru eğilince Ege seksi bir gülümsemeyle Deniz'in dudaklarına doğru,
"Ön gösterim ister misin?" dedi tutkulu bir sesle. Deniz, Ege'nin dudaklarından dökülen tutku büyüsüyle çoktan aklını kaybetmişti. Beyninin çok ufak bir kısmında bir sinyal yanıp sönüyordu ama böylesine güçlü bir tutku sisindeyken Deniz bu uyarı sinyalini fark edemiyordu. Hülyalı gözlerle Ege'ye bakarken, Ege onu ayağa kaldırıp çalışma masasına doğru indirdi. Deniz'in ellerini masaya bırakıp genç kadının beline doladı kendi ellerini. Deniz'in kulağına doğru,
"Bacaklarını belime dola." diye fısıldadı. Deniz kendini Orpheus'un büyülü sesine kapılmış Eurydike* gibi hissediyordu. Bu yüzdendir ki söylenilenleri farkında olmadan yerine getirip bacaklarını Ege'ye doladı. Bu hareketiyle Ege onu belinden sıkıca tutup kaldırdı. Ardından masanın üstündekileri bir eliyle yere savurdu. Deniz'i boş masaya oturttu. Boştaki eli Deniz'in eteğinin uçlarından içeri süzüldü. Eli yavaşça yukarı ilerlerken Deniz elini Ege'nin saçlarına daldırdı ve kendini tutamayıp inledi. Ege yüzünde muzır bir gülüşle baktı Deniz'e. Ardından kravatını çözdü. Kravat ile Deniz'in ağzını bağladı.
"Sessiz durmayı öğrenmen gerekiyor, benim güzel sekreterim." dedi seksi bir gülümsemeyle. Elleri Deniz'in gömleğinin düğmelerine gitti. Üstten ilk iki düğmeyi çözerek sütyeninin gözükmesini sağladı. Dudaklarının arasından beğeni dolu bir mırıltı yükseldi. Ardından dudakları Deniz'in boynuna yapıştı. Tutkulu öpücükler göğse doğru inerken kapının zorlanma sesi Ege'yi durdurdu. Kısık sesle bir küfür mırıldanıp geri çekildi. İkisi de aynı anda kafalarını kapıya doğru çevirdi. Kapı kolu aşağı yukarı inip kalkıyor ama açılmıyordu. Deniz gözlerini kırpıştırarak daldığı sisten bir anda uyandı. Ege'nin kapıyı kilitlediğini bile fark etmemişti. Deniz, Ege'yi hafifçe ittirip masadan kalktı ve ağzındaki kravattan kurtuldu hızlıca. Ege de hemen Deniz'in daha biraz önce açmış olduğu gömleğinin düğmelerini ilikledi. Daha sonrasında Deniz'in elinden tutup çalışma masasının arkasına doğru çekti. Omuzlarından bastırıp yere çökmesini sağladı.
"Çekmeceler ve masanın ön tarafındaki panel görünmeni engelleyecektir. Sakın ses çıkartma. Onlara yakalanmamız tam bir fiyasko olur." dedi hızlı hızlı.
"Onlar?" dedi Deniz fısıltıyla.
"Israrla kapıyı çalmaya devam ettiklerine göre gelen Efe ve Eren olmalı." dedi sıkıntıyla iç çekerek. Ege kapıya doğru yönelirken Deniz de masanın ucundan kafasını uzatıp Ege'ye baktı. Genç adam önce ellerini saçlarına daldırdı ve birkaç dakika önce Deniz karıştırmış olsa da yine de elini saçlarında hızla gezdirerek daha da karışmasını sağladı. Ardından ellerini gözlerine götürüp hızla ovalamaya başladı. Deniz onun ne yapmaya çalıştığını anlayamadı. Ege'nin eli kapı koluna gidince Deniz hızla kafasını eğerek kendini gizledi. Ege'nin kapıyı açmasıyla önce Efe ve Eren'in sesleri ardından kendileri odayı doldurdu.
"Hayırdır kardeşim, kilit altına almışsın kendini." dedi Eren gülerek.
"Ege, cidden uyuyor muydun sen?" dedi Efe şaşkın bir sesle.
"Toplantıdan yeni çıktım. Dün gece de uykusuz kaldım. Azıcık kestireyim dedim ama rahat yok ki!" dedi Ege sıkıntılı bir nefes çekerek. Ege masasına geçerken odanın halini fark eden Eren ve Efe aynı anda,
"Bu odanın hali de ne?" dediler aynı şaşkın tonla.
"Sadece birine sinirlendim. Uykusuzken ne kadar sinirli olduğumu biliyorsunuz." dedi Ege rahatça yalan söyleyerek. Koltuğuna oturduğunda Deniz onun bu rahatlığı karşısında ağzı açık bir şekilde baktı Ege'nin yüzüne.
"Bilmez miyim? Hala bir hatırasını sağ dizimde saklıyorum." dedi Eren alaycı bir gülüşle. Ardından ekledi.
"Deniz'i gördün mü?" dedi merakla.
"Toplantıda beraberdik. Sonrasında görmedim." dedi gayet sakin bir şekilde.
"Masasında yoktu. Onunla bir şey konuşmam gerekiyordu." dedi düşünceli bir sesle. Deniz bir anda Eren'in ne demeye çalıştığını anlayarak hafifçe alnına vurdu. Eren sonunda kendisine Ahu'yu anlatmaya karar vermiş olmalıydı. Ege'nin gözleri kısa bir anlığına Deniz'e kaydı.
"Hayırdır, Erenciğim? Bilmemiz gereken bir şey mi var?" dedi Efe imalı bir sesle. Ege'nin eli bu imayla birlikte bir yumruk oldu.
"Hemen konuyu başka yerlere saptırma, Efe! Her neyse... Deniz'i sonra bulurum. Lansman toplantısı nasıldı? Sonunda bir mekan seçebildin mi?" dedi Eren konuyu hızla değiştirerek. Ege kaşlarını çatsa da Eren'in konuyu değiştirmesine izin verdi. Ardından toplantıyı anlatmaya koyuldu.
             Deniz geçen yarım saatin ardından isyanın eşiğine gelmişti. Ege sadece toplantıyı anlatmakla kalmamış, aynı zamanda kendi fikirlerini de öne sürmüştü. Böylelikle üçlünün konuşması uzadıkça uzamıştı. Deniz iki büklüm oturmaktan hissettiği rahatsızlıktan ya da aynı şeyleri ikinciye duyuyor olmanın verdiği sıkıntıdan ölmek üzereydi. Dilinin ucuna kadar gelen çığlığı zor tutuyordu. Neyse ki Efe onu farkında olmadan kurtaracak kelimeleri söyledi.
"On beş dakika sonra toplantı var. Deniz hala dönmedi mi? Acaba onu arasam mı?" dedi düşünceli bir sesle. Elini ceketinin iç cebine götürerek telefonunu çıkardı. Ege ise onu durdurdu
"Gerek yok. Şimdi hatırladım. Uyku sersemi unutmuşum. Onu eski lansmanlarla ilgili birkaç bilgiye ulaşması için Arşiv Odası'na göndermiştim. Sen toplantıya geç ben Deniz'i oraya gönderirim." dedi Ege umursamaz bir tavırla omuz silkerek. Deniz onun bu kadar kolay yalan söyleyebilmesi karşısında şaşkındı. İçindeki ukala sinsi bir şekilde beynine süzülüp, 'Sana birini hatırlattı mı?' diye fısıldadı. Deniz huzursuzca oturduğu yerde kıpırdandı. Ege'nin gözleri bir anlığına Deniz'e kaydı. Çatık kaşlarına bir anlam veremedi. O sırada ayaklanan Efe ve Eren, Ege'nin dikkatini Deniz'den aldı. İkisini odadan dışarı çıkarttı. Arkasını döndüğünde Deniz çoktan ayağa kalkmış üstünü düzeltiyordu. Ege karşısındaki kadına hayran bir gülümsemeyle baktı. Onun hayat tarzını benimseyip benimsemeyeceği konusu hala muamma olsa da onun vücudunun her bir santimetre karesinde dolaşmak istiyordu. Bunun için bir istisna tanıyabilirdi.
         Deniz kafasını kaldırdığında tatlı bir gülümsemeyle kendisini izleyen Ege'yi gördü. Bu gülümseme karşısında erimesine hakim olamıyordu. Bu manzara her zaman görülecek bir an değildi. Deniz zorla kendini bu büyüden uyandırıp kafasını iki yana salladı. Elleriyle saçlarını tarattırıp elinden geldiğince düzeltmeye çalıştı. Bir şey demeden kapıya doğru ilerledi. Kapıya açacakken Ege'nin kulağının dibindeki fısıltısı ile durakladı.
"Toplantı bitince yanıma gel. Yarım kalmış bir işimiz var." dedi dudaklarını Deniz'in boynuna sürterek. Deniz arzuyla vücudunun titremesine hakim olamadı. Ama yine de sessiz kaldı ve kendini odadan dışarı attı. Emin olduğu bir şey varsa o da toplantıdan sonra Ege'nin yanına dönmeyeceğiydi.
*Orpheus ve Eurydike: Orpheus'un sevgili karısı bir Meşe Nemf'i olan Eurydike bir gün Aristaeus'tan kaçarken ayaklarına bir yılan dolanır. Orpheus, sevgilisi ölüp yer altına (öte-âleme) gidince, ona tekrar kavuşmak için büyük çabalar gösterir. Tanrılardan yardım görme umuduyla, özlem içinde çalgısı olan Lir'i çalarak harikulade, ahenkli müzikler yaratır. Bu çabaların sonunda yeraltı tansuri olan Pluto'dan bir yanıt gelir. Sevgilisine kavuşacaktır, fakat bir koşul vardır: sevgilisi yeraltı aleminin karanlıklarından ışığa çıkana kadar onun yüzüne bakmaması gerekmektedir. Böylece tanrısal yardımla, sevgilisi, Aether (esîr) katlarından çıkıp Orpheus'un sesi ve Lir'inin ezgileri yükselmeye başlar, fakat tam ışığa çıkacakken Orpheus dayanamaz, ardından gelen sevgilisini görmek için dönüp geriye bakar. Bu büyük hatasından ötürü de sevgilisine kavuşamaz.
Şarkı: LP_ Tightrope

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.