Sekreter // 14. Yaşamak Bu Yangın Yerinde

         Ege bu pişmanlık duygusu ile sarsılırken Deniz de acı duygusu ile sarsılıyordu. Eren'in evindeydi. Yalnız kalmak istememişti. Mavi henüz dönmemişti. O yüzden Eren'den onu yalnız bırakmamasını istemişti. Eren de onu kendi evine getirmişti. Şimdi de aşağıda Deniz'e bir şeyler hazırlıyordu. Deniz ise Eren'in ısrarıyla duşa girmişti. Ama nerede olduğunun farkında değildi. Yere oturmuş sıcak suyun bedeninden akmasına izin veriyordu. Elleri vücudundaki mum kalıntılarına gitti. Tırnak uçları ile ağlarken onları yolmaya başladı. Ne yaptığının farkında bile değildi. Çok uzun kalmış olmalıydı. Çünkü bir süre sonra banyo kapısı tıklatıldı.
"Deniz, iyi misin?" dedi Eren'in hafif endişeli sesi. Deniz bunu duymamış gibiydi. Bu sefer daha kuvvetli çalındı kapı ve daha yüksek sesle sarf edildi adı ama Deniz ses vermedi yine. Eren endişeyle kapıyı açtı ve suyun altında öylece oturan Deniz'i gördü. Endişeyle baktı genç kadına. Bedeni burada ama ruhu çok uzaklarda gibiydi. Eren onun çıplaklığını görmezden gelip hemen banyo dolabından temiz bir bornoz aldı. Suyu kapattı ve bornozla Deniz'i sıkıca sarıp kucağına aldı. Odasına götürüp yatağa yatırdı. Genç kadının yanına oturup ıslak saçlarını yüzünden çekti.
"İyi misin?" dedi endişeli gözlerle genç kadının yüzünü inceleyerek. Deniz ağzını açtı ama bir şey diyemeden kapattı. Ne diyebilirdi ki? Sadist bir adamın saçma oyunlarında oyuncak olduğunu mu, yoksa hatırlamak istemediği anılarının tetiklendiğini mi söylemeliydi. Sessiz kalıp başını onaylar gibi sallamakla yetindi. Bu Eren için yeterli değildi ama Deniz'i zorlamak da istemiyordu.
"Anlatmak istersen dinlerim." dedi şefkatli bir gülümsemeyle. Deniz onun şefkat dolu gözlerine baktı. Böylesine iyi kalpli bir adamı arkadaşından edemezdi.
"Ege ile aramızda bir şeyler var." dedi Deniz gözlerini eline dikerek.
"Onu fark ettim." dedi Eren hafifçe gülerek. Deniz de hafifçe gülümsedi.
"Film falan izledik. Sanırım uyuyakalmışım. Uyandığımda burnuma dolan ilk şey yoğun bir yanık kokusuydu. Her yer karanlıktı. Bir yerlerden çıtırtılar geliyordu. Sanki yangın sesi gibi... Amacı sadece bana şaka yapmaktı. Basit bir eşek şakası... Ama neler yaşadığımı bilmiyordu." dedi Deniz gözlerini boşluğa dikerek. Vücudu titremeye başladı. Eren kolayca sanki bir bebekmişçesine kucağına çekti Deniz'i.
"Anlatmak zorun değilsin." dedi Eren yatıştırıcı bir sesle Deniz'in sırtını hafifçe okşarken. Deniz'in titremesi yavaşça durdu.
"Yangın korkusu küçükken işlendi benim zihnime. On dört yaşındaydım. Saati bilmiyordum ama sabah saatlerine yakındı. Ortalık yeni ağarıyordu. Yanık kokusu ile uyandım. Çocuksu ve uykulu zihnimle yemek yanıyor sandım. Yanılıyordum. Yanan yemek değildi. Annemdi." dedi Deniz donuk bir sesle. Ne zaman annesinin konusu açılsa içindeki fırtınaya rağmen tümüyle ifadesiz kalırdı. Eren parmaklarıyla çenesini tutup kafasını kaldırdı. Deniz'in gözlerine baktı.
"Ege biliyor muydu?" dedi sesini sakin tutmaya zorlayarak. Deniz onun gözünde öfke parıltılarını gördü. Başını olumsuz anlamda iki yana salladı.
"Böyle aptalca bir şeyi sana nasıl yapar?" dedi Eren gözlerini kapatıp. Deniz onun öfkesini hissedebiliyordu.
"Eren... Lütfen, onun bir suçu yok. Neden böyle davrandığımdan bile haberi yok." dedi Deniz kendince Ege'yi koruyarak. Yaptıklarına rağmen onu koruma isteğine karşı koyamıyordu. Gerçekten aşık olmuşu adama. Tartışmaları çalan zil sesi ile bölündü. Eren dikkatli bir şekilde Deniz'i geri yatağa yatırıp kalktı.
"Sen dinlenmene bak. Yarım saat sonra seni uyandırmak için geleceğim. En iyisi gidip kapıya bakayım. Bu saatte buraya gelme ihtimali olan bir kişi var ve onu kovmaktan büyük zevk alacağım." dedi Deniz'e gülümseyerek. Ardından Deniz'in bir şey demesine izin vermeden odadan çıkı. Deniz de onun peşinden çıktı ama kapıya kadar gitmedi. Holün ucunda durup ikilinin konuşmasını dinledi. Ege'nin üzgün sesi Deniz'i daha da üzdü. Eren ona bağırdığında içi parçalanır gibi oldu ve yanlarına gitmemek için kendini zor tuttu. Eren kapıyı çarptığında Deniz de yatağına döndü. Yaşlar tekrar süzülmeye başladı. Eren dediği gibi gelmedi. Deniz uyumamak için direniyordu ama yorgun vücudu ve ruhu onunla aynı fikirde değildi. Genç kadın onlara yenilip uykuya daldı.
***
     Genç kadın gözlerini araladığında bir şeylerin ters gittiğini anladı. Eren'in evinde değildi ya da kendi evinde. Ama nerede olduğunu biliyordu. İzmir'deki eski evlerindeydi. Rüyadasın, dedi içinden. Ama duyduğu iç parçalayan çığlık sesiyle rüyada olduğunu unuttu. Can havliyle çığlık sesine doğru koştu. Tanıdık odayı görünce her şeyi hatırlamanın bilinciyle sarsıldı. Altından dumanlar sızan kapıya koşturdu. Kapı koluna asıldı ama açılmıyordu. Kapıyı yumruklarken bağırdı.
"Anne! Anne! Anne! Kapıyı aç, anne!" dedi acı bir sesle ama kapı açılmıyordu. Genç kadın dumandan dolayı öksürmeye başlamıştı.
"Dışarı çık tatlım. Sana bir şey olmasın. Git yan odadan Mavi'yi al ve dışarı çık. İtfaiyeyi ara, yavrum." dedi kapının tehlikeli tarafında olan kadın artık öksürmekten boğuklaşan bir sesle.
"Artık seni kurtarabilirim, anne! Artık büyüdüm. Güçlüyüm." dedi tekrar kapıyı yumruklayıp haykırarak. Ama karşı çıktı annesi.
"Git ve Mavi'yi dışarı çıkar, dedim Deniz!" dedi öfkeyle. Deniz çaresiz hızla Mavi'nin odasına daldı. Bir yandan öksürüyor, bir yandan ağlıyordu. Mavi'yi elinden tutup çekiştirdi ama küçük kız korkudan hareket edemiyordu. Deniz hemen eğilip Mavi'yi kucağına aldı ve dışarı koştu. Sonrasında tekrar içeri girdi ve salona gidip itfaiyenin numarasını çevirdi. Duman aşağı kata doğru bir yılan gibi sürünerek iniyordu. Öksürerek ev adresini verdi itfaiye görevlisine. Annesinin evde olduğunu çıkamadığını söyledi. Ardından koşarak üst kata çıktı. Annesinin olduğu odaya gitti.
"Anne! Yaptım istediğin her şeyi. Hadi, aç kapıyı!" dedi öksürerek. Duman boğazını yakıyordu.
"Artık çok geç tatlım. Mavi'nin yanına git anneciğim." dedi öksürmekten artık zor çıkan bir sesle.
"Seni bırakmam!" dedi Deniz ağlayarak.
"Lütfen yavrum, anne sözü dinle." dedi annesi gittikçe daha da azalan bir sesle. Uzaktan siren sesleri duyduğunda,
"Anne, geliyorlar! Azıcık daha dayan ne olur! Bizi yalnız bırakma!" dedi anlık bir umutla.
"Hepinizi çok seviyorum güzel kızım. Bunu sakın unutma." dedi annesi fısıltıyla.
"Lütfen, anne! En azından rüyamda izin ver seni kurtarmama. Bu sefer kurtarayım. Kendimi suçluyorum. Bu suçluluk hissini atmama yardım et! Hadi, çık şimdi şu odadan!" dedi Deniz yalvaran bir sesle ama karşı taraftan duyduğu son şey acı bir çığlık oldu. Deniz arkasından birinin çekmesiyle geriye doğru savruldu. Kırmızı üstüyle biri kapıyı kırarak açtığında annesi çoktan gitmişti. Son gördüğü şey ise kapkara bir eldi.
***
     Deniz bir anda vücudundan ter boşanarak yataktan fırladı. Eren hemen başucunda duruyordu. Kadının fırlamasıyla hemen oturduğu koltuktan kalkıp yanına geldi. Deniz'i kendine çekip sarıldı ve sırtını hafif vuruşlar yaparak kötü rüyanın ya da daha doğrusu anının etkilerini biraz olsun yatıştırdı. Eren, Deniz'in nefes alış verişlerinin normale dönmesiyle genç kadını omuzlarından tutup uzaklaştırdı. Bir eliyle genç kadının yüzündeki yaşları sildi.
"Geçti, Deniz! Geçti. Sadece bir kabustu." dedi yatıştırıcı bir sesle. Derin bir nefes aldı genç kadın. Eren, Deniz'in biraz olsun normale döndüğünü görünce rahat bir nefes aldı.
"Kahvaltı hazırladım. Giyinip aşağıya gel de güzel bir pazar kahvaltısı yapalım." dedi gülümseyerek. Ardından ayaklanıp odadan çıktı ve mutfağa gitti. Deniz kafasını eğip üstüne bakınca hala dün geceki bornozla durduğunu gördü. Kendini zorlayıp yataktan kalktı ve üstüne dün gece kendini bilmez haldeyken çıkardığı yerde duran Ege'nin evinden çıkarken giydiği tişörtü geçirdi. Hala adamın kokusu vardı. Genç kadın derin bir nefes eşliğinde kokusunu içine çekti. Buram buram Ege kokuyordu. Altına da yine Ege'nin eşofmanının geçirdi. Deniz dün gece öylesine dağınık bir haldeydi ki, ne giydiğine bakmamıştı bile. Giyindikten sonra başucunda duran telefona uzandı. Telefonun yanıp sönen ışığıyla dikkati dağıldı. Telefonu eline alıp ekranı açtığında '38 cevapsız arama' yazısını gördü. Hepsi Ege'dendi. Bir de sesli mesaj bildirimi vardı. Dinlemek için telefonu kulağına götürdü. Ege'nin hüzünlü sesi kulaklarına dolunca mutsuzlukla dolu bir iç çekti.
'Deniz, Ben... ben çok üzgünüm. Ben niye böyle yaptığını bilmiyorum. Hayır, bu doğru cümle değil biliyorum ama hangi sözcüklerin doğru olduğunu bilmiyorum. Tek bildiğim çok üzgün olduğum ve gerçekten ışığım söndü. Lütfen, geri dön ve bu karanlığa bir son ver. Seni özlüyorum. Şu an senin kokunun sindiği yastığa sarılıp yatıyorum. Ama kokun sadece bir gün benle olacak. Koku konusunda uzmanım biliyorsun. Sonrasındaysa uçup gidecek ve ben tamamıyla sensiz kalacağım. Deniz, lütfen, bunların hepsi bir rüya olsun ve sabah olduğunda yanımda uyuyor ol. Ben de sana sarılarak uyanayım. Lütfen...'
Deniz mesajı dinledikten sonra titrek bir nefes çekti içine. Ege bilmiyor olabilirdi ama Deniz ona döneceğini biliyordu. Ondan uzak kalabileceğine inanmıyordu. Adama çoktan aşık olmuştu. Nereye gidebilirdi ki onun kollarının arasından başka? Ne demişti şair; 'İçimi acıtan da sendin, acımı dindirecek olan da...' Başka söze gerek var mıydı bundan sonra? Ama bu ruh halinden kurtulana kadar ondan uzak durmalıydı. Biliyordu. Şimdi konuşsalar sadece birbirlerini kıracaklardı. Daha doğrusu Deniz kıracaktı. Deniz de özlemişti Ege'yi. Tişörtün kokusunu tekrar içine çekti ve telefonu eşofmanın cebine atıp aşağıya, Eren'in yanına, indi.
          Deniz zorla Eren'in kendine hazırladığı kahvaltı tabağını bitirdi. Daha sonrasında Eren bir şey demeden Deniz'i kolundan sürükleyip arabaya bindirdi. Deniz nereye gittiklerini sorsa da Eren cevap vermiyordu. Arabayı İstanbul'da yeşil ve mavinin buluştuğu bir yere getirdi. Deniz hayranlıkla etrafı izlerken nereyi geldiklerini sordu ama Eren bilmiş bir şekilde gülüp sessiz kaldı. Arabayı park etti. Bagajdan bir piknik sepeti ve örtü çıkardı.
"Bunları ne ara yaptın?" dedi Deniz şaşkın bir ifadeyle Eren'in elindekilere bakarak.
"Ben yaparım öyle hemencecik." dedi Eren göğsünü kabartarak. Deniz onun bu haline güldü. Eren örtüyü çimenlerin üstüne serdi, Deniz de oturdu. Kafasını kaldırıp mavi gökyüzüne baktı. Birazcık olsun ferahlamıştı. Gözlerini kapatıp derin bir nefesle biraz uzakta olsa da burnuna dolmayı başaran deniz kokusunu içine çekti. Deniz kokusu ile birlikte peşinden gelen huzur da içine doldu. Huzurlu havası çalan telefon sesiyle bozuldu. Deniz gözlerini gökyüzünden ayırıp telefona baktığında Ege'nin aradığını gördü. Eren'den tarafa baktığında onun da biraz ileride telefonla konuştuğunu gördü. Eren burada olsaydı telefonu açtırmazdı. Ama şimdi içindeki istekle karşı karşıyaydı. Açıp açmamak arasında kalmıştı ama onunla konuşmak istiyordu. İçindeki haine uydu ve telefonu açtı.
"Deniz!" dedi mutluluk ve şaşkınlıkla karışık bir sesle. Telefon açıldığı için Ege fazlasıyla şaşkındı.
"Evet?" dedi Deniz sesini düz tutmaya çalışarak. Bu neşeli ses karşısında kalbi hızla atmaya başlamıştı.
"Neredesin? Seninle acilen konuşmam lazım. Eren'in evinin önündeyim ama kapıyı kimse açmıyor." dedi endişeli ve heyecanlı bir sesle.
"Evde değiliz." dedi Deniz ses tonunu hiç bozmayarak.
"Biz?" dedi Ege hafif sinirli bir sesle.
"Eren'le birlikteyim." dedi Deniz yüzüne bir gülümseme yayılırken. Adamın buna sinirleneceğini biliyordu. Deniz'in tam tahmin ettiği gibi Ege öfkeli bir nefes üfleyip,
"Deniz!" dedi Ege tehditkar bir sesle. Deniz gülmemek için kendini tutarak,
"Ne var Ege?" dedi Deniz sesine öfkeli bir ton katarak. Deniz'in çıkışı Ege'yi kendine getirir gibi oldu ama,
"Onunla görüşmeyeceksin demiştim." dedi yine de geri adım atmayarak.
"Buna karar verecek olan kişi sen değilsin." dedi Deniz buz gibi bir sesle. Duygusuz tavrı sonunda Ege'ye gerekli mesajı verdi.
"Lütfen yapma böyle." dedi acı dolu bir sesle.
"Ben bir şey yapmadım Ege. Ne yaptıysan sen yaptın. Hem kendine yaptın, hem bana yaptın."
"Deniz bana dön, lütfen." dedi iç çekerek.
"Beni bir daha krize sokman için mi? Belki yeterince zevk alamamışsındır." dedi Deniz iğneleyici bir sesle. Deniz'in amacı onu kırmak değildi ama yaşadığı çok ağırdı, daha fazla susamazdı.
"Deniz..." diye başladı Ege ama devamını getiremedi.
"Sana her şeyimi veririm demiştim. Ve her şeyimi de verdim Ege. Sen de her şeyini vermeye karar verdiğinde beni ararsın." dedi Deniz resti çekerek ve ardından telefonu kapattı. Telefonu örtüye bırakıp kafasını kaldırdığında Eren'le göz göze geldi. Deniz'in yüzüne garip bir ifadeyle baktı. Ardından gülmeye başladı.
"Ege'ye ilk defa birinin böyle davrandığını görüyorum. İstediğinin yapılmasına alışıktır. Aranızda bir şeyler olduğunu sanıyordum, sevgili olduğunuzu değil." dedi Eren gülerek.
"Sevgili değiliz." dedi Deniz omuz silkerek. Eren bir kahkaha attı.
"Her şeyimi verdim. Sen de her şeyini vermeye karar verdiğinde beni arasın. Bu sözleri sevdiğine söylersin, Deniz." dedi gözleri hınzırlıkla parlarken. Deniz onu duymazdan gelip gözlerini gökyüzüne çevirdi. Eren bir kahkaha daha attı. Ama bir şey demedi.
      Günün geri kalanında ikisi de güzel günün tadını çıkardılar. Eren'in hazırladığı sandviçleri yedikten sonra kumsala indiler. Ayakkabılarını çıkarıp sonbahar serinliğine rağmen deniz kenarında yürüdüler. Çocuk gibi birbirlerine su attılar. Hatta en son kumdan kale bile yaptılar gerçi yanlarında getirdikleri plastik bardaklarla biraz zorlanmışlardı ama yine de pes etmediler. Sonunda eve döndüklerinde hava kararmıştı. Hemen duş alıp vücutlarından günün yorgunluğu ile birlikte üstlerine bulaşan deniz tuzunu attılar. 'İyi geceler' dileklerini sunup yattılar. Deniz kafasını yastığa koyduğunda Eren'in bir günlüğüne de olsa Ege'yi unutturmayı başardığını fark etti. O telefon konuşmasından sonra Ege hiç aklına gelmemişti. İç çekerek pazartesi olabilecekleri düşünmeye başladı. Kaçınılmaz gerçek onu görece olduğuydu. Elini kalbine koydu. İçinde mutlulukla karışık bir korku vardı Onu görmeye hazır mıydı? İşte, Deniz'in emin olamadığı şey buydu. Olabileceklerin türlü senaryosunu kafasında canlandırarak uyuyakaldı.
Şarkı:Basick, Inkii_ The Illusion (W OST) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.