Sekreter // 6. Medusa Ruhu

        Ege için son birkaç haftadır sabah erken kalkıp işe gitmek kadar güzel bir şey yoktu. O küçük hırçın kadın adeta Ege'nin hayatına neşe katıyordu. Onu sinirlendirmek Ege'nin çok hoşuna gidiyordu, özellikle o öpücük krizinden sonra. Deniz sinirlendiğinde gözleri dişi aslan gibi bakıyor, o basit tokanın arkasına gizlemeye çalıştığı kıvırcık saçları sinirli anlarında Medusa'nın* saçlarına dönüşüyordu. Bu da Ege'de daha da fazla Deniz'i sinirlendirme isteği uyandırıyordu. Şirketin kapısına ilerlerken aklından bunlar geçiyordu Ege'nin. Kafasını binanın girişine çevirdiğinde şokla bir anlığına olduğu yerde çakılı kaldı. Yüzündeki sırıtış silindi. Eren ve Deniz birlikte cam kapıdan içeri giriyorlardı. Uzaktan bakıldığında hiç de patron çalışan gibi durmuyorlardı. İkisi de gülüşüyorlardı. Eren içeri girdiğinde saatine doğru baktı ve Deniz'e dönüp somurttu. Deniz ona doğru eğilip bir şey dedi ve ikisi tekrar güldüler. Ege kapıdan girerken şaşkınlıkla bakıyordu asansöre doğru giden ikiliye. Kaşlarını çatıp,
"Deniz Hanım'a da bakın hele! Bize gelince tokatlar, Eren Bey'e gülücükler! Oh ne ala memleket!" dedi homurdanarak. Onlar asansöre binip yukarı çıkarken Ege de diğer asansöre bindi. Boş asansörde yukarı çıkarken beyni hızla kurnazlıkla planlar kurmaya başladı. Gözleri zil sesiyle açılan kapılara döndüğünde planını kurmuştu bile.
"Ben size yapacağımı bilirim, Deniz Hanım!" dedi kurnaz bir gülüşle.
          Ege odasında oturmuş Deniz için kurduğu planı düşünüp hınzırca sırıtıyordu. Sonunda beklediği kapı tıklatması geldi ve planını gerçekleştirecek ilk hamleyi yaptı. Yüzüne engel olamadığı şeytani bir gülümseme yayılırken,
"Gir!" dedi ifadesiz bir sesle. Deniz elinde bir tepsi ve üstündeki kahveyle içeri girdi. Henüz Ege'ye bakmamıştı. Ege de bu sırada yüzüne yapışmış olan şeytani sırıtışı zor da olsa sildi. Deniz gözleri elindeki tepside Ege'nin masasına yürüdü. Masaya kahveyi bırakırken,
"Ege Bey, kahveniz." dedi kısa bir bakış atarak. Ardından Deniz tepsinin üstündeki not defterini aldı ve ivedilikle günlük programı Ege'ye sundu. Son olarak Ege ile Emre'nin akşam yemeği dahil toplantısından bahsederken Ege, Deniz'i susturdu.
"Yemekte senin de olman gerekiyor. Notlarına ihtiyacım olacak çünkü orada alkol alacağım ve aklımda hiçbir şey kalmayacak." dedi ifadesiz bir yüzle. Deniz bir an şaşkınlıkla dondu. Ardından hızla yüzündeki şaşkınlığı sildi. Nazik bir gülümsemeyle,
"Siz nasıl isterseniz, efendim." dedi başını eğerek. Yüzüne yerleşen sahte gülümseme Ege'yi delirtiyordu.
"Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?" dedi aynı sahte samimilikten uzak gülümsemeyle. Ege yumruğunu sıktı. Kısa bir anlığına gözlerini yumup sakinleşmeye çalıştı. Gözlerini açtığında daha sakindi. Deniz'in yüzündekine benzer ama bir parça daha sinirli bir gülümsemeyle,
"Hayır, yok. Çıkabilirsiniz, Deniz Hanım." dedi son kelimeye vurgu yaparak. Deniz başını eğip küçük bir selam verdi ve arkasını dönüp kapıya doğru ilerledi. Hafifçe sallanan kalçalarına değen uzun kıvırcık saçlarını görmek Ege'nin söz geçirilmez vücudunu anında etkiledi. Ege bu ergence hareketi yüzünden Deniz odadan çıktıktan sonra kendine sıkı bir küfür savurdu. Bu kıza duyduğu yoğun istek Ege'yi resmen lise zamanlarına döndürüyordu. Bir eliyle yüzünü kapadı ve ağlanacak haline histerik bir kahkaha attı.
        Restoran oldukça sakindi. Deniz üstünde sabahki beyaz diz üstü elbisesiyle Ege'nin yanında duruyordu. Sabahki halinden tek farkı topladığı saçlarının o anda açık olmasıydı. En ufak bir baş çevirme ya da saç düzeltme hareketinde Deniz'den yayılan güzel koku Ege'nin burnuna doluyordu. Ege'nin işi zaten tamamıyla koku üstüneydi ve Deniz'den gelen parfümün ne olduğunun fazlasıyla farkındaydı. Chanel... Deniz'in pahalı zevkleri vardı. Ege'nin yüzüne bir gülümseme yayıldı. O pahalı zevklerden biri olmak istiyordu. Deniz'in gülüşünü duymasıyla daldığı tutku düşlerinden çıktı. Kafasını Deniz'e çevirdiğinde Emre ile gülüşerek konuştuklarını gördü. Gülümsemesi yüzünden uçarken kaşları öfkeyle çatıldı. Yemeğe geldiklerinden beri böyleydi. Ege'nin planı hiç de iyi gitmiyordu. Emre çoktan çakırkeyf olmuştu. Bu sebeple de resmen Deniz'e yavşıyordu. Ege aslında Emre'yi severdi ama bugün yüzüne yumruğu çakmamak için kendini zor tutuyordu. Emre'ye arka masadan biri seslenince gülümseyerek izin istedi ve o tarafa ilerledi. Bu durumdan yararlanan Ege hemen Deniz'e döndü.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" dedi sert bir sesle. Deniz şaşkın bakışlarını Ege'ye çevirdi.
"Anlayamadım?" dedi Deniz kaşlarını çatarak.
"Emre ve sen diyorum. Çok iyi anlaştınız bakıyorum." dedi sıkılı dişlerinin arasından.
"Sadece muhabbet ediyordum kendisiyle. Ne kastettiğinizi anlayamıyorum." dedi zoraki bir gülümsemeyle.
"Not almanız gerekiyor Deniz Hanım. Flört etmeniz değil." dedi Ege öfkeyle. Deniz öfkeyle yanan gözlerini Ege'ye çevirip,
"Flört mü? Siz ne söylediğinizin farkında mısınız? Lütfen konuşmalarınıza dikkat edin, Ege Bey! Beni başkalarıyla karıştırmayın!" dedi iğneleyici bir sesle. Ege, Deniz'in kendisini kastettiğinin farkındaydı. Ama Deniz'in o her zamanki vahşi bakışını görünce gülümsemesini bastıramadı. Bu içindeki onu sinirlendirme isteğini kamçılıyordu. Kamçılamak... Ege kafasında beliren bu sinsi kelimeyle bambaşka bir diyara sürüklendi. Deniz'i ve onun pürüzsüz cildinin bir kamçı ile pembeleşmiş haldeki görüntüsü zihnine sızdı. Gözleri arzuyla kararırken derin bir nefes çekip daha fazla bu tutku sisine yakalanmadan çıktı. Deniz o sırada Ege'ye cevap vermek için tam ağzını açmıştı ki Emre masaya geri döndü. Deniz sahte bir gülümsemeyle masaya gelen Emre'ye döndü. Ege, Deniz''in kulağına doğru eğilip,
"O zaman ona işve yapma!" dedi fısıldayarak. Deniz kafasını o kadar hızlı çevirdi ki Ege geri çekilmeye vakit bulamadı. Deniz'in dudakları Ege'nin dudaklarına sürtünüp yanağına değdi. Bu küçük sürtünüşe Ege'nin vücudu hemen tepki verdi. Deniz vücudu buz keserken yaptığı hatayı fark etti ve hızla önüne döndü. Ama orada duramayacağını anlayınca ağzının içinde birkaç bahane geveleyerek ayağa kalktı ve hızlı adımlarla lavaboya doğru gitti. Ege onun arkasından kurnazca gülerek izledi. Lavaboya girince Emre'ye gülümseyip o da kalktı ve Deniz'in peşinden gitti. Bayanlar tarafına girdi ve boş olduğunu fark edip hızla kapıyı kilitledi. Deniz olanlardan habersiz lavaboya eğilmiş yüzüne su çarpıyordu. Ege sinsice genç kadının arkasından yaklaştı ve eğilip ellerini lavabonun iki tarafındaki mermere yerleştirdi. Deniz kafasını kaldırıp aynaya bakınca yüzünde şeytani gülümsemesiyle Ege'yi gördü. Şokla geri çekilince en büyük hatayı yapmış oldu. Ege aniden kendisine dayanan vücut karşısında inlememek için kendini zor tuttu. Ama vücuduna söz geçiremedi ve pantolonu da kadına baskı uyguladı. Deniz gözleri şaşkınlıkla büyürken hızla doğruldu ve kollarını geriye uzatıp Ege'nin iki yanına uzanmış ellerinden kurtulup yana kaçtı. Öfkeli gözlerini adama dikip,
"Burada ne işiniz var?" dedi sanki tek söylenmesi gereken buymuş gibi. Ege kadının söylediklerini duymazdan gelip yaklaştı. Yüzünden süzülen damlalara bakarak,
"Seni de mi sıcak bastı? Beni öpünce bana da bir sıcak bastı." dedi çapkın bir sırıtışla.
"Ben sizi öpmedim!" dedi Deniz öfkeyle. Ege bu umurunda değilmiş gibi rahat bir tavırla omuz silkti.
"Ah, tatlım! Öptün, hem de ikinciye öpüyorsun." dedi kafasını sallayarak.
"İkinci mi? Söyler misiniz lütfen, ilki ne zaman oldu?" dedi Deniz alaycı bir sesle. Ege'nin gözleri Deniz'in sözleriyle bir anda ışıldadı.
"Demek demin öptüğünü kabul ettin. İlk öpücüğüne gelirsek... Ofiste yaşananlar ne çabuk aklınızdan uçup gitti öyle, Deniz Hanım! Oysa benim sürekli aklımda." dedi Ege, Deniz'e iyice yaklaşarak. Deniz bir adım geriye doğru atıp kendini çekti.
"Beni siz öptünüz,ben değil!" dedi Deniz itiraz ederek. Ege bir adım daha attı. Deniz de geriye doğru bir adım attı ve sırtı soğuk fayansla buluştu. Kaçma çabaları buraya kadardı. Ege'nin yüzüne bir zafer gülümsemesi yayılırken,
"Ah, Deniz, ah! Sence sen öyle karşılık vermeseydin, öylesine kendimden geçebilir miydim?" dedi gülerek. İkisinin dudakları arasında birkaç milimlik mesafe vardı. Deniz dudaklarını aralayıp tuttuğunun farkında bile olmadığı nefesini bıraktı. Dili farkında olmadan dudaklarının etrafında gezindi. Ege'nin gözleri hızla Deniz'in dudaklarına kaydı.
"Bak, yine dudaklarını yaladın. Oysa bunu ben yapmak istiyorum. Seni öpen ben olmak istiyorum. Sana dokunan, teninde parmaklarını gezdiren..." dedi Ege işaret parmağını Deniz'in omzundan beline doğru indirirken. Deniz bu küçük dokunuşla ürperdi.
"Gördün mü? Nasıl da vücudun tepki veriyor. İşte, bu vücudu istiyorum. Bunu yapmam gerekiyor, bebeğim. Anlıyor musun? Bu çok sinir bozucu! Sürekli beynimin içinde sen dolanıyorsun. Bu duyguyu bedenlerimizden atmamız lazım. Başka yolu yok. Çok düşündüm. Sen de bunu istiyorsun, gözlerin ve vücudun adeta yalvarıyor dokunuşum için." dedi Ege, Deniz'in dudaklarına doğru fısıldayarak. Ardından Ege aralarındaki birkaç milimlik mesafeyi de kapatarak dudaklarına yapıştı. Şaşkınlıktan hafifçe aralanmış dudaklarından içeriye sıcak nefesini üfleyerek alt dudağını emdi. Elleri aşağılara inip Deniz'in kalçalarını kavradı ve kendine bastırdı. Deniz hissettiği karmaşık duygular yüzünden dizleri çözülürken düşmemek için Ege'nin kollarına tutundu. İçindeki duygu fırtınasında sürüklenirken farkında olmadan karşılık vermeye başladı. Deniz'in karşılık verdiğini gören Ege'nin yüzüne bir gülümseme yayıldı. Elleri Deniz'in saçlarına gitti. Kalçalarında duran diğer eli ise biraz aşağıya inip elbisenin altından sinsice süzüldü. Deniz ağzının içine doğru inledi. Ege kendisinin de aynı duygu fırtınasında olduğunu anlatmak istercesine kendine bastırdı. Deniz'in dudakları arasından bir tutkulu inilti daha döküldü. Bu tutkulu iniltiyle eş zamanlı olarak tuvaletin kapısında bir zorlama oldu. Deniz bir anda ne yaptığının farkına vardı ve kendine içinden bin bir küfür yağdırarak Ege'yi itti. İkisi de birkaç dakika önceki yaşanılanlar yüzünden nefes nefeseydi. İkili kısa bir an birbirlerine sadece baktılar. Sonra kapıdaki ikinci zorlama onları kendilerine getirdi. Deniz bir şey demeden öfkeyle Ege'yi bir kabine doğru çekiştirdi ve ardından içeri tıktı. Kapıyı kapattıktan sonra Ege de kilitledi. Önünde kendini belli eden bir kabarıklık varken bir de sürpriz bir karşılaşma yaşamak istemezdi. Deniz yüzüne sakin bir gülümseme yerleştirirken düzensiz nefes alışverişlerini ve kalp atışlarını bir düzene sokmaya çalıştı. Ardından kapının kilidini döndürdü ve içeriye altmış yaşlarında bir kadın girdi.
"Tatlım, kapıyı neden kilitledin?" dedi kadın saf merakla. Deniz kadından bir azarlama beklemişti ama gördüğü saf merak onu şaşırttı.
"Ah, çok üzgünüm! Fark etmemişim bile. Çok özür dilerim." dedi Deniz gülümsemeye çalışarak. Çünkü nefesleri hala düzene girmemişti. Ege'nin içeride bu ses tonuna güldüğünden emindi.
"Yüzünün hali ne böyle?" dedi kadın Deniz'i daldığı düşüncelerden çekip çıkararak. Deniz hızla aynaya döndü ve sıkı bir küfür savurmamak için kendini zor tuttu. Resmen ruju yanakların kadar yayılmıştı. Deniz içinden, 'Hayvan herif! Öpmemiş, yemiş resmen!' dedi öfkeyle. Ardından kadına bir gülümseme atıp,
"Makyajımı temizliyordum ondan. Sanırım biraz fazla abartmışım." dedi gülerek. Kadın da güldü ve kabinlere yöneldi. Ege'nin kabininin önünde durdu. Deniz nefesini tuttu ve Ege'nin kapıyı kilitlemiş olmasını umdu. Kadının eli kapıyı ittirmek için havaya kalktı ama dolu olduğunu belirten kırmızı çizgiyi görünce eli geri indi.
"Sanırım burası dolu. Ben yan kabini kullanayım." dedi ve hemen yan kabinden içeri girdi. Deniz rahat bir nefes aldı. Kadının kabine girmesiyle eş zamanlı olarak Ege'nin içinde olduğu kabinin kapısı açıldı. Deniz, Ege'nin daha ağzını açmasına izin vermeden onu kolundan sürüklediği gibi dışarı attı. Ege kendini bir an bayanlar tuvaletindeyken bir anda kapının önünde buldu. Kendini tutamayıp içten bir kahkaha attı. Masaya dönerken hala gülüyordu. Emre ona garip bir gülümsemeyle baksa da pek takılmayıp önüne bırakılan muhtemelen Emre'nin söylediği kahveden bir yudum aldı.
        Sadece birbirlerine bakıyordu ikili. Hiçbir şey söylemiyorlar öylece bakıyorlardı. İçilen kahvelerden sonra Emre erken kalkacağı ile ilgili bir şeyler mırıldanmış ardından da kalkmıştı. O kalktıktan sonra masada çıt bile çıkmamıştı. Ege bir şeyler demesi gerektiğini biliyordu ama kendisine bakan kızıl kahve gözler bütün kelimeleri aklından uçuruyordu adeta. Deniz için de durum pek farklı değildi. Adama kızması gerekiyordu, hatta öfkeyle bağırması ve belki de burayı dağıtması. Ama kadın gri gözlere kilitlenmişti. Sadece o muhteşem gözlere bakıyordu. Sonunda beyninin derinliklerinde bir yerde Ege konuşmasını sağlayan komutu buldu ve konuşmaya başladı.
"Bir şey içmek ister misin?" dedi tehlikesiz sularda kalmak ve Deniz'in ruh halini ölçmek için. Deniz gülmemek için kendini zor tuttu. Adam biraz önce dudaklarını sömürmüştü ve şimdi bir şey içmek isteyip istemediğini soruyordu.
"Bana ne içmek istediğimi mi soruyorsun?" dedi Deniz saklayamadığı bir alayla. Ege tedirgin gözlerle baktı Deniz'e. 'Yanlış yol, geri bas.' dedi kendi kendine.
"Peki, bana ne istediğini söyle." dedi Ege pes ederek.
"Seni öldürmek istiyorum." dedi Deniz sıkılı dişlerinin arasından. Ege esrarengiz bir gülümsemeyle Deniz'e doğru eğildi.
"Ah, bana sinirli ve öfkeli olabilirsin, bebeğim. Ama kesinlikle öldürmek istemiyorsun. Bence o güzel aklından çok daha edepsiz şeyler geçiyor." dedi Deniz'in gözlerinin içine bakarak. Deniz, Ege'nin dudaklarından dökülen 'edepsiz' kelimesinde takılı kalmıştı. 'Bir daha söyle!' diye haykırmak istiyordu. Sapan düşünceleri yüzünden kendine bir küfür savurdu. Bir damla bile şarap içmemiş olmayı diledi. İçmemiş olsaydı düşünceleri böyle aptalca bir şekilde sapmazdı.
"Ah, beni denemek istediğine emin misin?" dedi Deniz aralarındaki resmiyeti öfkeden unutarak. Ege elinde olmadan parmak uçlarını Deniz'in yanaklarına sürttü. Deniz vücudunun bir elektrik akımına tutulmuş gibi titrediğini hissetti.
"Mükemmel..." dedi Ege fısıldayarak. Deniz'in pürüzsüz yumuşak ve hafif bronz teni Ege'yi büyülemişti. Deniz titrek bir nefes çekti.
"Benden ne istiyorsun?" dedi sesindeki yalvaran tonlamaya mani olamadan.
"Gayet açık olduğumu düşünüyorum, Deniz. Seni istiyorum." dedi Ege arzu parlayan gözlerle.
"Neden ben?" dedi Deniz kaşlarını çatarak.
"İnan bana, hiçbir fikrim yok. Tek bildiğim seni gördüğüm andan beri aklımdan çıkaramıyor olmam." dedi arzudan koyulaşmış gözlerle.
"Lütfen, kes şunu! Bunu yapamam! Bunu konuşuyor olmamız bile çok saçma!" dedi Deniz elleriyle saçlarını kavrayarak. Ege hızla Deniz'in bileklerini kavradı. Deniz'in vücudunu tekrar bir titreme sardı.
"Deniz, bana bu çekimi hissetmediğini söyle! Bu arzuyu hissetmediğini söyle!" dedi Deniz'in gözlerinin içine bakarak.
"Anlamıyorsun, yapamam. Bence artık gitmeliyim." dedi Deniz ellerini kurtarıp hızla masadan kalkarak. Ege de Deniz ile birlikte kalktı masadan. Hızla hesabı istedi. Garsonun getirdiği hesaba bakmadan kartını uzattı. Hemen ödeyip dışarı attı kendini. Neyse ki Deniz henüz gitmemiş, taksi bekliyordu. Bileğini hızla çekip kendisine çevirdi.
"Bu sefer öyle kolay kaçamayacaksın. Buna izin vermeyeceğim!" dedi ve restoranın önünde dikilen valeye kartı uzattı. Vale arabayı getirmek için otopark yolunda kayboldu.
"Bırak beni! Taksiye binip gideceğim!" dedi Deniz öfkeyle. Ege derin bir nefes aldı. Hırçın... Zihninde beliren ve onu gülümseten sıfat buydu. Yüzüne karanlık bir gülümseme yayılırken,
"Ah, hayır benim güzel sekreterim! O kadar kolay değil. Seni ben bırakacağım.Bir kere kaçtın ve beni ortada bıraktın bunu bir daha yapmana izin vermem." dedi Deniz'e iyice yaklaşırken. Deniz ona cevap vermek için ağzını açtı ama valenin sesi ile tüm kelimeleri ağzına tıkıldı.
"Buyurun efendim!" dedi adam anahtarı uzatarak. Ege adama bahşişi uzattı ardından elini Deniz'in bel oyuntusuna yerleştirdi. Hafifçe ittirdi. Bu dokunuşla Deniz'in tüm vücudu titredi. Bu adamın kendisini bu kadar etkiliyor oluşu kadını çıldırtıyordu. İnanamıyordu. O bu inanamayışı ile savaşırken Ege onu arabaya bindirdi. Ardından kendi de binip trafiğe çıkmıştı bile. Deniz gittikleri yolun kendi evinin yolu olmadığını anladığında hala kendiyle bir kavgadaydı. Kafasını hışımla Ege'ye çevirdi.
"Beni eve götür!" dedi sıkılı dişlerinin arasından.
"Öyle yapıyorum zaten!" dedi Ege umursamaz bir tonla. Deniz titreyen elleri ile dizlerini kavradı. Nefesleri sıklaşırken kesik kesik,
"Beni... eve... götür..." dedi Ege'ye dönüp. Bu titrek ses Ege'yi durdurdu. Kafasını Deniz'e çevirdi.
"Neler oluyor Deniz? İyi misin?" dedi endişeli bir tonla. Elini direksiyondan ayırıp Deniz'e uzattığı sırada,
"Dokunma! N'olur dokunma! Ev, lütfen!" dedi adeta yalvararak. Ege bir anlama veremese de Deniz'in yüzünde gördüğü acı onu ikna etti ve direksiyonu kendi evine giden yoldan Deniz'in evine giden yola kırdı.
         Ege arabayı Deniz'in evinin önünde durdurana kadar ikisi de konuşmadı. Ege ne olduğunu sormak istiyordu ama çekiniyordu. En azından titremelerin durmuş olması Ege'nin içindeki endişeyi silmişti. Genç adam bir an Deniz'i hastaneye götürmeyi bile düşünmüştü.
"Eve kadar bıraktığınız için çok teşekkür ederim, Ege Bey. Yarın görüşmek üzere. İyi geceler dilerim." dedi gayet sakin bir sesle ve gülümseyerek. Ardından kapıyı açıp ılık geceye attı kendini. Ege de arabadan çıkıp Deniz'in peşinden gitti. Onu omzundan tutup kendine çevirdi.
"Ben... özür dilerim." dedi mahcup bir sesle. Deniz yorgun bir gülümsemeyle baktı.
"Ege Bey, lütfen! Bitti gitti. Şimdi, izin verin gideyim." dedi Deniz nazik bir sesle. Geri adım attığında Ege belinden tutup gitmesini engelledi.
"İzin veremem. Yapamam, Deniz. Nasıl yaptığımı anlamasam da senin sınırlarını zorladım. Sana kelimenin tam anlamıyla piç gibi davrandım. Düzgün davranacağıma söz vermem şartıyla, bana bir şans verir misin?" dedi Deniz'in gözlerinin içine ışıl ışıl gözlerle bakarak. Deniz itiraz amacıyla,
"Ege Bey ben..." diye başladı ama Ege hızla sözünü kesti.
"Başlatma şimdi beyine! Bana bir kere daha Ege Bey dersen... Öperim seni!" dedi hınzır bir sırıtışla. Deniz bu sözlere başta güldü ama Ege'nin gözlerinden ciddi olduğunu anlayınca gülümsemesini tuttu.
"Ege!" dedi vurgulayarak. Ege'nin yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. Ardından Deniz sözlerine devam etti.
"Sen benim patronumsun. Sana karşı duyduğum çekimi inkar edemem ama böyle bir ilişkiyi kabul edemem." dedi ciddi bir sesle. Ege hafif rüzgarın gözlerini örttüğü saçları kenara itip Deniz'in çenesini kavradı. Eğilip kadının yumuşak dudaklarına hafif bir öpücük kondurdu.
"Lütfen... beni... geri... çevirme..." dedi her kelimede dudaklarına bir öpücük bırakarak. Ardından dudaklarını Deniz'in dudaklarına yapıştırıp uzun uzun öptü genç kadını. Sonunda Deniz iç çekip dudaklarını araladı ve Ege'nin dudaklarını kabul etti. Ege neşeyle onu kendine daha da fazla çekerken Deniz öpüşlerine karşılık verdi. Dudakları ayrıldığında Ege geri çekilmeyip kafasını Deniz'in omzuna yerleştirip burnunu Deniz'in boynuna dayadı. Kadının kokusunu içine çekti.
"Eğer bu gece hayalini kurduğumun aksine yanımda olmayacaksan kokunu kendime saklamalıyım." dedi Ege kadının boynuna doğru fısıldayarak. Deniz titredi. Adamın kollarını sıkı sıkı tutarken yutkundu.
"Bunu bir evet olarak alıyorum." dedi Ege sonunda geri çekildiğinde. Deniz kirpiklerinin arasından hülyalı bakışlar gönderdi Ege'ye.
"Olabilir." dedi beyninin çalıştığından şüphe duyarak. Onun sesindeki şüpheyi yanlış anlayan Ege,
"Emin olman için bir kere daha öpebilirim." dedi çapkın bir sırıtışla. Deniz'e doğru eğildi ama Deniz kendini geri çekti ve Ege'nin kollarından kurtulup eve doğru kaçtı. Ege arkasından bir kahkaha attı ama daha fazla zorlamadı. Deniz'in babası evdeydi büyük ihtimalle. Risk almaya gerek yoktu.
"Bu seferlik kaçtın. Bir sonrakinde kurtuluşun bu kadar kolay olmayacak!" dedi Ege arkasından bağırarak. Deniz gülerek Ege'ye döndü.
"İyi geceler... Ege." dedi o da bağırarak.
"Tatlı rüyalar, benim güzel sekreterim." dedi Ege seksi bir gülümsemeyle. Deniz utançla başını eğip eve koştu. O eve girerken Ege bir iç çekti. Artık beklemesi gerekiyordu. Deniz hazır olana kadar beklemeliydi. Bu gece genç kadın onu endişelendirmişti. Deniz hazır olana kadar bu endişenin sebebini çözebilirdi. Hayal ettiği gibi sonlanmasa da keyifliydi genç adam. Sevdiği bir melodiyi ıslıkla çalarak arabasına bindi ve evinin yolunu tuttu.
*Medusa: Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavar. 
Şarkı: Duman_Oje 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.