Sekreter // 29. Ateşkes Kuralları

   Eren sabah şiddetli bir baş ağrısı ile uyandı. Yastıktan zorlukla kafasını kaldırdı ve kendini banyoya attı. Ilık bir duşun ardından kendini daha temiz ve ayık hissediyordu. Geceye dair her şey bulanıktı. Fazla içmişlerdi ve bunun toparlanması zorluyordu. Kahvaltı için mutfağa geçtiğinde telefonu çaldı. Ekrana bakıp 'Mavi' yazısını görünce yüzüne istemsiz bir gülümseme yayıldı. Neşeyle telefonu açtı.
"Günaydın!" dedi hissettiği neşeyi sesine yansıtarak.
"O patron bozuntusu arkadaşına söyle, ablamı rahat bıraksın!" dedi Mavi genç adamın aksine oldukça sinirli bir sesle.
"Sabah sabah neden onun yerine ben azarlanıyorum?" dedi Eren üzgün bir sesle.
"Çünkü sabah uyandığım gibi o meymenetsizi gördüm!" dedi aynı öfkeyle. Eren anlamayarak kaşlarını çattı. Ege sabah özür dilemeye gitmiş olmalıydı.
"Özür dilemek için mi gelmiş?" dedi merakla.
"Sorun gelmesi değil, gitmemiş olması."
"Anlamadım?" dedi Eren.
"Şu an ikisi en sevdiğim kanepemde sarmaş dolaş uyuyorlar." dedi sıktığı dişlerinin arasından. Eren gülümsedi.
"Bu kötü bir şey mi? Barışmışlar işte, ne güzel!" dedi Eren omuz silkerek. Ama Mavi onunla aynı fikirde değildi.
"Onunla tanıştığından beri ablamın dengesi şaştı. Bir gülüyor, bir ağlıyor. Acı çekiyor. O benim için bir abladan çok ama çok fazlası. Beni o büyüttü. Her zaman yanımdaydı. Sadece kısa bir süreliğine yalnız bıraktı beni. O zaman da zaten iyi değildi. Her neyse... Konumuz bu değil. Sonuç olarak, bu dengesiz benim ablamın dengesini de bozuyor. Bunu istemiyorum." dedi sinirden köpürerek. Eren onu sakinleştirmesi gerektiğini biliyordu.
"Doğrusunu söylemek gerekirse, ben onlarla ilgilenmiyorum. Bu ikisinin arasında olan bir problem ve ben şahsen bu ateş hattına bulaşmayı düşünmüyorum. O hırsla arada kaynayabilirim. Onlar dövüşerek anlaşıyorlar. Yapacak bir şey yok." dedi Eren gülerek. Mavi onun sözlerine gülmedi ama biraz olsun yumuşadı.
"Yine de o pisliğin ablamı üzmeye hakkı yok." dedi tekrar sinirlenerek. Eren sıkıntıyla iç çekti.
"O iki aptal ne istediklerini bilmeyen aşıkları kendi hallerine bıraksak da kendimize baksak, nasıl olur? Sonunda yine tekrar birlikte olacaklarına inanıyorum." dedi hızlı hızlı ve sonunda karşı taraftan gelen gülme sesiyle rahat bir nefes aldı.
"Kendimize baksak?" dedi Mavi muzip bir sesle.
"Belki de bu sabah benimle bir kahvaltı etmek istersin?" dedi Eren gülerek. Bunun bir sebebi de buzdolabındakilerden memnun olmayışı olabilirdi.
"Bilmem, ister miyim ki?" dedi Mavi aynı tonla. Eren onun da kendisiyle aynı durumda olduğunu hissetmişti.
"Ben olsam, böyle yakışıklı bir centilmenin teklifini geri çevirmezdim." dedi Eren ukala bir tonlamayla.
"Ve de mütevazi bir centilmen, değil mi?" dedi Mavi alaycı bir sesle.
"Kesinlikle." dedi Eren gülerek. Mavi'nin yumuşak kahkahası genç adamın kulaklarına doldu. Eren mutlulukla gülümsedi. Genç adam için böyle içten gülmeyeli uzun zaman olmuştu. Bir tek Deniz'le içten gülebiliyordu.
"Bir ajandama bakmam gerekiyor." dedi Mavi nazlanarak.
"Ajandan olmadığını biliyorum." dedi Eren bir kahkaha atarak.
"Nereden biliyorsun?" dedi Mavi şaşırarak
"Sanırım bir müttefikim var." dedi Eren bilmiş bir sesle.
"Ablam bazen düşük çeneli olabiliyor." dedi Mavi yarı sinirli yarı gülerek.
"O benim can simidim. Hep beni kurtarıyor." dedi Eren gülerek.
"O zaman git, onunla kahvaltı yap." dedi Mavi çocuksu bir tavırla.
"Zaten yaptım. Bir daha yapmama gerek yok. Ama bir dakika! Sen şu an ciddi ciddi ablanı mı kıskanıyorsun?" dedi Eren şaşkın bir tonlamayla.
"Amacın bu değil miydi?" dedi Mavi onu tersleyerek.
"Pek sayılmaz. Ablanın benim kurtarıcım olduğu doğru ama aynı zamanda en iyi dostum. Onsuz büyük ihtimalle, eski defterler arasında kaybolurdum ve seni tanıyamazdım." dedi Eren dürüstçe ve ciddi bir tonlamayla.
"O ikimiz için de kurtarıcı." dedi Mavi sesi titreyerek. Eren onun ağlayacak duruma geldiğini hissederek,
"Kahvaltı?" dedi muzip bir sesle.
"Olur. Madem programımın olması için ajandam yok, öyleyse gelebilirim." dedi gülerek.
"Yarım saate kapının önündeyim. Hazır ol!" dedi Eren gülerek.
"Birazdan görüşürüz." dedi Mavi de gülerek.
"Görüşürüz, Mavi." dedi Eren ve telefonu kapattı. Yüzündeki otuz iki diş gülümsemeyi saklayamıyordu. Hızla odasına gidip üstünü değiştirdi ve hemen dışarı çıktı.
Mavi telefonu kapattıktan sonra koltukta yatanlara ters bir bakış attı ve hazırlanmak için odasına yöneldi. O hazırlanıp çıkmak için tekrar aşağıya indiğinde Deniz onun gürültüsünden yeni daldığı uykusundan uyandı. Uyku mahmuru gözlerini ovuşturdu. Süslenmiş Mavi'yi görünce esneyerek,
"Nereye sabah sabah?" dedi merakla. Mavi ona başta ters ters baksa da cevap verdi.
"Eren'le kahvaltı edeceğim. Geldiğimde şu yanındaki gereksiz gitmiş olsun. Onu gördükçe asabım bozuluyor." dedi Mavi gözlerini mışıl mışıl uyuyan Ege'ye çevirip yüzünü buruşturarak. Deniz gözlerini devirdi ama bir şey demedi.
"Selam söyle Eren'e." dedi Deniz gülümseyerek. Mavi onun kendisini duymazdan geldiğini anlasa da kendini zorlayıp sessiz kaldı. Küçük bir gülümseme atıp duyduğu korna sesiyle kendini evin dışına attı. Deniz o gittikten sonra yanında uyuyan adama baktı. Uyurken çok masum duruyordu. Parmak uçlarını onun yüzünde gezdirdi. Ege huzursuzca kaşlarını çatsa da uyanmadı. Deniz sessizce kalktı adamın yanından. Odasına çıktı. Amaçsızca etrafına akındı. Ne yapacağını bilmiyordu. Onunla olmak ya da olmamak... İşte bütün mesele buydu. Acı bir şekilde güldü kendine. Hala espri yapabiliyordu. İşler sarpa sardığında, bir çözüm bulamadığı her seferinde yaptığını yapmaya karar verdi. Bavulunu indirdi.
   Eren ve Mavi mutlulukla kahvaltılarını ediyorlardı. Mavi'nin sabahki sinirli halinden çıkmıştı. Eren'in esprili ve çocuksu havasıyla gayet neşeli ve mutluydu. Eren için de durum farklı değildi. Uzun zamandan sonra ilk defa nefes aldığını hissediyor ve mutlulukla gülebiliyordu. Mavi ona tekrar sevebileceğini gösteriyordu. Daha doğrusu yaşatıyordu.
"Çölde uzun bir yürüyüşün ardından ufukta sarı kumların arasından görülen yeşil alan gibisin. Ama ruhum tedirgin. Bir serap mısın? Bir vaha mısın?" dedi Eren bir anda ciddi bir şekilde Mavi'nin gözlerinin içine bakarak.
"Anlamıyorum. Romantizm mi yapıyorsun? Yoksa beni mi gömüyorsun?" dedi Mavi kafasını yana eğip Eren'e bakarak. Eren kafasını eğip gülüşünü sakladı.
"Konu romantizm olunca çuvallayabiliyorum. Özür dilerim. Aşk hayatım karışık çerez gibiydi. Genelde kaju fıstığı yerine hep yer fıstığı yedim." dedi Eren omuz silkerek.
"Bir edebiyat dergisinde falan yazıyor musun? Yazmıyorsan bile kesin başvurmalısın. Benim yanımda harcanıyorsun. Ben sana maaş olarak anca kahve verebilirim. Öğrenciyim sonuçta." dedi Mavi alaycı bir şekilde gülerek. Eren de güldü.
"Kalbin bana verilebilecek en yüksek ücret olurdu." dedi Eren aşkla Mavi'ye bakarak. Mavi utanıp kafasını eğdi.
"Kesinlikle bir edebiyat dergisi..." dedi kafasını kaldırmadan. Eren bir kahkaha attı. Konuşmak üzereyken çalan telefonuyla dikkatini o tarafa yöneltti. Ekrana bakınca 'Deniz' yazısını gördü ve hemen açtı.
"Deniz?" dedi endişeyle karışık bir merakla. Mavi kafasını kaldırıp baktı. Anlamamış gibi kaşlarını çattı. Eren ise omuz silkerek cevap verdi.
"Günaydın Eren." dedi Deniz düz bir sesle.
"İyi misin?" dedi Eren içten bir sesle. Ses tonundan bir terslik olduğunu anlamıştı.
"Evet, iyiyim." dedi ama son hecede sesi titrer gibi oldu.
"Deniz..." diye başladı Eren ama Deniz onu susturup,
"Eren, ne olursun, bir şey söyleme! Mavi'yle birlikte güzel bir sabah geçir." dedi hızlıca. Eren onu dinleyip sessiz kaldı. Bir süre sadece birbirlerinin nefes seslerini dinlediler. Sonunda Deniz konuşana kadar sessizlik devam etti.
"Bir süreliğine izin kullanmak istiyorum. Bir sonraki lansman için her şey hazır zaten. Yerime de bir asistan ayarlarım bugün. Eğer izin verirsen, bu geceki lansmandan sonra bir sonrakine kadar olmayacağım." dedi Deniz sesi titreyerek. Eren kaşlarını çattı. Ağlıyor muydu?
"Bir sonraki lansmana kadar? Yani bir hafta boyunca olmayacak mısın? Ve ağlıyor musun sen?" dedi endişeli bir sesle.
"Evet. Tabii izin verirsen..." dedi Deniz daha güçlü bir sesle. Son soruyu ise duymazdan geldi. Eren de bunu anlamıştı.
"Deniz, ben tabii ki sana izin veririm ama sence bu doğru bir karar mı? Yani kaçmak... En azından sonunda geri döneceksin, değil mi?" dedi Eren aynı endişeli tonla. Eren yeni kazandığı dostunu hatta kardeşini kaybetmek istemiyordu. Onun sayesinde aşkı bulmuştu. Onun sayesinde şu anda bu kadar mutluydu.
"Tabii ki döneceğim, aptal!" dedi Deniz kısa bir anlığına gülerek. Eren de güldü. Ardından Deniz tekrar aynı melankolik havasına döndü.
"Benim biraz uzaklaşmam gerekiyor. Babamın yanında olacağım. Merak etme, lansmana kadar döneceğim. Yani tam bir hafta sayılmaz. Ve Eren... Ege bilmesin, lütfen." dedi sesi titreyerek.
"Peki bunu nasıl becereceğim? Yokluğunu fark edecek ilk kişi Ege." dedi Eren sıkıntıyla iç çekerek.
"Salağa yatma, Eren! Nerede olduğumu bilmesin onu kastediyorum." dedi hafif sinirli bir sesle.
"Deniz, Ege beni zorlayacaktır." dedi Eren şansını tekrar deneyerek.
"Senin için neler yaptığımı biliyorsun. Belki de borç defterinden birkaç sayfa kopartmanın zamanı gelmiştir." dedi Deniz tehditkar bir sesle. Eren o anda onun içinden kıkır kıkır güldüğüne yemin edebilirdi. Haklıydı da. Bıkkınlıkla bir nefes üfledi.
"Tamam, Deniz. Sen kazandın. Kozların fazlasıyla kuvvetli!" dedi Eren pes ederek. Deniz güldü.
"Teşekkür ederim. Efe'yi de aramalıyım. Teknik olarak, ikinizden izin almam yeter. Patron çoğunluğu! Üçe iki!" dedi alaycı bir sesle. Kahkahamı tutamadım.
"Mavi'ye onu arayacağımı söyle. Tekrar teşekkür ederim. Lansmanda görüşürüz. Kendine ve kardeşime iyi bak." dedi Deniz ciddileşerek.
"Merak etme. Sen de kendine iyi bak. Görüşürüz." dedi Eren gülümseyerek. Deniz telefonu kapattı. Eren de kapattı ve kardeşinin iyi olması için sessizce dua etti. Ardından Mavi'ye devam etti ve Deniz'in ondan istediği gibi Mavi ile güzel bir sabah geçirmeye odaklandı.
Deniz telefonunu tekrar eline aldı. Eren ile konuşmuştu. Efe ile de konuşursa tamamdı. Ama daha öncesinde yapması gereken bir şey vardı. Babasını aramak... Babasının görevlendirmesi olmaması için dua ederek onu aradı. Babası ikinci çalışta açtı.
"Deniz? Kızım?" dedi babası hafif şaşkını bir sesle. Gündüz vakti babasını aramak Deniz'in pek yaptığı bir şey değildi.
"Merhaba, baba. Nasılsın?" dedi Deniz sıcak olduğunu umduğu bir tonlamayla. Ama babası kızını iyi tanıyordu.
"Ben iyiyim de sen pek iyi değilsin, sesinden anladığım kadarıyla." dedi babası lafı uzatmadan. Deniz acıyla gülümsedi. Onu her zaman anlayabilen babası vardı.
"Ben... Yanına gelebilir miyim?" dedi sesi titreyerek. Gözleri dolu doluydu genç kadının.
"Sanırım ciddi bir üzünçlü sorunla karşı karşıyayız. Orduya haber vermem gerekiyor mu?" dedi babası onun güldürmek isteyerek. Deniz gözlerinde yaşlar parlarken güldü.
"Ya baba! Ben rahat rahat ağlayamayacak mıyım?" dedi yalandan itiraz ederek.
"Asla! Asla senin rahatça ağlamana izin vermem. Babayım ben!" dedi gülerek. Ama Deniz aynı zamanda babasının sözlerinde ciddi olduğunu biliyordu.
"Bu gece yola çıkacağım. Otobüsle geleceğim." dedi iç çekerek.
"Otobüsle gelecek kadar ciddi yani durum..." dedi babası düşünceli bir sesle. Deniz bu sefer gülmedi. Sessiz kaldı. Konuşursa bu sefer gerçekten ağlayabilirdi. Babası durumu anlayarak tekrar konuştu.
"Tamam, gel bakalım. Melankolik kızım benim! Seni terminalden alırım. Bana otobüs saatini atarsın. Büyük ihtimalle sabaha karşı geleceksin." dedi hızlıca.
"Evet, sabah orada olurum. Teşekkür ederim, baba." dedi Deniz sesi titreyerek.
"Senden tek isteğim, buraya gelene kadar ağlama. Bu yaşlı babanı üzer. Anlaştık mı?" dedi babası sıcacık bir sesle. Deniz boğazına oturan yumruyu yutkunarak göndermeye çalıştı.
"Söz veriyorum." dedi Deniz sesinin titremesini engelleyerek.
"Öyleyse sabah görüşürüz." dedi babası aynı tonla.
"Görüşürüz." dedi Deniz de hafifçe gülümseyerek. Ardından telefonu kapattı. Deniz bir süre telefona gülümseyerek baktı. Onu bu huzurlu ve sevgi dolu andan aşağıdan seslenen Ege'nin sesi kopardı. Deniz iç çekerek oturduğu yatağından kalktı. Ardından dolu valizini yatağın altına itti ve odasından çıkıp aşağıya, Ege'nin yanına, indi.
        Ege gözlerini açtığında uyuyalı çok olmadığını biliyordu. En fazla bir ya da iki saat olmalıydı. Zor açılan gözleri bunu doğruluyordu. Neden uyandığını tam olarak bilmiyordu. Kabus gördüğünü sanıyordu. Çünkü üstünde yeni attığı bir korku ve hızla atan bir kalp vardı. Koltukta doğrulunca nerede olduğunu fark etti. Deniz'in evindeydi. Sonrasında dün gece yaşadıkları geldi aklına. Deniz fazlasıyla karmaşık sinyaller veriyordu. Dün Ege'yi önce terk etmiş, sonrasındaysa gelip yardım etmiş ve evine getirmişti. İkisi birlikte kanepede uyumuştular. Ege koltuktan kalkınca etrafına bakındı. Deniz'i göremedi. Telefonuna uzanırken merdivenlerde duyduğu sesle gözlerini o tarafa çevirdi. Deniz üstünde beyaz kazağı altında süt mavi pantolonuyla aşağı indi. Deniz ve Ege'nin gözleri kesişti. Ege dikkatle onun gözlerine baktı. Ama genç kadının gözleri ifadesiz bakıyorlardı.
"Günaydın." dedi kendinden pek emin olmayan bir tonlamayla. Deniz onun tedirgin halini fark etmişti. Aynı zamanda kafasını karıştırdığını da biliyordu. Onun da kafası karışıktı.
"Günaydın. Her ne kadar uyumak istesem de bu gece lansman var. Hazırlıklı olmalıyız. Ondan sonra dinlenmek için uzun bir zaman olacak." dedi Deniz iç çekerek. Ege bir an onun gözlerinde hüzün gördü ama bu hemen geçti. Deniz'in yanına geldi. Elini uzatıp yanağını okşamak istedi ama Deniz geri çekildi.
"Sana karşı öfkem hala yerinde duruyor. Şu an için bir ateşkes zamanında olduğumuzu düşün. Bu gece geçene kadar öfkemi tutacağım. Ama beni zorlama." dedi dikkatle adamın yüzüne bakarak. Ege mesajı alarak geri çekildi. Ellerini havaya kaldırdı.
"Pekala, ateşkesi kabul ediyorum. Sadece ne yapmam gerektiğini söyle. Takip mesafesini korumak için kaç metre uzağımda olmam gerekiyor?" dedi muzip bir sesle. Deniz bir an yumuşar gibi oldu. Dudaklarında titrek bir gülümseme dans etti. Ama sonrasında kendini topladı. Onun sihrine kapılmamalıydı. Yukarıdaki hazır bavulunu düşünerek büyüsünün etkisinden çıktı. Ama yine de bugün ikisi için de zor olacaktı. 
Şarkı: Gripin_ Nasılım Biliyor Musun?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.