Sekreter // 20. Kırmızı ve Siyah

      Deniz kirpiklerinin arasından sızan güneş ışıklarının ısrarcı baskısı ile isteksizce araladı. Kafasını istemsizce yana çevirdiğinde etraftaki rahatsız edici beyazlıktan bir an nerede olduğunu anlamasa da kısa bir süre sonra düşünme yetisi devreye girince bir gün öncesinde neler olduğunu hatırlayarak hastanede olduğunu fark etti. Yavaşça yattığı yumuşak konforlu yataktan doğruldu. Vücudunda hissettiği ağrılı sancıyla yüzünü bir anlığına buruştursa da acıyı göz ardı edip yatakta oturur pozisyona geçti. Gözlerini odada gezdirirken yanındaki komidinin üstünde duran telefonunu fark etti. Telefonuna uzandığında altında duran kağıt bir anda yere düştü. Deniz zorlukla eğilip yere düşen notu eline aldı. Not Gölge'dendi. Deniz notta yazılı olanları gülümseyerek baktı. Ama yazıda onu rahatsız eden bir şeyler vardı. Yazı fazlasıyla tanıdıktı. Ama Deniz yazının nereden tanıdık geldiğini hatırlayamadı. Beynini zorladı. Bir anda hatırlaması ile birlikte ise bedeni aniden buz kesti. Deniz hatırlamanın verdiği şaşkınlıkla sarsılmışken oda kapısı açıldı ve içeri bir hemşire girdi.
"Deniz Hanım, uyanmışsınız. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" dedi nazik bir sesle.
"Biraz ağrım var. Onun dışında iyiyim. Bir de susadım." dedi Deniz de nazik bir sesle. Kadınla konuşurken notu yastığının altına soktu. Ardından,
"Kardeşim?" dedi endişeli bir sesle.
"Merak etmeyin, kendisi gayet iyi. Bıçak derine girmemiş. Ciddi bir sorunu yok. Sadece yaşadığı şoktan dolayı bayılmış. Şu an kendisi danışmada çıkış işlemlerini hallediyor." dedi hemşire genç kadının endişesini hafifletmek isteyerek. Deniz hemşirenin sözleriyle rahat bir nefes aldı. Onun rahatladığını gören hemşire gülümseyerek ekledi.
"Bu arada sizi sevgilinizin elinden çok zor aldık. Kardeşinizin yerine sizin ciddi bir şekilde yaralandığınızı fark edince deliye döndü. Sizin için çok endişelendi." dedi imalı bir şekilde. Ardından doktora haber vermek üzere dışarı çıktı. Deniz çıkan hemşirenin arkasından kaşlarını çatarak baktı. Sevgili? Ne demeye çalışmıştı? Deniz'in aklına onları gece hastaneye getirenin Gölge olduğu geldi. Herhalde kadın onları sevgili sanmıştı. Ama niye hemşire onları sevgili sanmıştı ki? Deniz bunları düşünürken çalan telefonunun sesiyle olduğu yerde sıçradı. Telefonun ekranına baktığında arayanın Ege olduğunu gördü. Endişeyle dudağını kemirdi. Ardından telefonu açıp kulağına götürdü.
"Lanet olsun, Deniz! Açmayacaksan o telefonu neden taşıyorsun?" dedi Ege öfkeli bir sesle bağırarak.
"Neler yaşadığım hakkında hiçbir fikrin yok." dedi Deniz özür diler bir tonlamayla. Adamın öfkesini biraz olsun dindirebilmeyi umuyordu.
"Neden sesin bu kadar kötü geliyor? İyi misin?" dedi Ege duyduğu iyi gelmeyen sese karşılık endişeli bir tonlamayla. Bir anda öfkesi uçmuştu.
"İyiyim. Hastanedeyim. Sanırım bugün için izin almam gerekecek." dedi Deniz çekinerek.
"Ne? Hastane mi? Neler oluyor? Ne hastanesi?" dedi Ege endişesi bir kat daha artarken.
"Önemli bir şey değil. Sadece bugünlük gelemeyeceğim." dedi Deniz onun endişesine engel olmaya çalışarak. Ama başarısız oldu.
"Hangi hastane? Söyle! Hemen geliyoruz!" dedi Ege hızlı hızlı.
"Geliyoruz? Efe ve Eren de mi yanında?" dedi Deniz konuyu dağıtma çabasıyla. Ama bu da başarısız bir girişimden öteye geçmedi.
"Evet, neredesin?" dedi Ege endişeyle. Deniz iç çekerek etrafına baktı. Komidinin üstündeki not kağıtlarının üstünde yazan 'Acıbadem Kadıköy Hastanesi' yazısını görene kadar gözleri gezinmeye devam etti.
"Acıbadem Kadıköy Hastanesi." dedi. Ege herhangi bir onaylama belirtisi vermeden telefonu kapattı. Deniz şaşkın şakın telefona bakarken kapı açıldı ve doktor yanında hemşire ile birlikte içeri girdi. Hemşire elindeki dolu su bardağını Deniz'e uzattı. Deniz suyunu yavaşça içerken doktor,
"Kardeşiniz için endişelendiniz ama asıl durumu kritik olan sizsiniz. Merak etmeyin, artık iyisiniz. Ama tam olarak iyileşmiş sayılmazsınız. Sizi yarına kadar misafir edeceğiz." dedi hafifçe gülümseyerek. Deniz başıyla doktoru onayladı.
"Hemşire serumunuza ağrı kesici karıştıracak. Bu sizi bir iki saatliğine uyutabilir. Dinlenmenize bakın." dedi ve odadan çıktı. Deniz hemşirenin seruma kattığı ağrı kesiciyi uykulu gözlerle izledi. Aslında ağrı kesiciye gerek olmadan da uyuyabilirdi. Kendini yorgun hissediyordu. Hemşire odadan çıkarken elindeki bardağı komidine bırakıp yatağa uzandı ve gözlerini kapadı.
Tekrar uyandığında bu sefer onu rahatsız eden güneş yoktu. Kafasını yana çevirdiğinde gözlerinin önünde bir kırmızı gül buketi belirdi. Güllere bakarak gülümsedi.Yüzündeki gülümsemeye birlikte yataktan doğrulduğunda kendisine çevrilmiş dört çift gözün endişeli bakışları ile karşılaştı.
"Merhaba beyler!" dedi Deniz ortamı yumuşatmak istercesine tatlı bir şekilde gülümseyerek. Bir anlığına Deniz'in yüzüne şüpheyle baksalar da iyi olduğundan emin olmuşçasına rahatlamayla gülümsediler. Deniz en arkadaki koltukta diken üstünde gibi oturan Mavi'ye baktı. İyi olduğunu anlamanın rahatlığıyla ona mutlu bir gülümseme attı. Mavi de ona aynı şekilde bir gülümseme ve içten bir öpücükle karşılık verdi.
"Bizi korkutmaya tam gaz devam, bakıyorum." dedi Eren gülerek. Deniz onun endişesine rağmen korumaya çalıştığı neşesini desteklercesine güldü. Ama bir anda dikişlerin kendini hatırlatan sancısı ile hemen sustu.
"Çok canın acıyor mu?" dedi Efe saklamakta başarısız olduğu endişeli sesiyle.
"Biraz acıyor. Bir süreliğine beni güldürmezseniz sevinirim." dedi Deniz alaycı bir sesle gülerek. Sonrasında başını tekrar güllere çevirip,
"Bu güller sizden mi?" dedi muzip bir şekide gülümseyerek.
"Hayır, geldiğimizde buradalardı. Ama güllerin arasında bir kart var." dedi Eren kafasını güllere doğru uzatarak. Ardından güllerin içindeki kartı alıp Deniz'e uzattı. Deniz kartı içinde bulunduğu küçük zarfın içinden çıkarttı. İçine güzel bir şekilde ve oldukça tanıdık gelen bir el yazısıyla yazılmış olan notu okumaya başladı.
'Bir efsane der ki; Dracula, karısı Ilona ne zaman mutsuz ya da hasta olsa karısına bahçesindeki kırmızı güllerin yapraklarını toplatır ve onlarla karısına banyo yaptırırmış. Maalesef, elimden bu imkan gelmiyor tabii ama en azından kokularının sana iyileştirme gücü vereceğini ümit ediyorum... Vampir Gölge...'
Deniz nota gülümseyerek baktı. Gölge her ne kadar gizemli havasıyla Deniz'in içine korku salsa da diğer yandan tatlı bir mutluluk veriyordu. Deniz kendini bir ikilemdeymiş gibi hissetmekten alıkoyamıyordu. İçinde bir yerde ona güvenmek istiyordu. O notu yazan kişi olmamasını diliyordu. Ama huzursuzluk içini kemiriyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu. Çözemiyordu.
"Kimdenmiş?" dedi Efe merakla. Deniz daldığı düşüncelerden bu meraklı ses tonuyla uyandı.
"Şu dün yemek yediğim arkadaşımdan gelmiş. Beni hastaneye o getirdi." dedi geçiştirmeye çalışarak.
"Bizi aramak aklından geçmedi yani?" dedi Eren kırgın bir sesle. Deniz gözlerini devirdi.
"Şoktaydım Eren, Mavi yaralıydı. Son aranan kimse onu aradım." dedi sert bir sesle. Anlık bir endişeyle Eren hızla Mavi'ye döndü. Mavi ona iyi olduğunu gösterecek şekilde güven verici bir gülümseme gönderdi. Deniz'i asıl şaşırtan Ege'nin sessizliğiydi. Deniz gözlerini ona çevirdiğinde genç adamın gözlerinin yere dönük olduğunu fark etti. Sanki Deniz'e bakmaktan kaçıyor gibiydi. Efe ve Eren sanki Deniz ve Ege arasındaki gerilimi fark etmiş gibi birbirlerine baktılar. Ardından Eren, Mavi'ye dönüp,
"Mavi, kafeteryanın yerini biliyordun değil mi? Efe ve ben birer kahve içsek iyi olur." dedi hızlıca ve üçü hemen dışarı fırladılar. Ege onların gittiğini hiç fark etmemiş gibi duruşunu hiç bozmadı. Sonunda onun bu sessizliğine dayanamayan Deniz,
"Sadece öyle dikilmek için mi geldin Ege?" dedi sıkıntıyla iç çekerek. Ege şaşkınlıkla kafasını kaldırdı ve etrafına kısa bir bakış atınca yalnız olduklarını fark etti. Sanki bir anda nerede olduğunun farkına varmış gibi hızla oturduğu yerden kalkıp Deniz'in yanına geldi ve elleriyle nazikçe genç kadının yüzünü kavradı. Bir an sonrasında dudaklarına yapıştı. Öpüşünde korku ve ihtiyaç vardı. Kendini geri çektiğinde Deniz onun gözlerindeki saf endişeyi gördü.
"Deniz! Nasıl korktuğum hakkında en ufak bir fikrin var mı? Hastanedeyim, dediğinde ölüyordum." dedi endişe dolu bir sesle. Deniz hafifçe arkasına yaslandığında Ege kafasını genç kadının göğsüne yasladı. Deniz kollarını onu rahatlatmak için etrafına sardı. Genç adam burnunu Deniz'in göğsüne dayayıp kokusunu içine çekti. Ardından kafasını kaldırıp genç kadının gözlerine baktı.
"Cennet gibi kokuyorsun. Muhteşem, temiz, saf, güzel... Ev gibi, yuva gibi... Sana sarılınca, kokunu içime çekince kendimi evimde gibi hissediyorum. Huzur buluyorum." dedi gözlerinde aşk parlarken. Deniz bu sözler üzerine en içten gülümsemesini gönderdi. Ardından eğilip genç adamın dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurdu.
"Merhaba romantik Ege." dedi hafifçe gülerek.
"Merhaba." dedi o da gülümseyerek.
"İşleri hallettiniz mi? Hafta sonu olacak defile için hazır mıyız?" dedi Deniz bir anda tüm romantizmi toz bulutu gibi dağıtarak.
"İşleri mi düşünüyorsun şu an, gerçekten mi? Bence sen kendini düşün, iyileşmeye bak." dedi Ege inanamıyormuş gibi Deniz'e bakarak.
"Ege yapma, lütfen bu senin lansmanın ve kusursuz olmasını istiyorum." dedi Deniz mızmızlanarak.
"Öyle mi? Neden?" dedi sesindeki neşeyi saklamaya çalışır gibi. Ama Deniz bunu fark etmişti.
"Gerçekten mi? Söylememi istiyorsan söylerim. Seni seviyorum Ege, bu sebeple de yaptığın her şeyin muhteşem olmasını istiyorum." dedi genç adamın gözlerine bakarak. Deniz ilk defa Ege'nin gözlerinde mutluluk pırıltıları gördü. Deniz onu sevdiğini en son söylediğinde yüzü şok olmuş bir ifade taşıyordu. Şimdiyse bundan oldukça mutlu gibiydi.
"Beni düşünmen o kadar hoşuma gidiyor ki." dedi Ege iç çekip gülümseyerek. Deniz elini Ege'nin yüzüne doğru uzattı ve yanağını okşadı. Sonrasında sıkıntıyla iç çekti.
"Beni eve götüremez misin? Burada canım sıkılıyor." dedi dudaklarını bükerek. Ege güldü.
"Tabii ki de götürürüm. Doktorunla konuşayım, ona göre çıkarız." dedi ve genç kadının alnına bir öpücük kondurup yataktan kalktı. Ardından dışarı çıktı. Deniz çalan telefon sesiyle kapıya takılan gözlerini telefona çevirdi. Telefonu eline alıp ekrana baktı. Arayan Gölge'ydi.
"Deniz, nasılsın? Merak ettim seni." dedi Gölge merak dolu bir sesle.
"İyiyim. Yarına kadar burada kalmam gerekiyormuş." dedi Deniz bıkkın bir sesle.
"Çok mu sıkıldın? İstersen gelip kurtarayım seni." dedi hafif alaycı bir sesle.
"Tabii ki buna hayır demem. Sonuçta sen bir vampirsin. Yani beni ışık hızında kurtarabilirsin." dedi Deniz gülerek.
"Vampir ve kurtarmak? Aynı cümlede olması imkansız iki kelime bence." dedi Gölge iç çekerek.
"Teknik olarak aynı cümlede değiller." dedi Deniz ukalaca bir tonlamayla. Bu söz üzerine Gölge de güldü.
"Pardon, o benim kendi dikkatsizliğim. O zaman şöyle düzelteyim; Vampir ve kurtarmak? Aynı konuşmada olması imkansız iki kelime bence." dedi dikkatli bir şekilde kendini düzelterek.
"Şimdi doğru oldu işte." dedi Deniz bir kahkaha eşliğinde. Deniz'in artık adının Pınar olduğunu öğrendiği Gölge'nin asistanına birazdan geleceğini söyleyince,
"Ben seni meşgul etmeyeyim. İşlerinden geri kalma." dedi Deniz sakin bir sesle.
"Senin için her zaman vaktim var." dedi Gölge flörtöz bir tavırla.
"Yağcılık yapma. İşini yap. Hadi kolay gelsin." dedi Deniz yarı kızgın yarı gülen bir tonlamayla. Ardından onun telefonu kapatmayacağını bildiği için konuşmasına izin vermeden hemen kapattı. Deniz telefonu kapatınca aslında Gölge'ye not(lar) hakkında bir şey sormadığının farkına vardı.
"Çıkamayacağını söyledi." dedi Ege bir anda odaya girerek. Deniz onun ani girişiyle korkuyla sıçradı ve iyileşmemiş yaralarının verdiği acıyla dişlerini sıktı.
"Lanet olsun, Ege! Ödüm koptu." dedi bir elini göğsüne bastırarak.
"Özür dilerim." dedi Ege endişeyle. Ardından hemen Deniz'in yanına geldi.
"İyiyim." dedi Deniz elini göğsünden çekerek. Deniz elini Ege'nin boynuna koydu. Nabzının atışını hissedince gülümsedi.
"Senin kalbin hızlı mı atıyor?" dedi Deniz kurnazca sırıtarak.
"Elin daha yakın hissetmiyor musun?" dedi Ege kafasını yana yatırıp gülümseyerek.
"Evet, oldukça hızlı." dedi Deniz, Ege'nin tatlı bakışları karşısında iç geçirerek.
"Bana öyle bakma. Seni çok fena istiyorum." dedi Ege bakışlarındaki tatlılığın yerini arzu alırken.
"Daha geçen gece beraberdik. Tüm gece ve sabah hatırlatırım." dedi Deniz dudaklarını yalayarak. Ege gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Hiç yardımcı olmuyorsun." dedi Ege sıkılı dişlerinin arasından. Deniz güldü. Yatakta yana kayıp yatağa vurdu.
"Gel." dedi Ege'ye gülümseyerek. Ege kararsızlıkla bir anlığına bocalasa da ayakkabısını ve ceketini çıkarıp Deniz'in yanına uzandı. Ege kafasını Deniz'in göğüslerine gömdü. Kokusunu çekti. Bir süre sonra nefes alış verişi yavaşladı ve Deniz onun uyuduğunu anladı. Kafasını genç adamın saçlarına gömdü ve o da uyuyakaldı.
Deniz uyandığında oda karanlıktı ve yalnızdı. Pencere tarafından bir ses gelince oraya döndü ve siyah bir siluet gördü. Tekrar aynı anı yaşamanın verdiği rahatlıkla,
"Gölge?" dedi merakla. Alçak sesli bir gülme duydu ardından genç kadın.
"Artık beni tanıyorsun." dedi Gölge ve Deniz'in yanına gelip yatağın kenarına oturdu.
"Pek tanıdığım söylenemez." dedi Deniz gözlerini kısarak şüpheyle.
"Ne demek istiyorsun?"
"Seni tanımıyorum, Gölge. Bildiğim şeyler; adının Gölge Ataman olduğu, bir gece kulübün var, asistanının adı Pınar. Hepsi bu kadar."
"Ne bilmek istiyorsun?" dedi kafasını yana yatırarak.
"Kimsin Gölge? Bunu bilmek istiyorum." dedi Deniz kaşlarını çatarak.
"Karanlık sırlarımı bilmek istiyorsun kısaca, öyle değil mi?" dedi yamuk bir sırıtışla.
"Sadece kim olduğunu bilmek istiyorum, Gölge. Sana güvenmek istiyorum." dedi Deniz, Gölge'nin gözlerinin içine bakarak. Gölge tam bir şey diyecekken telefonu titreşti. Gelen mesajı kontrol etti ve öfkeyle homurdandı.
"Gitmeliyim. Seni yarın görebilecek miyim?" dedi yataktan kalkarken.
"Bilmiyorum. Bu senin kim olduğunu söylemene bağlı." dedim. Uzanıp alnıma bir öpücük kondurdu. Cama doğru yürüdü. Deniz ne yapacağını anladığında korkuyla haykırdı.
"Ne yapıyorsun?" dedi endişeli bir sesle
"Gitmem gerek. Kapıdan çıkamam." dedi omuz silkerek.
"Düşeceksin. Şu an üçüncü kattayız, Gölge." dedi Deniz korkuyla.
"Merak etme, ölmeyeceğim." dedi Gölge alaycı bir sesle ve cama çıktı.
"Aşağı inince haber ver. Ölmediğini bileyim." dedi Deniz onun kararlılığı karşısında çaresizce pes ederek. Gölge içten bir sesle güldü ve atladı. Deniz'in elleri istemsiz ağzına gitti. Şok olmuş bir şekilde cama doğru bakarken yanındaki telefonundan gelen bildirim sesiyle kafasını çevirdi. Hemen uzanıp açtı.
"Yaşıyorum." dedi sadece. Deniz rahat bir nefes aldı.
"Pislik! Ödüm koptu. Öyle atlanır mı ya?" dedi öfkeli bir sesle.
"Daha öncede yaptım Deniz. Bu ilk değil. Bu arada hırsızını yakaladım." dedi Gölge öfkesini görmezden gelerek. O sırada Ege içeri girdi.
"Yakaladın mı? Nasıl? Ne yaptın?" dedi Deniz hızlı hızlı. Ege kaşlarını çatıp Deniz'in yanına yatağa oturdu.
"Onun için endişelenme. Bir daha sana bir zarar veremeyecek." dedi kararlı bir sesle.
"Ne yaptın?" dedi Deniz sıkılı dişlerinin arasından.
"Bilmen gerekmiyor. Kendine iyi bak." dedi umursamaz bir sesle ve telefonu adeta genç kadının yüzüne kapattı. Deniz telefonu sinirle masaya çarptı. Ege şaşkınlıkla,
"Deniz?" dedi merakla. Genç adam Deniz'in bu sinirli halini sadece onu terk ederken görmüştü. Deniz ona cevap vermedi ve düşünmeye başladı. Adama ne yapmıştı acaba? Öldürmediğini ummaktan başka bir çaresi yoktu.
"İyiyim, merak etme. Sen neredeydin?" dedi Deniz derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalışarak.
"Mavi, Eren ve Efe'yi gönderdim. Ben kalırım dedim." dedi Ege, Deniz'in yüzünü dikkatle inceleyerek.
"Teşekkür ederim." dedi Deniz içten bir gülümsemeyle.
"Anlatmayacak mısın?" dedi Ege gözlerini kısarak.
"Hayır." dedi Deniz kesin bir sesle. Ege başta itiraz etmek için ağzını açsa da vazgeçti ve bir şey demedi.
"Saat geç oldu. Uyuyalım mı?" dedi onun yerine çocuk gibi sırıtarak. Deniz kendini tutamayıp güldü ve kenara kayıp Ege'ye yer açtı. Ege de yatıp Deniz'i belinden tutarak kendine çekti.
"Söylesene Deniz, aşık olmak nasıl bir duygu?" dedi bir anda.
"Aşık olmak? Garip bir duygu. Her şeyi fazla fazla yaşıyorsun, iyi kötü her duyguyu. Sana kötülük yapsa bile gidemiyorsun. Onun adını duyunca nedensiz bir sıcaklık kaplıyor içini. Gözlerin hep onda oluyor. Ona bir şey olmasın diye korkuyorsun. Herkesten fazla ona güveniyorsun. Onu görünce içine bir huzur yayılıyor. Böyle şey gibi, çöldeki vaha gibi."
"Sen şimdi bana bunların hepsini besliyor musun?"
"Evet, belki biraz daha fazlası. Mesela midemdeki kelebeklerden bahsetmedim." dedi Deniz gülerek.. Kafasını kaldırıp gülümsedi. Ege'nin gözleri düşünceliydi.
"Ne oldu Ege? Neden merak ettin?" dedi Deniz o cevap vermeyince merakla.
"Ben..." diye başladı ama sustu. Ardından Deniz'e dönüp genç kadının en sevdiği seksi gülümsemesini attı ve genç kadın bir anda her şeyi unuttu.
"Uyumayacaksan değerli zamanımızı bununla harcamayalım." dedi konuyu ustaca değiştirerek. Ardından elleri genç kadının bacaklarından yukarı çıktı.
"Tamam, uyuyorum." dedi Deniz hemen gözlerimi kapatarak. Ege bir kahkaha attı. Eli tekrar genç kadının belindeki yerini aldı. Çok sıkmadan sarıldı.
"Uyu, benim güzel sekreterim. Rüyanda beni gör." dedi ve alnına sürtünen dudakları eşliğinde gülümseyerek uykuya daldı genç kadın.

Şarkı: Beyonce_ Halo

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.