Sekreter // 19. Kalp (Ya Da Ev) Hırsızı

     Gölge belki de yüzüncü kez şaşkın bir şekilde gülümsedi. Onunla konuşmanın bu kadar güzel olacağını hiç tahmin etmemişti. Onunla sohbet ettikçe daha da fazla konuşasım geliyordu. Hemen hemen her konuda bir bilgisi vardı. Onun bu genel kültüründen çok etkilenmiştim. Gölge genç kadının dalıp gittiği su yeşili elbisesinden gözlerini zorlukla ayırdı.
"Genel kültürde zirvede yalnızlık oynuyorsun resmen. Nereden geliyor değirmenin suyu?" dedi gülerek.
"Babam asker. Çok disiplinli ve bilgiye aç bir babadır. Bana ve kardeşime ceza vereceği zaman her seferinde cezadan kurtulmak için bir şans tanırdı. Eğer ona ilk defa duyduğu bir bilgiyi verirsek cezadan vazgeçeceğini söylerdi. O yüzden çocukluğumun çoğu kütüphanede geçti. Ona minnettarım tabii. Sayesinde her konuda az çok bir bilgim var artık." dedi Deniz gülümseyerek. Gölge o gülümseme ile bir an odağını kaybetti. Keşke gülümsemesen, diye geçirdi içinden. Çünkü o gülünce Gölge konuşma yetisini kaybediyordu.
"Baban akıllı adammış." dedi Gölge sonunda sesini bulduğunda.
"Akıllı ve öfkeli." dedi Deniz onu onaylar şekilde başını sallayıp gülerek. Gölge de içten bir şekilde güldü.
"Onu çok seviyor olmalısın." dedi Gölge ikisi de biraz olsun sakinleştiğinde.
"Babam ve Mavi benim ailem. İkisini de çok seviyorum." dedi mutlu bir gülümsemeyle.
"Peki ya annen?" dedi Gölge merakla. Deniz'in yüzündeki gülümseme kayboldu. Bu Gölge'yi üzmüştü. Ne garip! Hem gülmemesini istiyordu ama gülmeyince de üzülüyordu.
"Annem öldü." dedi ifadesiz bir sesle.
"Ah, bilmiyordum. Çok üzgünüm, Deniz." dedi Gölge üzgün bir sesle. Genç adam aslında biliyordu ama o kadar kapılmıştı ki Deniz'in büyüsüne onun hakkında bildiklerini unutmuştu.
"Önemli değil, uzun zaman önceydi." dedi Deniz hüzünlü bir gülümsemeyle.
"Yine de sormaya hakkım yoktu." dedi Gölge utanarak.
"Lütfen Gölge, önemli olmadığını söyledim. Tabii ki de istediğini sorabilirsin." dedi Deniz nazik bir şekilde gülümseyerek. Gölge biraz olsun rahatlayarak gülümsedi.
"Peki, sen söyle bakalım, sen kimsin?" dedi Deniz sırıtarak. Gölge'nin boşluğundan yararlanarak oyunu kendi tarafına çevirmişti genç kadın.
"Ben Gölge." dedi Gölge sorudan kaçma çabasıyla. Ama Deniz bunu anlayabilecek kadar zekiydi. Gözlerinde anlık bir şüphe dolaştı.
"Başka?" dedi onun kaçmasına izin vermeyeceğini belirterek.
"İş adamıyım." dedi bu sefer Gölge. Yalan değildi. Yaptığı işleri gizlemek için kurduğu paravan bir şirketi vardı. Bir yerde iş adamı sayılırdı.
"Daha öncesinde soy adını söylemek ister misin? Hani biriyle tanıştığında söylenir. Örnek veriyorum: Ben Deniz Erden." dedi kafasını yana eğip tatlı bir şekilde gülümseyerek. Gülümsemesi tatlıydı ama gözlerinde hala şüphe dolaşıyordu.
"Gölge Ataman." dedi Gölge. Bunu söylemesi gerektiğinin farkındaydı. Bu kadarını söylemek zorundaydı.
"Memnun oldum Gölge Ataman." dedi Deniz mutlu bir gülümsemeyle. Dikkatini önündeki yemeğe çevirdi. Gölge ise büyük bir dikkatle genç kadını izlemeye devam etti. Deniz bir anda kafasını kaldırdı ve kendisini izleyen Gölge ile göz göze geldi.
"Yemeğe geldiğimizi sanıyordum." dedi Deniz kurnazca gülümseyerek. Anlaşılan genç kadın en başından beri Gölge'nin bakışlarının farkındaydı.
"Sanırım yemeği unuttum." dedi Gölge yakalanmanın verdiği çocuksu utançla gülümseyerek.
"Normalde böyle yeni tanıdığım insanlarla yemeğe çıkmak adetim değildir. Ama sen bana garip bir şekilde güven veriyorsun." dedi Deniz bir anda ciddileşerek. Gölge bu sözlere şaşırdı. Deniz kendisine güveniyor muydu? Deniz'in aklını kaçırdığını düşünüyordu. İnsan katiline güvenir miydi? O sırada içinde o her şeyi bilen ukala iç sesi ,
'Senin onun katili olduğunu bilmiyor salak!' diye haykırdı. Gölge onu duymazdan geldi.
"Bunu iltifat olarak alıyorum. Güvenilir görmen iyi bir şey. Ben de böyle herkesle görüşen bir insan değilim. Hatta hiç kimse ile görüşmem diyebiliriz." dedi Gölge de itiraf ederek. Doğruydu. Ama neden şimdi bunu söylemişti ki? Yüzündeki şaşkın ifadeyi yakalayan Deniz,
"Şaşırmış gibisin. Dürüstlüğün seni şaşırtmış gibi. Herhalde normalde bu kadar dürüst değilsin. Ama herkes aynı şeyi söylüyor benim için. Bende şu yüzlerden olmalı, hani şu gördüğünde her şeyi anlatasın gelir ya." dedi gülerek.
"Sanırım haklısın." dedi Gölge gülerek. Genç kadının haklı olduğunu düşünüyordu. Genç adamın içinden ona her şeyi anlatmak geliyordu. Genç kadın o merak dolu kızıl kahve gözleriyle bakınca büyülenmiş gibi içinde her şeyi anlatma isteği duyuyordu.
"Bana sevdiğin şeylerden bahset." dedi Gölge daha fazla açık vermemek için konuyu değiştirerek. Deniz, Gölge'nin bunu yaptığını anlasa da renk vermedi.
"Kitaplar, filmler ve tabii ki müzik. Peki ya sen?"
"Aynen. Favorilerin var mı?" dedi konunun değişmesinden rahatlamış bir şekilde gülümseyerek.
"Favori kitabım R.J. Palcio'nun 'Mucize'si. Ah! O kitaba hunharca ağladım. Favori filmim 'Whiplash'. Evet, kabul ediyorum. Bateristlere zaafım var. Favori şarkıma gelirsek, Türk Sanat Müziği'ne takıntılıyım, babam sağ olsun. Yani, 'Sevmekten Kim Usanır'. Sen dökül bakalım." dedi Deniz gülümseyerek. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü.
"Deniz şaka mısın sen? En sevdiğin kitabı saymazsak aynı. Gerçi o kitabı ben de okumalıyım. Çok merak ediyorum. Benim favori kitabım John Verdon 'Aklından Bir Sayı Tut'" dedi Gölge şaşkınca gözlerini kırpıştırarak.
"İşte bu baya ilginç!" dedi Deniz de Gölge gibi şaşkın bir şekilde.
     Yemek hem Deniz'i hem de Gölge'yi şaşırtacak derecede güzel geçmişti. Yemek bitip de ikili restorandan çıktıktan sonra arabaya bindiler ama Gölge henüz Deniz'i bırakmaya hazır değildi. Genç kadını yanında tutabilmek için bir bahane uydurmalıydı. Hızla beynini yokladı.
"Deniz, fasıl sever misin?" dedi bir anda Deniz'e dönüp. Gölge'nin aklına kulüplerinden birinde o gece fasıl programı olduğu gelmişti. Deniz de Türk Sanat Müziği'ni seviyorsa bu teklifi kaçırmaz, diye düşünmüştü. Yanılmamıştı da.
"Gerçekten mi? Bunu soruyor musun bir de? Bayılırım tabii ki!" dedi Deniz neşeyle gülümseyerek. Gölge de Deniz'in neşesine karışmış bir neşeyle gülüp kapısını açtı. Daha sonrasında keyifli bir şekilde ıslık çalarak kendi tarafına geçti. Genç adamın beyninde uyarı çanları çalmaya başlamıştı ama duymazlıktan geldi. Bugün değil dedi kendi kendine. Bugün değil. Bugün sadece Deniz'le mutlu olmaya odaklanacaktı. İntikam planı biraz daha bekleyebilirdi.
   Deniz mutlulukla şarkıya eşlik ediyordu. Gölge onu dinlerken kendinden geçmişti. Gölge kapıldığının fazlasıyla farkındaydı ama genç adam beş yıl sonra ilk defa içten bir şekilde gülüyordu. Deniz bir şekilde kendisini mutlu etmeyi başarıyordu. Kapıldığının bilerek görmezden geliyordu. Ama o anda beyninde bir şimşek çaktı. Onu öldürmek zorundaydı. Böyle davranmaktan vazgeçmeliydi. Onu alışmayı aklından bile geçirmemeliydi.
"Hey! Dünyaya geri dön!" dedi Deniz bir anda Gölge'nin dalgınlığını fark edip onu tekrar yanına çekerek. Gölge gülerek ona döndü.
"Özür dilerim, dalmışım. Kalkalım mı? Yarın iş yerinde uyuyakalmanı istemem." dedi Gölge gülümseyerek. Deniz bir an şüpheyle bakı Gölge'nin yüzüne. Ardından gülümseyerek başını salladı ve masadan kalktı.
"Anlaşıldı. Benim gitme vaktim geldi." dedi alaycı bir sesle gülerek. Gölge itiraz etmek için ağzını açtı ama zamansız garson o sırada ikilinin yanına gelerek,
"Efendim, bir sorunumuz var." dedi hafif endişeli bir sesle. Gölge kaşlarını çatarak garsona döndü.
"Neler oluyor?" dedi sinirli bir sesle. Deniz'in herhangi bir şeyden haberdar olmasını istemiyordu, Gölge haklı olarak.Karşısındaki adam kendisini Gölge'nin bir adamı diye biliyordu ve Deniz'in ağzından bir 'Gölge' çıkması yeterdi her şeyi altüst etmek için. Garson, Gölge'nin kulağına eğilip,
"Efendim, Tilki'nin ikinci şubeyi bastığı haberi geldi. Personeli rehin almış. Haraç istiyormuş. Sadi Bey aradı. Sizin de gelmenizi istedi." dedi hızlıca. Gölge sıkıntıyla bir nefes üfledi. Anlaşılan Tilki'nin aldığı uyuşturucular herhalde beynini tamamıyla ele geçirmişti. İyice sapıtmıştı. Garsona dönüp fısıldayarak,
"Sadi'ye ulaş, gelmemin biraz gecikeceğini ama bir saate yetişeceğimi söyle. Gölge'nin kulağına gitmeden halledelim. Tilki'yi eski depoya götürsünler. O zamana kadar iş hallolmuş olsun. Aynı bu şekilde söyle." dedi hızlıca.
"Emredersiniz, efendim." dedi garson hızla başıyla onaylayarak ve içeri gitti. Gölge bakışlarını Deniz'e çevirdiğinde genç kadının gözlerinin şüpheyle kısıldığını fark etti. Deniz'in ne kadar zeki ve şüpheci olduğunu hep unutuyordu.
"Mutfakta bir sorun çıkmış." dedi Gölge inandırıcı olduğunun umduğu bir gülümsemeyle. Deniz onaylayarak gülümsedi ve gözlerindeki şüpheyi sildi. Ama Gölge'nin içi çok rahatsızdı. Garip bir şekilde Deniz'e yalan söylüyor olduğu düşüncesi Gölge'yi çok rahatsız ediyordu.
      İkili gece kulübündeki kısa süreli gerginlikten sonra sakin bir şekilde döndüler. Deniz'in evinin önüne geldiklerinde Gölge hala aynı konularla kendi içini kemiriyordu. Deniz'den uzak durmalıydı. Yoksa bu tatlı dilli kadın intikamını almasına engel olacaktı. Deniz'i hafta sonu olacak olan lansmanda kaçıracak ondan sonraki haftada öldürecekti. Bu kadar basitti. Planından ne olursa olsun şaşmayacaktı.
"Bu gece için çok teşekkür ederim, Gölge. Gerçekten çok eğlendim." dedi Deniz her şeyden habersiz Gölge'ye dönüp gülümseyerek. Gölge düşüncelerini gülümseyen ifadesinin ardına gizleyip arabadan indi. Hızla dolanıp Deniz'in tarafına geçti ve kapısını açtı. Deniz dikkatlice indi.
"Tanıştığımıza memnun oldum. İyi ki o gece senin yanına gelmişim." dedi Gölge gülümseyerek. Deniz de gülümsedi. Genç kadın nasıl veda edeceğini bilemedi. Elini mi sıkmalıydı, sarılmalı mıydı yoksa yanağından öpmeli miydi? Deniz kararsızlıkla dudağını ısırdı. Gölge onun bu halini fark edip güldü. Deniz'e doğru uzandı ve yanağına hafif bir öpücük kondurdu. Aynı anda genç adamın burnuna genç kadının sarhoş edici kokusu doldu. Gölge istemsiz bir nefes çekti. Ama sonrasında kararlılığının dağıldığını hissederek hızla geri çekildi. Onu öldüreceğim, diye tekrarladı kendine. Deniz karar vermekten kurtulmanın verdiği rahatlıkla Gölge'ye içtenlikle gülümsedi. Ardından 'İyi geceler' dileyip bahçe kapısından içeri girdi. Gölge daha fazla onu izlemek için kendine izin vermedi. Arabasına binip hızla depoya, onu bekleyen Sadi'nin yanına, sürdü. Deniz defteri artık kapanmıştı.
        Depo karanlıktı. Kapıyı itip de içeri girdiğinde Tilki lakaplı adam sandalyede bağlıydı. Masada birkaç işkence aleti duruyordu, anlaşılan Sadi gelmesini beklerken boş durmamıştı. Gölge ceketini çıkartıp duvardaki paslı çiviye astı. Gömlek manşetlerini kıvırarak Tilki'ye yaklaşırken,
"Söylesene Tilki, aklını mı kaybettin? Üç tane it kopuk toplayınca Gölge'yi devirebileceğine inanacak kadar salak mısın?" dedi alaycı bir sesle. Ardından öfkeyle yumruğunu çenesine indirdi.
"Çektiğin eroin beynini mi eritti lan?! Yediğin kaba sıçmak ne lan?!" dedi ardı ardına yumrukları indirirken. Gölge kendisini kaptırmış bir şekilde Tilki'nin suratını dağıtırken, telefonunun çalmasıyla duraksadı. Geri çekildi. Sadi'nin kendisine uzattığı kan lekesi bulaşmış beyaz havluya ellerini sildi. Ceketinin olduğu yere yürüdü. Ceketinin cebinden telefonu çıkartınca Deniz'in aradığını gördü. Şaşkın bakışlarla telefonuna kilitlendi. Açmakla açmamak arasında kısa bir an bir tereddüt yaşarken içinde baskın gelen bir istekle açmaya karar verdi. Telefonu açıp kulağına götürdü.
"Alo?" dedi saklayamadığı bir merakla. Ama karşı taraftan duyduğu acılı hıçkırıklarla merak hızla endişeye dönüştü.
"Ben... Ben... yardım... et..." dedi Deniz hıçkırıkları arasında. Ceketini asılı olduğu yerden kapıp dışarıya fırlarken,
"Neler oluyor? Sakin ol!" dedi Gölge endişeyle.
"Lütfen buraya gel. Hırsız girdi ve Mavi'yi yaraladı. Ben ne yapacağımı bilemiyorum. Korkuyorum." dedi Deniz nefes nefese hızlı bir şekilde.
"Beş dakika sonra oradayım." dedi Gölge hızla arabasına binerken. Telefonu yan koltuğa fırlattı. Hemen arabayı çalıştırdı. Sadi onu yola çıkmadan yakaladı.
"Neler oluyor?" dedi merakla.
"Deniz... Sonra anlatırım. Şimdi hemen gitmem lazım." dedi telaşla ve gazı kökledi. Dediği gibi beş dakika sonra Deniz'in kapısının önündeydi. Evin kapısı ardına kadar açıktı. Bu manzara Gölge'nin daha da endişelenmesine sebep oldu. Hızla içeri daldı. İçerisi karanlıktı. Hızla lambaları açtı. Salon dağınıktı ama kimse yoktu. Ağlama sesleri duydu. Kulak kabarttı ve üst kattan geldiğine emin olduğu ağlama seslerini takip etti. Seslerin yoğunlaştığı odaya girdi. Burası da karanlıktı. Lambayı yaktığında Deniz'i yerde yatan bir bedene sarılırken buldu. Eliyle yerde yatan kızın yarasına baskı yapıyordu. Diplerinde ise bir köpek burnuyla onları dürtüyor, ağlamaklı sesler çıkarıyordu. Koşarak yanına çöktü. Elleriyle Deniz'in yüzünü kavradı.
"Deniz geldim. Buradayım bak. Bana bak, güzelim." dedi hızlıca. Deniz karşısında endişeyle kendisine bakan Gölge'ye görmeyen gözlerle baktı.
"Deniz, kendine gel! Hastaneye gitmeliyiz!" dedi genç kadını sarsarak. Deniz biraz olsun kendine gelir gibi oldu. Gölge onun kendine geldiğinden emin olunca Mavi'yi kucağına alıp doğruldu. Deniz de kalktı. Genç kadının elleri titriyordu ve ayakta zor duruyordu ama yine de Gölge'nin peşinden geliyordu. Keşke Sadi'yi de getirseydim, diye düşündü Gölge. Ama sonrasında durumunun aciliyetinin farkında olarak yanında Deniz kucağında Mavi'yle birlikte dikkatli bir şekilde merdivenlerden indi.
Hastane koridorunda hızla ilerliyorlardı. Acilden danışmaya doğru giderlerken birkaç hemşire onları fark etti. Hemen bir sedye getirdiler. Gölge de sedyenin gelmesiyle Mavi'yi dikkatlice oraya yatırdı. Doktor ve iki hemşire eşliğinde Mavi'yi bir acil yatağına yatırdılar ve perdeyi çekerek ikisinin girmesine engel oldular. Gölge'nin o anda aklına bir anda aslında çok daha önce gelmesi gerekn bir şey geldi ve endişeyle Deniz'e baktı.
"Sen iyi misin? Sana bir şey olmadı, değil mi?" dedi korkuyla. Gözleri hızla Deniz'in vücudunu tararken, şaşkın bakışlar eşliğinde Deniz'in eli göğsünün altına gitti. Elini çektiğinde kan vardı. Gölge'nin yüzüne şok olmuş bir ifadeyle baktı ve ardından dizleri büküldü. Gölge düşmeden yakaladı Deniz'i. Bakışlarını tekrar yüzüne çevirdiğinde gözlerinin kapalı olduğunu gördü. Genç kadın bayılmıştı.
"Deniz! Deniz! Deniz, uyan lütfen!" diye omuzlarında hafifçe genç kadını sarsarak ayıltmaya çalıştı. O sırada yanlarından geçen bir hemşire onları fark edip hemen bir başka doktora haber vermek için yanlarından ayrıldı. Kısa sürede hemşire yanında bir doktorla geri döndü. Gölge'nin yanına geldiklerinde Deniz'i genç adamın kolları arasından almakta zorlandılar.
"Lütfen beyefendi, hanımefendinin durumu kritik. Bırakın da işimizi yapalım." dedi doktorlardan biri dayanamayarak. Gölge içinde kalan bir parça soğukkanlılıkla Deniz'i almalarına izin verdi. Doktor hemen Deniz'in yarasına baktı. Hemen bir sedye de Deniz için geldi. Mavi'nin aksine onu acile almadılar. Sedye hastane koridorunda uzaklaşırken hemşire Gölge'ye Mavi'nin yanında kalmasını söyledi. Gölge biraz olsun kendini topladığında telefonuna sarılıp Sadi'yi aradı. Sadi ilk çalışta açtı.
"Sana haber veririm, derken kastın bu muydu? Benimle kafa mı buluyorsun sen?" dedi Sadi öfkeli bir sesle. Gölge iç çekti. Arkadaşı fazla evhamlıydı.
"Üzgünüm. Ama konumuz benim sorumsuzluğum değil. Deniz'in evine hırsız girmiş. Bana hemen o şerefsizi bul." dedi hızlıca.
"Deniz'in evine giren şerefsiz? 'O kız' dediğin ne zamandan beri 'Deniz' oldu? Ve ne zamandır başkalarının adaleti için savaşmaya başladık?" dedi Sadi alaycı bir sesle. Sıkıntıyla ofladım.
"Uzatma, Sadi." dedim sinirli bir sesle.
"Tamam, bir şey demedim. Ben gideyim de Deniz'in evine giren şerefsizi bulayım." dedi gülerek. Gölge ona herhangi bir cevap vermeden telefonu kapattı. Sonra Gölge'nin gözüne yerdeki siyahlık takıldı. O tarafa doğru dikkatle bakınca bunun bir telefon hatta Deniz'in telefonu olduğunu gördü. Telefonu yerden alıp ekranı açtı. Herhangi bir şifre yoktu. Ekran fotoğrafı Mavi ve Deniz'in gülen bir tatil fotoğrafıydı. Gölge elindeki telefonun ekranına gülümseyerek baktı. O sırada Mavi'nin bulunduğu kapalı perde açıldı. Doktor çıkınca Gölge oturduğu yerde fırlayıp ona doğru yöneldi.
"Durumu nasıl?" dedi endişeli bir sesle.
"Gayet iyi. Endişelenmenize gerek yok. Bıçak sıyırmış. Büyük ihtimalle korkudan bayıldı. Birazdan kendine gelir." dedi doktor hafif bir gülümsemeyle. Gölge rahatlamayla derin bir nefes aldı. Ama rahatlaması çok uzun sürmedi. Aklına Deniz geldi. Onun da iyi olmasını umuyordu. Perdeyi kaldırıp Mavi'nin yattığı yatağın başına geldiğinde Mavi hissetmiş gibi bir anda uyandı. Etrafa şaşkın bakışlar atarken Gölge ona gülümsedi.
"Merhaba, ben Gölge. Ablanın bir arkadaşıyım. İyi misin?" dedi sakin bir sesle.
"Ablam nerede?" dedi Mavi telaşla.
"Onu başka bir yere aldılar. O da yaralanmış." dedi Gölge sakin ifadesini korumaya çalışarak. Endişesini Mavi görmemeliydi, daha çok telaş yapardı. Mavi hemen yataktan fırladı.
"Yaralanmış mı? Nerede?" dedi bağırarak. Gölge onun omuzlarından tutarak geri yatırdı.
"Sakin ol, iyi olacak. Şimdi biraz dinlen. Ben de bir ablanı kontrol edeyim. Anlaştık mı?" dedi yatıştırıcı bir sesle. Mavi sakinleşip geri yattı ve başıyla onayladı. Gölge de bunun üstüne onun yanından ayrıldı. Acil koridorunda çaresiz iki yana bakarken yanına Deniz'i götüren hemşire geldi. Hemşirenin konuşmasına izin vermeden atıldı
"Durumu nasıl?" dedi endişeli bir sesle.
"Yara biraz derine gelmiş. Organ dokusuna zarar vermiş. Hanımefendi kardeşinin şokuyla acıyı hissetmediği için herhangi bir baskı ile tampon da yapılmadığından çok kan kaybetmiş. Birazdan kendisini ameliyata alacağız. Ama merak etmeyin sadece yırtılan dokuyu dikmek için yapılacak bir şey bu." dedi ve tekrar geldiği yoldan geri döndü. Gölge olduğu yerde dondu kaldı. Ameliyat mı? Gölge çözülerek arkasındaki sandalyeye çöktü.
Deniz'i yarım saat sonra ameliyattan çıkardılar. Alındığı odaya girdiğinde genç kadın hala narkozun etkisinde uyuyordu. Yüzü bir melek kadar masumdu. Gölge ona doğru eğilip alnından öptü. Kendini durduramamıştı. Geri çekilip masum yüzüne bakıp gülerek,
"Seni öldürecek olan benim. Aptal bir hırsızın seni öldürmesine asla izin vermem." dedi alaycı bir sesle. Telefonunu masaya bıraktı. O sırada telefonu çaldı. Arayan Sadi'ydi. Hemen telefonu açtı.
"Adamı buldum. Ne yapalım?" dedi Sadi direk konuya girerek.
"Tilki'nin yanına depoya götür." dedi ve telefonu kapattı. Masanın üstündeki hastane amblemini taşıyan kağıdı aldı. İç cebinden kalemini çıkarttı. Hızla bir not yazdı ve tekrar alnından öpüp dışarı çıktı. Şafak henüz sökerken aklına gelen yazdığı notla gülümsedi.
'Benden kurtulmak bu kadar kolay mı sandın? Bir vampir olduğumu unutmuş gibisin. Benden başka kimse seni öldüremez... Çabuk iyileş. Daha neredeyse hiç zamanını ememedim... Sevgilerle, Gölge Ataman'
 Şarkı: Passenger_ Things That Stop You Dreaming 
***
Well this boat may sink but I'm not gonna rock it 
Bu bot batabilir ama ben sallamayacağım bu botu
Cause the sea doesn't know my name 
Çünkü deniz adımı bilmiyor 
Well if you can't get what you love 
Sevdiğin şeyi elde edemezsen
You learn to love the things you've got 
Zaten sahip olduğun şeyleri sevmeyi öğrenirsin 
If you can't be what you want
Eğer istediğin kişi olamazsan 
You learn to be the things you're not 
Olmadığın şeyleri olmayı öğrenirsin   
*** 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.