Sekreter // 5. Eski bir Eski

         Ertesi gün Deniz papatya çayını içmiş ve hayata daha pozitif bakmaya başlamıştı. Gerçi Mavi'nin o çaya bir şey attığından şüpheliydi ama olsun bugün güneş ne kadar da parlaktı?! Düşünceleri onu kırlarda koşan Heidi yapmadan kendini toparlayarak saatine baktı. Saat tam sekizdi. Hızla montunu ve çantasını alıp evden çıktı ve aynı hızla bahçeyi geçip dış kapıyı açtığında bir adet muhteşem arabasına yaslanmış Eren'le karşılaşmıştı. Henüz geldiğini fark etmeyen Eren gümüş spor arabasına yaslanmış ve ellerini göğsünde bağlamıştı. Deniz fark edilmek için,
"Eren Bey!" diye seslendi. Eren yola dönmüş kafasını Deniz'in olduğu tarafa çevirdi. Bir süre donmuş gibi öylece Deniz'e baktı. Deniz'in üstünde açık mavi diz üstü bir elbise vardı.
"Günaydın!" dedi Eren üstündeki şaşkınlığı attığında. Hemen Deniz için kapıyı açtı. Bu centilmence hareket Deniz'in dudaklarına bir gülümseme kondurdu.
"Günaydın!" diyerek kendisine açılan kapıdan arabaya bindi. Eren de hemen kendi tarafına geçip arabaya bindi ve hemen yola çıktılar.
"Nasılsın?" dedi Eren bir süre yolda sessizce ilerledikten sonra.
"İyiyim, teşekkürler. Siz?" dedi Deniz nazik bir sesle.
"Biraz gerginim." dedi Eren cılız bir gülümsemeyle.
"Neden?" dedi Deniz şaşkın bir sesle.
"Görüşme yapacağımız Selim Bey, çok katı biridir. Adam eskiden askermiş. Sonra genç yaşta gazi olmuş. Bizim sektörün en baba adamlarındandır. Çok titizdir. Ama defilede istediğimiz şeyleri yapabilmek için bu anlaşmayı kesinlikle yapmak zorundayız." dedi Eren düşünceli bir sesle.
"Askerlerin nasıl olduğunu biliyorum, Eren Bey. Malum, ben de bir askerin kızıyım." dedi Deniz gülümseyerek. Eren'in yüzüne küçük de olsa bir gülümseme yayıldı. Konuşurlarken restorana varmışlardı. Eren yine Deniz'in kapısını açarak kolunu uzattı. Deniz de gülümseyerek kendisine uzatılan kola kolunu bıraktı. Eren kafasını valeye çevirip göz kırparak anahtarları fırlattı.
         İçerisi sakindi. Sadece üç çift vardı ve bir de uç masada tek başına oturan bir adam vardı. Büyük ihtimalle Selim Bey oydu. Gözleri şüpheyle o adama döndü. Adamda tanıdık gelen bir şey vardı. Eren genç kadının düşüncelerini duymuş gibi,
"Gelmiş. Geç kaldık." dedi endişeli bir sesle. Deniz onu rahatlatmak istercesine kolunu sıktı.
"Merak etmeyin, Eren Bey. Vardır onun da bir zayıf noktası. Sadece siz endişenizi belli etmeyin. Askerlerin hisleri kuvvetli olur. Bir kere endişenizi hissetti mi üstünüze üstünüze gider. Rahat olun." dedi yatıştırıcı bir sesle. Eren biraz olsun gerginliğin attı ve ikisi Selim Bey'in yanına gitti. Selim Bey önündeki gazeteye diktiği bakışlarını kaldırdı. Deniz gördüğü yüz karşısında şaşkın bir sevinçle,
"Selim Amca!" dedi. Selim Bey'in yüzü de Deniz'in yüzünü görünce bir gülümsemeyle aydınlandı.
"Deniz!" dedi o da Deniz'in sesindeki tonlamaya benzer bir neşeyle. Oturduğu sandalyeden kalkarak Deniz'e kollarını açtı. Deniz hızla Eren'in kolundan çıkıp kendisine açılmış olan kollara atıldı.
"Seni yumurcak seni! Küçücük bir şeydin sen, ne ara böyle büyüdün?" dedi Selim Bey ayrıldıklarında. Deniz bu sözlere neşeyle güldü.
"Tabii, ne sandın? Büyüdüm de iş hayatına atıldım." dedi Deniz, Selim Bey'in karşısındaki koltuğa otururken. Deniz bir an şaşkınlıktan put gibi dikilen Eren'i fark etti. Hızla kolundan çekip yanındaki boş sandalyeye oturttu. Eren'in şaşkınlığını fark etmemiş olmasını umarak Selim Bey'e döndüğünde onun gülümseyerek kendisine baktığını gördü.
"Baban olacak o hayırsız neler yapıyor?" dedi hafif buruk bir sesle. Deniz gülümsedi. Anlaşılan babası bir süredir eski dostlarını aramıyordu. Eren ise şaşkın şaşkın ikiliyi izliyordu.
"Ne yapsın yıllık izinde işte. Evde Mavi'yle benim başımın etini yiyor." dedi Deniz gülerek. Ardından şaşkın Eren'e dönüp,
"Selim Amca ve babam zamanında İstanbul'da aynı harp okulda okumuşlar. Denizciymiş ikisi de. Ama babam okul bitince Kara'ya geçmiş. Annem'le evlenip İzmir'e taşınmış. Sonra kopmuşlar ama tabii sadece sözde kopmuşlar. Babam çok sever Selim Amca'yı. Selim Amca da babamı." dedi gülümsemesini genişleterek. Eren sonunda şaşkın bakışlarını silerek gülümsedi.
"Ne seveceğim o hal hatır sormaz mendeburu? Unuttu o beni unuttu!" dedi elini sallayarak.
"Dur, bekle! Senin şu hayırsızı bir arayalım da anlayalım bakalım seni unutmuş mu unutmamış mı." dedi Deniz telefonunu çıkarırken. Hızla numarayı bulup kulağına götürdü.
"Alo?" dedi babası ciddi bir sesle. Deniz hafifçe kıkırdayıp,
"Dur, bak! Sana kimi veriyorum, bil bakalım!" deyip telefonu Selim Bey'e uzattı.
"Günaydın asker!" dedi Selim Bey neredeyse kükreyerek. Ardından bir kahkaha patlattı. İkili eski günleri yâd ederken Eren, Deniz'e döndü.
"Sürprizlerle dolusun, Deniz Erden! Ben buraya işi bağlamamız ile ilgili olumsuz geldim. İnanmıyordum ne yalan söyleyeyim. Ama şu manzaraya bak! Demir gibi adam karşında oldu elma şekeri. Şeytan tüyü var kızım sende!" dedi fısıldayarak. Deniz güldü.
         Kahvaltı da toplantı da gayet iyi geçmişti. Kahveler içilirken Selim Bey'in telefonu çaldı. Eren ve Deniz'den özür dileyerek masadan kalktı. İkili Selim Bey'in gidişini izlerken çok güzel bir kadının içeriye girdiğini fark ettiler. Deniz istemsiz kadına baktı. Kadın tam 90-60-90 ölçüsündeydi. Eren ise aynı kadına Deniz'den çok farklı bir gözle bakıyordu. Özlem, tutku ve öfkeyle... Kadının ise güneş gözlüklerinin ardına gizlenmiş gözlerinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Eren'in eli hissettiği duyguların ağırlığıyla Deniz'in bileğini kavradı. Deniz dudaklarının arasından kaçmak üzere olan çığlığı son anda bastırdı. Yüzünü Eren'e çevirdiğinde kendi yüzünde olması gereken acı ifadesinin onun yüzünde olduğunu gördü. Elinin tekrar hınçla sıkılması karşısında kısık sesli iniltisinin dudaklarının arasından dökülmesine hâkim olamadı. Eren bunun farkında değildi ama Deniz boştaki eliyle Eren'in omuzunu tuttu. Sesinde engel olamadığı bir acıyla,
"Eren Bey!" dediği anda sanki Eren bir kâbustan uyanmış gibi derin bir nefes alıp Deniz'e döndü.
"Ne var Deniz?" dedi yüzünün tam tersi normal bir sesle. Deniz sıkıca tutulmuş bileğini oynatarak,
"Canımı acıtıyorsunuz!" dedim hafif yüksek bir sesle. Eren bir an ne yaptığının farkına vararak hızla elini çekti.
"Çok özür dilerim. Ben farkında değildim." dedi kirpiklerini indirip gözlerine yansıyan duygularını engelleyerek. Masadaki su bardağına uzanıp yudumladı. Tekrar Deniz'e döndüğünde biraz daha toparlanmış gibiydi. Deniz içinde bastıramadığı bir merakla,
"Önemli değil, Eren Bey. Siz iyi misiniz? Gerçi pek de iyi görünmüyorsunuz. Yapabileceğim herhangi bir şey var mı?" dedi endişeli parıltılar taşıyan gözlerini Eren'e çevirerek. İkisinin gözleri de aynı anda karşı masada oturan sarışın afete kaydı. Kadın da dosdoğru onlara bakıyordu. Daha doğrusu Eren'e bakıyordu ama diğer ikisi gözlerinin güneş gözlükleri ile örtülmüş olmasından dolayı kadının bakışlarından emin olamıyorlardı. Eren gözlerini kadından zorlukla ayırıp Deniz'e döndü. Sanki bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama kafasını iki yana sallayıp sessiz kaldı. Deniz onu cesaretlendirmek istercesine kolunu sıktı. Eren kolundaki ele baktı bir an ardından o eli iki eli arasına alıp,
"Deniz senden bir şey isteyeceğim ama bunu nasıl isteyeceğimi bilmiyorum." dedi çekingen bir tavırla.
"Lütfen Eren Bey! Sormanız hata, söyleyin." dedi Deniz onu cesaretlendirmek istercesine.
"Deniz bunu senden bir patron olarak istemiyorum. Daha çok bir arkadaş, bir dost olarak istiyorum. Acaba... Şey... Acaba benim sevgilimmiş gibi rol yapabilir misin?" dedi yalvaran gözlerle. Yüzünde büyük ihtimalle karşı masadaki kadın için olan sahte bir gülümseme vardı. Deniz, Eren'in karşı masadaki afetle arasında bir şeyler geçtiğini anladı. Ve belliydi ki bu geçmiş Eren için pek de hoş bir geçmiş değildi. Deniz ilk günden beri Eren'den gördüğü sıcakkanlı ve ilgili tavırları düşünerek kabul etmeye karar verdi.
"Eren Bey, yapabilirim ama Selim Amca buradayken yapamam. Biliyorsunuz, babam..." dedi hafifçe dudağını ısırarak susarken. Eren düşünceli bir şekilde Deniz'e baktı.
"Haklısın. O zaman şöyle bir çift olalım: İşini ciddiye alan ve profesyonelliğinden ödün vermeyen. Nasıl? Selim Bey gittiğinde biraz daha otururuz. Zaten her ihtimalde bu kutlamayı yapacaktım. Bir ödülü hak ediyorsun. Bence Selim Bey bizimle anlaşacak." dedi ışıl ışıl parlayan gözlerle. Deniz hafifçe güldü.
"Selim Amcayı kafaladığım için mi?" dedi gülmeye ara verdiğinde. O sırada göz ucuyla karşı masadaki kadının hâlâ kendilerine baktığını fark etti. Gözlüklerini çıkarmadığı için Deniz hâlâ onun ne hissettiğini çözemiyordu ama içgüdüleri kadının ilgisini çektiklerini fısıldıyordu. İçindeki sese güvenip içten bir gülümsemeyle elini Eren'in elinin üstüne koydu. Eren'in yüzünde anlık bir şaşkınlık belirdi. Ama Deniz'in ne yapmaya çalıştığını anlayarak hemen toparlandı. Deniz'in kulağına eğilip,
"Sana çok fena borçlandım, Deniz." dedi ve geri çekilirken Deniz'in elini elleri arasına alıp bir öpücük kondurup gözlerinin içine baktı. Deniz sanki kulağına söylenen müstehcen bir şeymiş gibi gülerek boştaki eliyle Eren'in yüzüne yalandan olduğu belli bir tokat attı.
"Her şeyin bir bedeli vardır, Eren Bey." dedi göz kırparak. Eren içten bir kahkaha attı. O sırada Deniz onlara doğru gelen Selim Bey'i fark etti. Yavaşça Eren'in tuttuğu elini çekti. Eren'e bakıp,
"Selim Amca geliyor." dedi gülümseyerek. Eren de hemen yüzündeki çapkın sırıtışı sildi ve Selim Bey'e döndü. Selim Bey masaya geldiğinde oturmadan elini Eren'e uzattı. Eren de hemen ayağa fırlayıp kendine uzatılan eli sıktı.
"Çocuklar, benim gitmem gerekiyor. Ama siz anlaşmayı merak etmeyin. Yarın sizin şirkete uğrarım. Bir toplantı ayarlarız. Gerekli düzeltmeleri yapar, imzaları atarız. Fazla uzatmayalım imza işini." dedi bu ayaklanmasını açıklayarak. Eren de şaşkın bakışlarını silip gülümsemeye çalışarak başıyla onayladı. Selim Bey ardından Deniz'e yaklaşıp sıkıca sarıldı.
"Arayı açma, küçük komando! O hayırsızı al ve bir gün bizim şirkete kahve içmeye getir." dedi gülerek ayrıldıklarında. Deniz de güldü.
"Merak etme sen! Getiririm tabii! Toplantı için de ben seni gün içinde arar, saati söylerim, Selim Amca." dedi Deniz gülümseyerek. Selim Bey kafasıyla onaylayıp bir baş selamı verdi ve restoranın çıkışına yöneldi. Eren hâlâ üzerinden atamadığı şaşkınlıkla,
"Az önce imzaları yarın atacağımızı mı söyledi o?" dedi gözlerini kocaman açarak. Deniz dudaklarını birbirine bastırarak hızla genişleyen gülümsemesini bastırmaya çalıştı. Eren üstündeki şaşkınlığı atarken tasasız çocuksu bir kahkaha attı. Ardından Deniz'i belinden kucaklayıp havaya kaldırıp döndürdü. Deniz bir yandan eliyle eteğini tutarken bir yandan da gülüyordu.
"Eren Bey, yere bırakın beni, lütfen!" dedi gülerek. Eren yavaşça Deniz'i ayaklarının üzerine bıraktı. Ardından yüzünü elleriyle kavradı. Hızla Deniz'in alnına bir öpücük kondurdu.
"Senin aklını seveyim aklını!" dedi gülerek. Deniz tekrar sandalyeye oturmak üzereyken hızla elinden tutarak oturmasını engelledi.
"Bırak oturmayı! Şirkettekilere bunu hemen söylemeliyim. Ah, Tanrım! Seni kucağımda falan taşımalıyım!" dedi Eren heyecanla. Deniz elini güç bela masadaki çantasına uzattı. Restorandan çıkarken Deniz'in gözleri sarışın kadına kaydı. Kadın sonunda siyah gözlüklerini çıkartmıştı. Deniz kadının gözlerinde nefret, kıskançlık ve şaşkınlık gördü. Deniz'in yüzüne bir gülümseme yayılırken içindeki holigan haykırdı:
'Koyduk mu!!!'
          Deniz ve Eren arabada giderken Eren artık üstündeki şoku atmıştı. Yüzüne mahcup bir ifade yayıldı. Deniz'den istediği şeyin uygunsuzluğunu yeni yeni kavrıyordu. Restorandayken resmen aklı uçmuştu ve ne yaptığının farkında değildi. Deniz'e dönüp mahcup bir sesle,
"Senden böyle bir şey istemeye hakkım yoktu." dedi gözlerini kaçırarak.
"Lütfen Eren Bey, hepimiz kendi çapımızda aşk yaşadık. Hepimizin kendine ait aşk dikenleri var. Anladığım ve hissettiğim kadarıyla o kadın sizi fazlasıyla üzmüş ve siz onu çok sevmişsiniz. Bir zamanlar benim de çok sevdiğim biri beni çok üzmüştü. Ben de benzer şekilde yapmıştım. O yüzden takmayın kafanıza." dedi Deniz gülerek. Eren de bu cevabın verdiği rahatlamayla güldü.
"Bana Eren de, lütfen. Senin yaptığını en iyi arkadaşlar bile yapmazdı. Bu davranışından sonra kesinlikle en iyi arkadaşım basamağına yükseldin."
"Bu iş etiğine uymaz." dedi Deniz nazik bir sesle itiraz ederek.
"Bu sorun gayet rahat çözülür. Şirkette yine her zamanki gibi Eren Bey dersin. Ama mesai saatleri dışında sadece Eren olurum, olur mu?" dedi arabayı şirketin önünde durdururken.
"Peki." dedi Deniz yenilgiyle pes ederek. Ama Eren bununla yetinmemiş gibiydi.
"Henüz şirket kapılarından geçmedik." dedi Deniz'e dikkatle bakarak. Deniz boğazını temizleyip tekrar denedi.
"Peki, Eren." dedi gülümseyerek.
"İşte, bu kadar!" dedi Eren ellerini iki yana açıp gülerek. Deniz de güldü. İkisi de arabadan gülerek indiler.
        Asansörle hızla yukarı çıktıktan sonra hemen ofise geçtiler. Bunları yaparken hala gülüyorlardı. Eren restoranda geçirdiği kalp krizini anlatırken Deniz o kadar çok gülmüştü ki gözlerinden yaş gelmişti. Eren, Deniz kendini kaybetmiş bir şekilde gülerken kapıyı açtı. Efe ve Ege bir sonraki toplantılarına gitmek için hazırlanmış ve çıkmak üzereydiler ki kapıda gülen ikiliyi görünce şaşkınlıkla oldukları yerde çakılı kaldılar. Deniz, Ege'yi görünce gülümsemesi dudaklarında dondu. Eren arkadaşlarına doğru döndüğü için bunu fark edemedi. Arkadaşlarının şaşkın bakışları karşısında bir kahkaha daha attı ama onları daha fazla merakta bırakmak istemediğinden kendini sakinleştirip konuşmaya başladı.
"Arkadaşlar, hani bizi süründüren, anlaşmalarımızı hep yokuşa süren Selim Bey vardı ya! İşte o, yaşlı inatçı keçi sonunda imzaları atmayı kabul etti!" dedi heyecanla haykırarak. Efe ve Ege hızla Eren'in yanına gelip sıkıca arkadaşlarına sarıldılar.
"Helal sana! Kaptın işi!" dedi Ege sırtını sıvazlayarak. Eren başını iki yana sallayarak Efe ve Ege'den ayrılıp Deniz'in yanına gitti. Eğilerek kafasını Deniz'in omzuna koydu.
"Ben hiçbir şey yapmadım. Her şeyi Deniz yaptı. Selim Bey'i o ikna etti. Hem de ne diyerek biliyor musunuz?" dedi Eren arkadaşlarının yüzlerine bakarak. İkisi de ona boş gözlerle bakınca bir kahkaha patlattı ve kendi sorusunu cevapladı.
"Selim Amca diyerek." dedi Deniz'in sesini taklit ederek. Deniz bu taklide çok güldü. Eren kafasını çevirip Deniz'in yanağına bir öpücük kondurup geri çekildi. Efe ve Ege şaşkın şaşkın kahkahalar atan Deniz ve Eren'e bakıyordu. İkili kahkahalarını susturmayı başarınca Eren tekrar konuştu.
"Adam yarın buraya imza atmaya gelecek. Bir de ayağımıza gelecek yani. Bu kızda şeytan tüyü var." dedi Eren parmağıyla Deniz'i göstererek. İlk şaşkınlığını atan Efe oldu.
"Deniz, Eren sonuna kadar haklı. Sen de kesinlikle şeytan tüyü var. Ve teşekkürler." dedi göz kırparak. Ardından toplantı için kapıya yöneldi. Ege bir süre sessiz kalıp Eren ve Deniz'i izledi. Ardından ağzının içinde bir 'Tebrikler' geveleyip Efe'nin arkasından çıktı. Eren ise gülerek Deniz'in karşısına geçti.
"Kıskandı." dedi kafasıyla Ege'nin yeni çıktığı kapıyı işaret ederek. Deniz'e göz kırpıp odasına geçti. Deniz ise o odasına girince Ege'nin çıktığı kapıya dönerek içindekileri sıraladı.
"Çatla e mi, Voldemort ruhlu herif! Onun gibi burunsuz kal! Hatta onun gibi keltoş kal! O Nagini seni yesin!" dedi öfkeyle tıslayarak. O an kendisinin de Nagini'den pek bir farkı yoktu.                   
Şarkı: Kenan Doğulu_ Yüzsüz Yürek

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.