Sekreter // 27. Biraz Masal Biraz Gerçek

     Deniz biraz önce kapattığı telefona baktı. Ardından eli kalbine gitti. Kalbi en son ne zaman bu kadar acımıştı? Ya da bu zamana kadar hiç bu kadar acımış mıydı? Hiçbir fikri yoktu o an için. Tek bildiği ve hissettiği hayal kırıklığına uğradığıydı. Her ne kadar konuştuğu kişi Eren de olsa onun da orada olduğunu ve söylediklerini duyduğunu biliyordu. Onu hayal kırıklığına uğratan sadece Ege değildi. Kendisi de yapmıştı. Hatta kendisine daha fazla kızgındı. Ama yine de ondan ayrı kalmak düşüncesi bile başlı başına bir kalp sıkışması yaratıyordu. Bunu kendisi seçmişti. Öyleyse neden şimdi bu kararından pişman olmuştu? Kendi elleriyle yarattığı bu ölümü şimdi kabul etmiyordu. İç çekti. Eğer çenesini kapalı tutmuş olsaydı, içindeki kuşkuyu dışarı vurmasaydı, şimdi yatakta birbirlerine sarılmış uyuyor olurlardı. Ya da daha eğlenceli bir aktivite yapıyor olurlardı. İstemsiz bir gülümseme yayıldı dudaklarına aklına süzülen sinsi düşünceyle.
"Deniz?" dedi arkasından Gölge. Deniz daldığı düşten ayılarak ona döndü. Deniz ona döndü.
"Evet?" dedi hafif bir gülümsemeyle.
"İyi misin?" dedi Gölge dikkatle genç kadının gözlerine bakarak.
"İyiyim. Sadece yoruldum biraz. Eve gitsem sorun olur mu?" dedi Deniz nazik bir gülümsemeyle.
"Yok. Neden sorun olsun? Bekle, seni bırakayım." dedi arabanın anahtarlarını almak için depoya dönerek. Deniz kolundan tutup onu durdurdu.
"Hayır, gerek yok. Biraz deniz havası alacağım. Ondan sonra eve gideceğim." dedi hızlıca. Gölge şüpheli gözlerle baktı Deniz'in yüzüne.
"Bir sorun mu var? Ben yanlış bir şey mi yaptım?" dedi hafif endişeli bir sesle.
"Hayır hayır hayır... Ne alakası var? Sadece biraz da yalnız kalmaya ihtiyacım var. Lütfen, anla beni!" dedi Deniz yalvaran bir tonlamayla. Gölge bir süre Deniz'in yüzüne baktı. Kararsızdı ama Deniz'i üzmek istemiyordu. Yenilgiyle iç çekti.
"Normalde böyle bir şeye asla izin vermem ama içeride adama attığın yumruğu gördüm. O yüzden içim biraz rahat. Habersiz bırakma. Eve gidince haber ver." dedi isteksiz bir sesle. Deniz güldü ve sarıldı.
"Sonra görüşürüz." dedi Deniz mutlu bir sesle. Sonrasında ellerini montunun cebine sokup hızlı adımlarla ağarmaya başlamış yolda ilerledi. Gölge uzun bir müddet onun ardından bakıp yeni aydınlanan havada gözden kaybolmasını izledi.
Deniz güneşin ilk ışıkları eşliğinde denizin dalgalarına iç çekerek baktı. İçindeki karmaşa onu öldürüyordu. Kalbi tutarsız bir merhamet gösteriyor, beyniyse katır inadını sürdürüyordu. Deniz daha önce olduğu gibi bu sefer de onu affetmekten korkuyordu. Aslında bu sefer onu affetmek istemiyordu ama ayrı kalmak da istemiyordu.
"Size katılabilir miyim?" diyerek seslendi kibar bir ses genç kadının arkasından. Deniz olduğu yerde sıçrayarak arkasını döndüğünde konuşanın daha birkaç saat önce kendisini taşıyan adam olduğunu fark etti. Hafif bir rahatlama hissi yayıldı ama tedirginliği tam kaybolmamıştı. Bu adamda ona rahatsızlık veren kendisini tedirgin hissetmesine sebep olan bir şey vardı. Adamın hâlâ kendisinden bir cevap beklediğini fark ederek,
"Tabii ki buyurun. Sonuçta deniz hepimizin denizi. Tapusu bende değil." dedi nazik bir gülümsemeyle. Adam alçak bir sesle güldü. Yaşına göre oldukça genç ve karizmatik gözüküyordu.
"Sanırım adaşınla aranızda ayrı bir bağ var." dedi yanına otururken.
"Evet, deniz ve ben hep birbirimizin dostu olduk. Bu arada size çok teşekkür ederim, beni kurtardığınız için. Beni kurtaran kişinin adını öğrenmek isterim, bir sakıncası yoksa." dedi Deniz minnettar bir gülümsemeyle.
"Ne sakıncası olsun, ben Eşref Bahriyeli. Sizin gibi güzel bir genç bir hanımı kurtarmak bir onur benim için. Bu dünyada istediği her şeyi yapacağım çok az insan var ve Ege de bunlardan biri. Yani aslında hayatını o kurtardı." dedi Bahriyeli de gülümseyerek. Deniz'in yüzündeki gülümseme Ege'nin adını duyunca soldu. Bahriyeli bunu fark etti.
"Sana mitolojik bir hikaye anlatmamı ister misin? Bu önümüzdeki sonsuz mavi ile alakalı..." diyerek konuyu değiştirdi. Deniz konunun değişmesinden duyduğu minnetle başını onaylar biçimde salladı.
"Okeanos'un kızı Doris'in, deniz tanrısı Nereus ile birleşmesinden Nereides (Nereid Kızları) denilen elli kız doğar. Bunlardan birinin adı da Amphitrite'dir. Amphitrite deniz dibi tanrıçasıdır. Genç ve güzel tanrıça bir gün kardeşleriyle kumsalda dans ederken Poseidon onu görür ve bu saf güzellik karşısında vurulur. Tanrıçadan kendisinin eşi olmasını ister ama onun gücünden ve gazabından korkan Amphitrite onun bu teklifini reddederek, Atlas'a ve onun omuzlarında taşıdığı uzak ülkelere kaçar. Poseidon onun kaçması karşısında çok üzülür ve tanrıçanın onun aşkına inanmadığını düşünür. Bu sebeple de tanrıçaya hislerinin gerçek ve içten olduğunu göstermek için saflığın ve mutluluğun simgesi olarak bir yunus gönderir. Poseidon'un duygularının saflığına ve gerçekliğine inanan Amphitrite, Poseidon'un gönderdiği yunusun sırtına biner ve Poseidon'a gider. Evlenirler ve çok mutlu olurlar." diyerek hikayesini bitirdi.
"Güzel bir hikayeymiş." dedi Deniz gülümseyerek. Adamın ne demek istediğini anlamıştı. Ama karşısındaki adama baktığında Ege'nin kendisine bir yunustan ziyade bir köpek balığı gönderdiğini düşünüyordu.
"Bu hikayeyi yıllar önce Eftelya'ya anlatmıştım. Eftelya, senin yaralarını temizleyen kadın, bu hikayeyi ilk duyduğunda bana gülmüştü. Ama sonrasında hikayenin ne kadar da bizim hikayemize benzediğini görünce çok beğendi ve gözleri doldu." dedi Bahriyeli, Deniz'in konuşamadığını görünce konuşmaya devam ederek. Konuyu kendinden uzaklaştırma fırsatı bulan Deniz hemen bu durumu değerlendirdi.
"Gerçek olmayanlardansa gerçek aşk hikayelerini tercih ederim, Eşref Bey. Sizin hikayenizi dinlemek beni daha mutlu edecektir." dedi başını yana eğip tatlı bir gülümsemeyle.
"Hikayemiz... Eftelya'yı ilk tanıdığım zamanlar bir genelevde fahişeydi. Benim için tek gecelik bir şeydi. Ama onunla bir gece geçirdikten sonra sürekli onu düşünmeye başladım. Başta sadece fiziksel olarak beni çektiğini düşünüyordum. Her gece gidip onunla birlikte oldum ama içimdeki doyumsuzluk her seferinde artıyordu. Sonra bunun sebebinin bedensel değil de ruhsal bir doyumsuzluk olduğunu fark ettim. Bunu fark ettiğimdeyse artık çok geçti. Eftelya'ya çoktan aşık olmuştum. Bunu ona itiraf ettiğimde ise benden kaçtı, aynı Amphitrite gibi. Çünkü nasıl bir adam olduğumu biliyordu.Tüm İstanbul benden sorulduğu için onu kısa sürede buldum. Onu aşkımın gerçekliğine ikna ettim. Sonunda o da beni anladı ve beni kalbine kabul etti. Bir daha da birbirimizi bırakmadık. İşte bu da bizim hikayemiz." dedi hafif bir gülümseme eşliğinde Deniz'e dönerek. Ama gülümsemesi genç kadını görünce soldu. Deniz gözlerinden akan yaşları tutamıyordu. Bahriyeli bir elini genç kadının elinin üstüne koydu.
"Aşk karşılaşabileceğin en lanet duygudur ve de aynı zamanda en mükemmel. Sizin hikayenizin bizim hikayemizden pek bir farkı yok. Sen onu çoktan kalbine aldın. Şimdi kovmaya çalışıyorsun. Kalbe bir kere aldığını bir daha atamazsın. Onun bulunduğu odanın kapısını kilitlersin en fazla ama asla kovamazsın. Aşk ciddi bir iştir, Deniz. Onu sonunda kovacaksan niye ilk başta kalbine aldın?" dedi duygulu bir sesle.
"Böyle biri olduğunu bilmiyordum." dedim ağlamaklı bir sesle.
"Biliyordun." dedi Bahriyeli ona inanmayarak. Bir anlığına Deniz ona anlamayan gözlerle baksa da eski bir anı genç kadının zihnine süzüldü.
"Bana neden öyle bir şey yaptın?"
"Buna ihtiyacım var."
"Sadist misin Ege?"
"Evet."
"Biliyordum." diyerek kafasını eğdi Deniz. Gözlerinden akan yaşlar yanaklarından süzülüp sıktığı ellerinin üstüne düşüyorlardı. Bahriyeli genç kadının çenesini parmaklarıyla tutup kaldırdı ve kendisine bakmaya zorladı.
"Seni seviyor. Bunu da biliyorsun." dedi hafif bir gülümsemeyle.
"Biliyorum." dedi Deniz iç çekerek.
"Onun hayatının merkezisin. Sensiz yolunu kaybetmiş gibi... Onu hiç böyle görmemiştim." dedi üzgün bir sesle.
"Ama o..." diye başladı ama devamını getiremeyerek sustu. Ne diyecekti ki? En yakın dostunu öldürdü mü diyecekti?
"Ne olduğunu biliyorum, Deniz. Ona bunu ben yaptırdım. Sadist duygularını bir şekilde dizginlemeliydi. Bu bir tür kontrol yöntemiydi onun için. İçini rahatlatmaz ama yine de bilmelisin ki sadece suçlu olanlar, ona sadece suçlu olanları öldürttüm." dedi adam düz bir sesle. Deniz adamın son sözleriyle dondu.
"Sen..." dedi zorlukla.
"Evet, Deniz ben. Onu sadist yapan ben değilim ama katil kısmı bana ait." dedi ifadeden yoksun bir sesle. Deniz ne diyeceğini bilmez halde onun suratına baktı.
"Onu bırakma Deniz. Kendini hapsettiği o karanlık kafesi senin sayende kırdı. Lütfen, o kafese geri dönmesine izin verme. Onu oğlum gibi seviyorum. Üzülmesine dayanamıyorum. Ona geri dön." dedi Bahriyeli adeta yalvararak.
"Ben..." diye başladı Deniz ama Bahriyeli onu susturdu.
"Onu görmek ister misin? Merak etme, o seni görmeyecek. İstersen onun yanına gidersin. İstemezsen gitmezsin." dedi umut dolu bir sesle. Ardından Deniz'e konuşma fırsatı vermeden elinden tutup kendisiyle beraber ayağa kaldırdı. Kayalıklardan dikkatlice yürüyerek, sahil yolunu hızlı bir tempoyla geçti. Deniz'i yol kenarında duran şık siyah bir arabanın yanına götürdü. Sanırım Bahriyeli onu Ege'ye götürmek konusunda oldukça kararlıydı. Aslına Deniz de onu görmek istiyordu. Onsuzluk onunla olmaktan daha çok acı veriyordu.
Bahriyeli arabasını Deniz'i bulduğu yere yakın bir yerde olan bir boğaz manzaralı lokantanın yanında durdurdu. Bahriyeli arabadan indi ve Deniz'i de indirdi. Genç kadını sırtından indirip restorandan içeri sokunca adamın ona göstermesine gerek kalmadan genç kadının gözleri Ege'yi buldu. Genç adamın gözleri önündeki bardağa kilitlenmişti. Masada yalnızdı. Bahriyeli ve Deniz ona çok yakın olmasalar da yüzünü net bir şekilde görebiliyorlardı. Derin bir iç çekti. Gözlerinden akan yaşlara Deniz inanmaz gözlerle baktı. Neden ağlıyordu ki? Kendisi için olduğunu biliyordu. Ama onu böyle çaresiz görmek kalbini acıtmıştı. İstemsiz bir adım attı ona doğru. Sonrasında kendini durdurdu. Ege eliyle bardağı kavrayıp kafaya dikti. Boş bardak elindeyken dudaklarını oynattı ama Deniz onu bu mesafeden ne dediğini duyamıyordu. Genç adam boştaki eliyle yüzünü kapadı. Deniz onun bardak tutan eline baktığında kol kaslarının gerildiğini fark etti. Sonrasındaysa bir anda bardak parçalandı. Cam kırıklarıyla birlikte yere damlayan kan damlaları genç kadının yüreğini ağzına getirdi ve hızla ona koştu. Sanki ne olduğunu hissetmemiş gibi diğer eli hala gözlerini kapatıyordu. Deniz onun yanına geldiğinde hemen masanın üstünden bir kumaş peçete alıp elini temizlemeye çalışırken gözlerinden akan yaşları tutamıyordu.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" dedi öfke ve endişe karışımı bir sesle bağırarak. Ege duyduğu sesle gözlerinin üstündeki elini hızla çekti. İnanmayan gözlerle genç kadına baktı. Onun burada olduğuna inanamıyor gibiydi. Ayağa fırladı. Elleriyle Deniz'in yüzünü kavrarken gözleri genç kadının yüzünü ezberliyordu.
"Deniz!" dedi sesi titrerken. Sesi aynı anda hem ihtiyaç dolu, hem üzgün, hem mutlu, hem pişman çıkıyordu. Deniz her ne kadar bu ses tonuyla erise de kırgın bakışlarını gizleyemiyordu.
"Gerçekten buradasın değil mi? Bu aptal beynimin ya da alkolün benimle oynadığı bir oyun değil." dedi Ege hala inanmayan bir sesle. Deniz onu duymazlıktan geldi.
"Sen deli misin ya? Elde bardak kırmak nedir, Ege? Beynine oksijen gitmiyor mu? Artist misin oğlum sen?" dedim öfkeli bir sesle. İkisinden de gelmeyen bir gülme sesi duydular. Bir anlığına ikisi de dönüp baktıklarında Bahriyeli'nin güldüğünü gördüler. Deniz adama bakarken ikinci bir gülme sesi ile bu sefer kafasını Ege'ye çevirdi. Gözlerinde yaşlar parlarken gülüyordu.
"Ukala Deniz, her zaman favorim oldu." dedi gülerek. Deniz kaşlarını çatıp sinirle önünde duran genç adamın yüzüne baktı.
"Sen kapa çeneni!" diye bağırıp Bahriyeli'ye döndü. Adamın gülen gözlerine bakıp,
"Onu hastaneye götürmem gerekiyor." dedi oldukça ciddi bir sesle.
"Beni kovuyorsun yani." dedi hafif bir alayla.
"Doğrusunu söylemek gerekirse, evet." dedi Deniz onun alayını duymazlıktan gelerek. Bahriyeli'nin şaşkın bakışları dikkatle Deniz'in yüzüne kilitlenince adam onun ciddi olduğunu anladı.
"Nasılsa artık emin ellerde, burada olmama gerek yok." dedi Deniz'e göz kırparak. Zoraki bir şekilde gülümsedi genç kadın. Bahriyeli ikisine de başıyla selam verip yanlarından ayrıldı. Deniz o gidince Ege'ye dönüp,
"Seni hastaneye götürmemiz gerekiyor." dedi hafif endişeli bir sesle.
"Hastaneleri sevmiyorum." dedi Ege kaşlarını çatarak. Deniz tam ağzını açmış ona kızacakken,
"Merak etme, tanıdığım biri var. O bu işte hastane doktorlarından daha iyidir." dedi hızla. Deniz gözlerini bir anlığına şüpheyle kıstı ama Ege'nin ciddi olduğunu görmesinin ardından kafasını sallayıp onayladı. Deniz doğrulduğunda Ege onun üstündekileri fark etti.
"Buraya bunlarla mı geldin gerçekten?"dedi genç kadınla eğlenerek. Deniz kafasını eğip üstündekilere baktı. Deniz evden çıkarken üstündekileri değiştirmeyi unutmuştu. Fermuarı boğazına kadar çekilmiş montunun altında mavi kenarlarında çeşitli şekerlemelerin olduğu pijamaları ayağında ise renkli babetleri vardı.
"Ben farkında değildim. Ne giydiğimi bilmiyordum." dedi şaşkın bir sesle gözlerini kırpıştırarak. Ege güldü.
"Ah Deniz! Bu kadar tatlı olma! Sabrımı çok fena zorluyorsun." dedi hafif alaycı bir sesle. Deniz bir şey demeden restoranın dışına çıktı. Onun gittiğini gören Ege de hızla hesabı ödeyip genç kadının peşinden gitti. Vale gelip anahtarları Ege'ye uzattı. Deniz hızla elini uzatıp anahtarları Ege almadan kaptı. Ege şaşkın bakışlarını Deniz'e çevirdi.
"Sana bu halde araba kullandıracağımı sanıyorsan beni hiç tanımamışsın demektir." dedi Deniz gözlerini kısarak ve arabaya geçti. Ege üstündeki şaşkınlığı atıp arabaya bindi ve ikili yola koyuldular.
"Nereye gidiyoruz?" dedi Deniz boş yolda ilerlerken.
"Sen sür. Ben sana tarif edeceğim. Hayri Baba'ya gideceğiz. Kendisi baytardır." dedi elindeki peçeteyi düzelterek. Deniz kendini tutamayıp kahkahayı bastı.
"Baytar mı? İnsanın kendini bilmesi ne kadar da güzel, Ege Bey." dedi Deniz kahkahalarının arasında. Genç kadın biraz olsun sakinleşmeyi başardığında,
"Hayri Baba, çok iyi bir doktordur. Hem de o nane molla doktorlardan bin kat daha iyidir. Bu yüzden ona gideceğiz." dedi ciddi bir sesle. Deniz gözlerini bir anlığına onun yüzüne çevirdiğinde gülümseyen yüzünün altında anlamlandıramadığı bir acı gördü. Deniz'in içinden bir ses yaşadıkları onca şeyden sonra Ege'nin hâlâ kendisinden bir şeyler sakladığını söylüyordu.
Şarkı: Kenan Doğulu_Kardan Kadın

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.