Sekreter // 22. İyi ve Kötü Sürprizler


     Deniz ısrarla çalan telefona küfür ede ede kalktı. Güzel bir şekilde mışıl mışıl uyuyorken uyandırılmak onu sinirlendirmişti. Niye uyandırılıyordu ki? Bir yandan kendi kendine onu uyandırana saydırırken bir yandan da elini telefona uzattı. Uykulu gözlerle zorlanarak da olsa telefonu açtı. Telefonu kulağına götürdü ve dinledi.
"Sağdaki komidinin üstüne bak." dedi Ege neşeli bir sesle. Ardından telefon kapandı. Deniz şaşkın bakışlarını telefondan ayırıp komidine çevirdi ve kalp şeklinde bir not kağıdı gördü.
'Bugün benim güzel sekreterim doğdu. Tüm güzelliği ve ukalalığıyla... Şimdi kalk ve dolabın önüne git.'
Deniz kağıda gülümseyerek baktı. Yataktan çıkıp dolaba yürüdü. Dolabı açtığında onu oldukça hoş bir elbise bekliyordu. Elbisenin üstünde bir kalp şeklinde not daha vardı.
'Şimdi bu mükemmel elbiseyi giy ve banyoya geç.'
Tekrar gülümsedi genç kadın ve elbiseyi giyip banyoya geçti. Makyaj malzemesi olarak sadece kan kırmızısı renkte bir ruj, bir göz kalemi ve bir rimel duruyordu. Deniz hızla yüzünü yıkadı. Ardından dişlerini fırçalamak için diş fırçası bakındı ama yoktu. Dolaplara baktı ama yoktu. Çocukluğundan beri süregelen bir alışkanlıktı bu. İç çekti. Ege'nin diş fırçası ona göz kırpıyordu.
"Ah, madem başka çaremiz yok." dedi omuz silkerek. Diş fırçasını kullandı. Yüzündeki gülümsemeye hakim olamadı. İşini hallettikten sonra aynaya yapıştırılmış olan notu aldı.
'Sadece bu malzemeleri kullan. Ek malzeme kesinlikle yasak. O güzel saçlarına sakın elini sürme, Kıvırcık.'
Deniz notta yazılanlara bakıp güldü. Ege'nin isteğine uygun olarak makyajını yaptı. Banyodan çıkarken kapının arkasına yapıştırılmış bir not daha gördü.
'Şimdi aşağıya in. Kapının önünde çantan ve ayakkabıların seni bekliyor.'
Telefonunu alıp aşağıya koşar adımlarla indi. Kapının yanında duran çanta ve ayakkabıları aldı. Ardından kapının üstündeki yazılan son notu aldı.
'Kapıda şoför seni bana getirmek için seni bekliyor. Beni daha fazla bekletmeden arabaya bin. Seni özledim.'
Deniz yazılanları okuduktan sonra gözlerinin dolmasında mani olamadı. Çok duygulanmıştı.
"Ben de seni özledim, Ege." dedi nota bakıp fısıldayarak. Ardından dışarı çıkıp kendisini bekleyen arabanın önünde duran şoföre doğru yürüdü. Adamın yüzünde hafif bir gülümseme vardı.
"Merhaba, Deniz Hanım. Ben Sadi. Bugün ki şoförünüz. Doğum gününüz kutlu olsun." dedi kibar bir sesle. Deniz de ona gülümsedi.
"Teşekkür ederim, Sadi." dedi o da kibar bir sesle ve yüzündeki gülümsemeyi koruyarak Sadi'nin açtığı kapıdan arabaya girdi. Arabanın rahat koltuğunun üstünde bir buket çiçek ve kenarında bir not daha vardı.
'Bana gelmene çok az kaldı. Daha doğrusu bize.'
Deniz'in gülümsemesi genişlerken elindeki notu da çantasına, diğer notların yanına, koydu. Yol çok uzun sürmedi. Araba Taksim'in girişinde durdu. Sadi arabadan indi ve hızla arabanın etrafından dolaşıp Deniz'in kapısını açtı. Deniz indikten sonra kolunu uzatarak,
"Sizi gideceğimiz yere kadar yürütmek zorundayım. İstiklal Caddesi maalesef ki trafiğe kapalı bir cadde." dedi kibar tonlamasıyla. Ardından ön kapıyı açtı ve elbisesinin rengiyle uyumlu bir şal alıp üstüne sardı. İkili caddede beraber yürüdü ve eski yapılardan birinin önüne gelene kadar durmadılar. Sadi Deniz'i durdu ve kolundan çıktı. Deniz şaşkınlıkla Sadi'nin yüzüne baktı.
"Neredeydim ben?" dedi merakla. Ama Sadi bu soruyu duymazdan gelip eliyle kapıyı gösterdi.
"Lütfen içeri girin." dedi gülümseyerek. Deniz Sadi'ye teşekkür edip kapıdan içeri girdi. Girmesiyle birlikte de kafasından aşağı gül yaprakları yağdı. Deniz şaşkınlıkla kafasını kaldırdı. Gül yapraklarının yanından dökülmesiyle neşeyle güldü. Kafasını içeriye çevirdiğinde tüm dostlarını karşısında buldu. Ege, Efe, Eren, Mavi, Mert... Bunlara ek olarak birkaç da tanımadığı yüz vardı. Ege öne çıktı. Deniz koşup genç adamın boynuna atıldı.
"Duyduğuma göre Rejans hayalinmiş. Gözlerinin içine başka hayal girmesin istedim. Yani benden başka..." diye fısıldadı. Deniz saf neşeyle bir kahkaha attı. Sonunda Ege'den ayrılmayı başardığında sırayla herkese sarıldı. Sonunda tanımadığı yüzlere gelince duraksadı. Kendisine gülümseyerek bakan orta yaşlarında bir adam ve genç bir kız vardı. Adamın bakışlarında aynı zamanda şaşkınlık da vardı.
"Müzeyyen!" dedi fısıltıyla. Deniz de şaşkınlıkla adamın yüzüne baktı. Çünkü Deniz'in annesinin adı da Müzeyyen'di.
"Yoksa siz..." diye başladı Deniz ama devamını getiremedi. Sanki her şey bir anda boğazında düğümlenmiş gibiydi.
"Evet, anneni tanıyordum. Müzeyyen buranın ışığıydı. Herkesi neşelendirirdi. Sonra..." dedi Deniz'in tamamlanmamı sorusuna cevap vererek ama o da devamını getiremeyip sustu. Bu sefer tamamlama sırası Deniz'deydi.
"Sonra babamla tanıştı." dedi Deniz gülümseyerek. Adam da Deniz'e gülümsedi.
"Şimdi nasıl?" dedi adam meraklı ve mutlu bir gülümsemeyle. Deniz'in yüzündeki gülümseme düştü.
"Annem on iki sene önce öldü." dedi hüzünlü bir sesle. Adamın da yüzündeki gülümseme soldu.
"Ah! Çok üzgünüm, ben bilmiyordum." dedi üzgün bir şekilde.
"Burayı bana hep özlemle anlatırdı. Sadece burayı özlediğini söylerdi eski yaşantısından." dedi Deniz hüzünlü havayı dağıtmak için gülümseyerek.
"Müzeyyen çok tatlı bir kızdı. Fırsat buldukça hep buraya kaçardı. İki iyi dosttuk." dedi yüzünde hüzünlü bir gülümsemeyle. Gözleri bir anda donuklaştığında Deniz adamın o günlere gittiğini anladı. Bu boşluktan yararlanan adamın yanındaki genç kız bir anda Deniz'in boynuna atıldı.
"Deniz sonunda seninle tanışabildiğime çok sevindim. Benim adım Bade. Ege'nin kız kardeşiyim. Tanıştığımıza çok ama çok memnun oldum." dedi heyecanla sonunda Deniz'i bıraktığında. Deniz bu aşırı ilgi karşısında şaşkınlıkla gülerek,
"Ben de tanıştığımıza sevindim." dedi ellerini Bade'nin kollarına yerleştirirken. Deniz, Ege'nin bir kardeşi olduğunu yeni öğreniyordu. Ege, Deniz'i kardeşinin aşırı heyecanlı hallerinden kurtarmak için kendine çekip sarıldı.
"Bade seni aşırı sevgisi ve heyecanıyla öldürmeden önce yemeğe geçelim." dedi hafif alaycı bir sesle. Deniz gülerek başıyla onayladı. Deniz masaya geçerken annesini tanıyan adamın dışarıya doğru yöneldiğini gördü. Hızla Ege'nin kollarından sıyrılıp adama doğru atıldı ve endişeyle eline tutundu. Adamın elini iki elinin arasına alarak,
"Lütfen gitmeyin. Bize katılın ve annemi anlatın." dedi adeta yalvaran bir tonlamayla. Adam boştaki elini Deniz'in elinin üstüne koyarak gülümsedi.
"Tabii ki size katılırım çocuğum. Ama öncelikle çalışanlarıma servise başlayacaklarını haber vermeliyim." dedi gülerek. Deniz şaşkınlıkla adamın yüzüne baktı. Bugün şaşırdığı kadar hayatı boyunca şaşırmamıştı.
"Buranın sahibi siz misiniz? Erdal Bey siz misiniz?" dedi şaşkınlıktan farkında olmadan sesini yükselterek.
"Evet, güzel çocuğum benim." dedi adam şefkatli bir şekilde gülümseyerek. Deniz rahatlama ve mutlulukla adamın ellerini bıraktı. Ardından gülümseyerek onun içeri gitmesini izledi. O sırada durduramadığı gözyaşları yanaklarından aşağı süzülüyordu. Deniz burnunu çekerek elleriyle gözlerini sildi. Mavi ablasının ağladığını fark ederek yanına geldi ve sıkıca Deniz'e sarıldı. Deniz sarıldıkları için her ne kadar onun ağladığını göremese de biliyordu. Kendisine hakim olmaya çalışarak geri çekildi.
"Ama yapma böyle, ufaklık! Doğum günümde ağlayacak mısın? Yoksa ablan olmamdan mutlu değil misin?" dedi alayla. Mavi gözlerinde yaşlarla güldü.
"Deli misin sen? Seni çok seviyorum, abla." dedi gülerek. Deniz ona sıkıca sarıldı. Ardından onunla birlikte masaya yöneldi. Mavi hemen ablasının yanına oturdu. Ege de hemen öbür yanına oturdu. Bade, Ege'nin yanına, Eren de Mavi'nin yanına oturdu. Mert ve Efe ise Deniz'in karşısına geçti. İçeriden Erdal Bey geldi, o da son sandalyeye oturdu.
Yemek neşe ve mutluluk doluydu. Yemekten sonra ışıklar söndü ve içeri üzerindeki mumlarının aydınlattığı pasta doğum günü şarkısı eşliğinde girdi. Pasta Deniz'in önüne geldiğinde Ege elleriyle genç kadının belini sararak kendine yasladı. Deniz'in kulağına eğilip,
"Bir dilek tut, benim güzel sekreterim." diye fısıldadı.
"Sen..." dedi Deniz sadece onun duyabileceği bir sesle. Ardından derin bir nefes alıp mumları üfledi. Mumlar sönerken Deniz'in aklına annesinin çocukken doğum gününde söylediği sözler geldi ve beyninin içinde yankılandı.
'Dileğini sakın söyleme, yavrum. Yoksa gerçekleşmez.'
Yemek bittiğinde Deniz lavaboya gitme bahanesiyle kendini hızla dışarı attı. Dışarı çıktığı gibi başını gökyüzüne çevirdi. Annesi öldüğünden beri her sene doğum gününde yaptığı bir ritüeldi bu.
"Beni dünyaya getirdiğin için teşekkürler, annecim." dedi minnet dolu bir sesle. Ardından gökyüzüne bir öpücük gönderdi. İçeri girmek için arkasını dönmüşken aniden nereden geldiğini anlamadığı bir el tuttuğu bir bezle birlikte Deniz'in ağzına kapandı. Deniz kurtulmaya çalıştı ama hazırlıksız yakalanmıştı. Arkasındaki adama bir tekme atmaya çalıştı ama bunu fark eden adam ayağını geri çekti ve Deniz'in saldırı girişimi başarısızlıkla son buldu. Mendilden yayılan eterin kokusuyla genç kadın direncini kaybederek kendinden geçti. 
Ege huzursuz bir şekilde oturduğu sandalyeden kalktı. Bir tuvalet molası ne kadar uzun sürebilirdi ki? Deniz tuvalete gideceğini söyleyip ortadan kaybolmuştu. Ege içindeki yersiz huzursuzluğu gizleyerek masada neşeyle ettikleri muhabbetlerine Ege'nin ani kalkışıykla ara vermiş olan dostlarına hafifçe gülümsedi ve lavabolara doğru yürüdü. Kapıyı çaldı ama içerden herhangi birses gelmedi. Bunun üzerine Ege kapıyı açıp içeriye girdi. Tüm kabin kapıları açıktı ve tuvalet bomboştu. Ege'nin huzursuzluğu tekrar tırmandı içinde ve nefesi daralarak hızla erkekler tuvaletini de kontrol etti. Ama orası da boştu. Masaya geri döndü ve endişesini gülümsemesinin altına saklayıp,
"Deniz'i gören oldu mu?" diye sordu kibar bir sesle. Mavi gözleri hafifçe dolarken,
"Dışarıda anneme teşekkür ediyordur." dedi gülümseyerek. Ege büyük bir rahatlamayla farkında olmadan tuttuğu nefesini verdi. Hızla Deniz'i bulmak için dışarı çıktı. Ama yüzünde rahatlamayla oluşan gülümsemesi dışarı çıkmasıyla soldu. Çünkü Deniz yoktu. Endişesini dizginlemeye çalışıyordu ama içindeki huzursuzluk hissi çığ gibi büyürken bu çok zordu. Ege kalbinin endişeli çarpıntısını görmezden gelerek merdivenlerden indi. Son basamakta ayağı sert bir şeye çarptı. Eğilip baktığında çarptığı şeyin Deniz'in çantası olduğunu gördü. Bir dizinin üstüne çöküp yerdeki çantayı aldı ve hemen açtı. İçinde sadece telefon ve anahtar vardı. Telefonu aldığında çantadan bir kağıt düştü. Ege kaşlarını çatarak siyah kağıdı eline alıp açtı.
'Artık kendinize yeni bir sekreter bulmalısınız.'

Şarkı: Tuna Kiremitçi & Özge Fışkın_ Bana Sebepsin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.