Sekreter // 17. Esrarengiz Bir Dostluk

        Genç adam kapısının önünde dikildiği genç kadın eve girince arabasına bindi. Genç kadın tam da aradığı kişiydi. Üç adamın da zayıf noktasıydı. Defilede bunu açık bir şekilde göstermişlerdi. Bu durum şaşırtmıştı kendisini. Bu kadar kısa sürede onu nasıl kendi aralarına almışlardı? Sonrasında bu düşüncesine güldü.
"Seni gözünü kırpmadan öldürdü onlardan biri. Buna mu şaşırıyorsun?" dedi kendi kendine. Çalan telefonla gülmesini kesti. Ekranda çıkan isme kısa bir bakış atıp telefonu açtı.
"Evet?" dedi düz bir sesle.
"Ege eve gitti. Fazlasıyla üzgün görünüyordu. Sanırım Deniz'le aralarında bir şey var." dedi telefonun diğer tarafındaki.
"Bundan şüpheleniyordum ama bu gece emin oldum. Kesinlikle aralarında bir şeyler var."
"Ne yapacaksın?"
"Artık Gölge Ataman'ın sahneye çıkma zamanı geldi." dedi Gölge alaycı bir gülümsemeyle.
"Emin misin? Bunun için daha erken değil mi?" dedi adam tedirgin bir sesle.
"Fazla vesvese yapıyorsun. Sadece Deniz'in karşısına çıkacağım diğerlerinin değil." dedi bezgin bir şekilde iç çekerek.
"Peki, sen nasıl istersen öyle olsun." dedi adam pes ederek. Gölge de bunun üstüne bir şey demeden telefonu kapattı. Gözleri tekrar hala ışıkları yanan eve döndü.
"Affet beni, güzel kadın! Senin hiçbir suçun yok aslında. Ama benim de hiçbir suçum yoktu. Onlarla tanışmam yetti. Sana da olan bu. İkimizin kaderinde de ölüm sebebi olarak onların adı var. İkimiz de masumuz." dedi iç çekerek. Ardından arabasını çalıştırdı ve karanlık gecede kayboldu. Evine gidip iyi bir uyku çekmeliydi. Yarın intikam için ilk adımını atacaktı. Dinç olmalıydı. Yarın için tüm günü toplaması gerekiyordu. Araba kimsesiz sokaklarda yağ gibi kayarken adamın içinde uzun zamandır duymadığı bir heyecan vardı.
     Eve döndüğünde bir an önce uyumaktı düşüncesi ama bu o kadar da kolay değildi. İçinde böylesine doludizgin bir heyecan ve aklında binlerce düşünce varken uyuması imkansızdı. Bu yüzden odasında doğru giden adımlarını mutfağa çevirdi. İçkilerin bulunduğu rafta gezdirdi gözlerini. Bir Jack Daniels'da kaldı gözleri. Şişeyi ve bardak rafından bir bardak alıp salona geçti. Salona loş bir ışık hakimdi. Gölge düşünceli bakışlarla sehpanın üzerinde bir noktaya dalmışken içkisinden bir yudum aldı. İstemsiz bir şekilde Deniz'i düşünmeye başladı. Genç kadın ona Amazon kadınlarını hatırlatmıştı. Güçlü duruşuyla savaşçı bir ruha sahip olduğunu vurgulamak istiyor gibiydi. Aklına tuvalette Ege'yle konuşurken adama sarf ettiği sözler geldi.
'Sana aşık oldum dedim be. Başka bir adamla yatacağıma inandın mı? Kalpsiz herif!'
Gölge bir yudum daha aldı bardaktan. Demek ki, genç kadın Ege'ye aşık olmuştu. Yazık, diye düşündü. En olmayacak kişiye aşık olmuştu ve kalpsiz olduğunu anlaması çok geç olmuştu. Gerçi kendisi bunu onlar tarafından öldürülene kadar anlamamıştı. Deniz bunu kendisinden önce anlamıştı. Deniz'le paylaştıkları kader oldukça benzerdi.
     Gölge Ataman... Adından da anlaşılabileceği gibi karanlık bir adamdı. Bir gölgenin sahip olduğu özelliklere sahipti. Nereye giderseniz gidin sizin ensenizde olurdu. Öyle ki siz onun farkında bile olmazdınız. Gölgeler gündüzleri rahatça fark edildiğinden kendisi çoğunlukla geceleri dolaşmayı tercih ederdi. Bir gölge ışığa çıkmayı seçmediği müddetçe daima karanlıkta gizlenebilirdi. Bu yüzden en idealiydi onun için gece. Kendisinin yüzünü en güvendiği adamı hariç hiçbir adamı ya da başka biri görmemişti. Bu Gölge'nin kendini gizlemek için aldığı bir önlemdi. Şimdi ise bir kadın için gün ışığına çıkmayı göze alıyordu. Ama bunun genç kadınla hiçbir alakası yoktu. Bu adamın içinde yanan beş yıl önce ateş almış intikam yangınıyla ilgiliydi. Beş yıldır bu anı bekliyordu. Beş yıldır hayatlarına önemli birinin girmesini bekliyordu ve işte şimdi girmişti. Planını rahatça uygulamaya koyabilirdi. Zamanı vardı bir sonraki lansmana kadar. O zamana kadar Deniz'i kaçıracaktı. Ondan sonra gerçekleşecek lan son lansmanda da öldürecekti genç kadını. Böylelikle kurtulacaktı içindeki bu nefret fırtınasından, intikam yangınından. Sonunda ruhu huzur bulacaktı ve adamın o zamana kadar bundan daha çok istediği bir şey yoktu.
        Gölge sakin bir şekilde Chamogelo'nun karşısındaki restoranda şirkete giren çıkanı rahatça görebileceği bir masada oturuyordu. Saatine göz attı. Birazdan öğle arası olacaktı. Bir gece önce yaşananlardan sonra fevri bir kararla öğle vakti dışarı çıkıp Deniz'i görmeye karar vermişti. Onu uzun bir süredir takip ettirdiği için öğlen yemeği için genç kadının bu restorana geldiğini biliyordu. Yanılmadığını kanıtlarcasına birkaç dakika sonra Deniz şirketten çıkıp restoranın olduğu yere doğru yürümeye başladı. Gölge siyah camlı güneş gözlüklerinin arkasından bir şahin edasıyla genç kadının her adımını izliyordu. Önünde açık duran bir dergiyle kendini kamufle etmişti. Deniz restorana girdiğinde onun içeri girdiğini fark edip yanına koşan garsona gülümsedi. Bir süre gülümseyerek ikisi ayaküstü muhabbet ettiler. Sonra garson Deniz'i Gölge'nin yanındaki masaya yönlendirdi. Bakışları dergideymiş gibi duran Gölge'nin yüzüne bir zafer gülümsemesi yayıldı. Şanslı olduğunu biliyordu. Masaya oturduğunda Gölge artık ikilinin konuşmasını rahatça duyabiliyordu.
"Bugün ana yemeği kim yapıyor?" dedi merakla.
"Bugün Dante yapıyor." dedi garson gülümseyerek.
"Hmm... O zaman ona beni şaşırtmasını söyle." dedi Deniz gülerek. Garson gülerek başıyla onayladı ve mutfağa doğru gitti. Deniz gözlerini masalar arasında gezdirmeye başladı. Gölge kafasının hala ondan tarafa dönük olduğunu fark etti. Genç kadın baktığını fark etmesin diye kafasını önündeki dergiye çevirdi. Deniz'in gözleri sahip olduğu doğuştan gelen altıncı hissin gücüyle Gölge'yi buldu ve ona kilitlendi. Gölge kendisine rahat bir hava vermiş ve kendini güneş gözlükleri ile saklayarak bakışlarını gizlemişti. Bu yüzden yanında oturan Deniz'i rahat bir şekilde izleyebiliyordu. Deniz kaşlarını çatarak bakıyordu Gölge'ye. Siyah camlara rağmen sanki adamı görebiliyor gibiydi. Gölge bir anlığına Deniz'in kendisini tanıdığını düşünüp şüphelendi ama yine de yüz ifadesini koruyup rahat ifadesini bozmadı. Deniz bir süre daha şüpheci bakışlarla bakmayı sürdürdü. Ama garson müthiş bir zamanlamayla Deniz'in yanına geldiğinde ona dönmek zorunda kaldı. Gölge de büyük bir rahatlamayla bir nefes verdi. Garsonun Deniz'in önüne servis açtıktan sonra gülümseyerek tekrar mutfak tarafında gözden kayboldu. Deniz önüne konulmuş olan mevsim salatasından birkaç çatal alıp ağzına attı. Gölge onun yüzündeki dalgın bakışı fark etti. Kendisini unutmuş gibiydi. Bundan mutluydu tabii ama duymazlıktan geldiği bir yanı ise hayal kırıklığına uğramıştı. Kısa bir süre sonra masasına üstünde bir aşçı olduğunu bağıran beyaz bir kıyafetle bir adam geldi.
"Ooo... Signora Deniz, benvenuto!* Seni burada görmek çok hoş! Al bakalım, senin için seçtiğim menü!" dedi Deniz'in önüne buharı tüten bir tabak bırakarak. Gölge tabağa baktı. Makarnaya benziyordu.
"Dante! Bu tortellini mi? Hem de karidesli! Ah, sen yok musun sen! Her zamanki gibi mükemmel!" dedi Deniz neşeyle gülümseyerek. Ellerini kalbine götürüp gözlerini mutlulukla kapattı. Gölge şaşkın bakışlarla baktı genç kadına. Bir tabak makarna karşısında verdiği tepki karşısında gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Le mani della salute**, şefim." dedi Deniz tabaktan bir çatal aldıktan sonra beğeni dolu bir sesle. Gölge bir kez daha şaşırdı. Anlaşılan Deniz İtalyanca da biliyordu.
"Bon appetit, bellissima***." dedi şef gülümseyerek. Ardından işine dönmesi gerektiğini söyleyerek mutfağa doğru gitti. Deniz neşeyle ona el salladı. Gölge içinde bulunduğu şaşkınlıkla farkında olmadan elindeki telefonu yere düşürdü. İçinden bir küfür savurup aşağıya uzanırken telefonu kendisinden önce narin bir el tarafından tutuldu. Gölge güneş gözlükleri ardından bakışlarını elin sahibine çevirdiğinde Deniz'in gülümseyen gözleriyle karşılaştı. Genç kadın parmakları arasındaki telefonu Gölge'ye doğru uzattı. Gölge telefonu alıp,
"Teşekkür ederim." dedi nazik bir gülümsemeyle. Deniz'in yüzünde bir anda bir zafer gülümsemesi belirdi. Gölge anlamayarak kaşlarını çattı.
"Önemli değil, iltifat için teşekkür etme fırsatım olmamıştı." dedi Deniz kurnazca sırıtarak. Gölge yaptığı aptallık karşısında alnına vurmamak için kendini zor tuttu. Yüzündeki nazik gülümsemeyi zorlukla koruyarak,
"Demek hatırladınız." dedi şaşırmış bir ses tonuyla. Genç kadını hafife almıştı. Deniz fazlasıyla dikkatli ve zekiydi.
"Aslında emin değildim ama sesinizi duyunca emin oldum. İyi bir hafızam var." dedi Deniz bilmiş bir şekilde gülümseyerek.
"Bu güzel bir yetenek!" dedi Gölge gülerek. Güneş gözlüğünü gözünden çıkardı. Artık gözlüğe gerek kalmamıştı. Gözlerini Deniz'den onun masasının karşısındaki sandalyeye çevirdi. Ardından tekrar Deniz'e dönüp,
"Acaba, size eşlik edebilir miyim?" dedi kafasını hafifçe yana eğerek. Deniz nazikçe,
"Tabii, lütfen buyurun." dedi çatalıyla boş sandalyeyi gösterip gülümseyerek. Gölge kahve bardağını alıp genç kadının karşısına geçti. Şu an bunu yaptığına inanamıyordu. Tamamıyla planından şaşmıştı. Deniz'le konuşma fikrinin nereden çıktığını merak ediyordu. İçinde baskın gelen onunla konuşma dürtüsüne karşı koyamamıştı genç adam.
"Dün gece bir anda kayboldunuz. Size teşekkür bile edemedim." dedi Deniz karşısındaki adamın konuşmayacağını anladığında.
"Önemli değil. Ben sadece doğruları söyledim." dedi Gölge gülerek. İlk önceyi duymazdan gelmiş gibi davrandı.
"Yine de teşekkür ederim. Tanımadığım birinden böyle bir yorum almak beni çok mutlu etti." dedi Deniz dikkatle adama bakarak. Duymazdan gelinildiğinin farkındaydı.
"İşte buna sevindim." dedi Gölge kadının bakışlarının farkında olarak.Sonrasında sözlerinde samimi olduğunu gerçekten sevindiğini fark etti. İçinden bir küfür savurdu. Karşısındaki kadını öldürmesi gerekiyordu, mutlu etmesi değil. Ama genç kadının gülümseyen gözlerine bakarken intikam planını düşünmek Gölge için çok zordu. Deniz elini uzattı.
"Bu arada tanışamadık. Ben Deniz." dedi gülümseyerek. Gölge uzattığı eli sıkarak,
"Ben de Gölge." dedi genç kadınınkine benzer bir gülümsemeyle. Genç adam ne yaptığının farkında değildi. Sanki bir transtaymış gibi genç kadının tavrına uyuyordu.
"Adınız gerçekten Gölge mi? Ne kadar ilginç!" dedi meraklı gözlerle.
"Evet, gerçekten Gölge." dedi gülerek. Deniz de güldü. Genç kadının o kadar güzel melodik bir gülüşü vardı ki birkaç saniye Gölge bunun etkisinden çıkamadı.
"Anneniz koymuş olmalı." dedi Deniz meraklı bir sesle. Gölge içinde bulunduğu trans haliyle,
"Kendim koydum." dedi hülyalı bir gülümsemeyle. Ardından bir gün içinde ikinciye alnına vurma isteğiyle savaştı. Az daha genç kadına tüm hayat hikayesini anlatacaktı. İçinden bir ses öfkeyle sıktığı dişlerinin arasından fısıldadı
'Ona kendisiyle ilgili kurduğun ilginç planlardan da bahsetmek ister misin, aptal?'
"Öyle mi? Ben de kendim koymuşum. Annem çok ağladığımı ama deniz resmi falan görünce hemen sustuğumu söylerdi. O yüzden adımı Deniz koymaya karar vermişler." dedi gülerek. Sanki Gölge'nin kendini zor duruma soktuğunu fark etmiş gibi konuyu geçiştirmeye çalışıyordu. Gölge sıkıntıyla inlememek için kendini zor tuttu. Genç kadının nazik tavrı onu yerle bir etmişti.
"Sürekli siyah mı giyersiniz?" dedi Deniz konuyu değiştirerek. Gölge konunun değişmesinden memnun bir şekilde,
"Evet, siyah giymeyi seviyorum." dedi gülümseyerek.
"Yazın pişmiyor musunuz?" dedi Deniz çocuksu bir merakla. Gölge kendisini tutamayıp bir kahkaha attı. Düşündüğü bu muydu yani?
"Merak etme. Özel kumaşlardan yapıldıkları için terletmiyorlar." dedi gülmeye devam ederek. Deniz de güldü.
       Deniz yemeğini yerken Gölge de kahvesini içiyordu. İkili tüm bunları tatlı bir sohbet eşliğinde yapıyorlardı. Uzunca bir süre daha konuştular. Gölge bir an zamanın hızla geçtiğini fark edip saatine baktı. Saatinde 13.10 ibaresini görünce şaşırdı. Gölge'nin amacı zaten onu geç göndermekti ama gerçekten kendisi de farkında olmamıştı. Anlaşılan Deniz şirkete geç kalmıştı ve bunun için azar işitecekti. Ama Gölge sadece bunun için azar işiteceğini sanmıyordu. Şirketteki sürprizinin patronları tarafından fark edilmesiyle fazlasıyla azar işiteceğinden emindi. Deniz'e saati söyleyince genç kadın şaşkınlıkla baktı kendisine. Hızla artık gitmesi gerektiğini söyleyip çantasına sarıldı ve hesabı istedi. Hesap masaya geldiğinde ondan önce davranan Gölge adisyonu kapıp kendi ödedi. Deniz'in itirazlarını duymazdan geldi.
"Bence bana laf yetiştireceğine şirkete dönsen daha iyi olur. Azar işitmek istemezsin, değil mi?" dedi hafif alaycı bir sesle. Deniz kararsızdı. Gölge'nin haklı olduğunu biliyordu ama tanımadığı bir adamdan gelen bu jesti kabul edemezdi. Sıkıntıyla ofladı.
"Bunu kabul edemem." dedi dudak bükerek.
"Benim yüzümden geç kaldın. Bu da benim özür şeklim. Öyle düşün." dedi Gölge göz kırparak. Deniz kararsız bir tavırla dudağını ısırdı. Onun yüzünden geç kaldığı doğruydu ama... Deniz sonunda kararını verdi.
"Peki, tamam. Senin dediğin gibi olsun." dedi Deniz pes edip oflayarak. Gölge güldü. Deniz ayağa kalktı ve yalandan kızgın bir yüzle Gölge'ye baktı.
"Onlara siyah takım elbiseli bir vampirin beni alıkoyduğunu söyleyeceğim." dedi kafasını kaldırarak. Gölge bir kahkaha daha attı. Kartını adisyonun arasına koyarken,
"Yalan sayılmaz. Onlara zaman emen bir vampirle karşılaştığını söyle. Zorla beni alıkoyup zamanımı emdi de." dedi Gölge alaycı bir sesle gülerek. Kahkaha sırası Deniz'deydi.
"Her ne kadar bu sohbete devam etmek istesem de işimin başına dönmeliyim." dedi üzgün bir tebessüm ve bir iç çekişle.
"Geç kaldığın için üzgünüm." dedi özür diler bir tonlamayla. Zafer ifadesini bu halinin arkasına sakladı. Her şey planına uygun gitmişti. Hatta çok daha iyi gitmişti.
"Bu senin suçun. Kibarlık etmeyeceğim." dedi Deniz omuz silkerek. Gölge hafif bir sesle güldü.
"O zaman benimle bu akşam yemek ye." dedi bir anda kendini bile şaşırtarak.
"Bugün değil ama müsaitsen yarın yemek yiyebiliriz." dedi Deniz gülümseyerek. Genç adamın yüzünde hızla kaybolan şaşkın ifadeyi görmeden. Gölge her ne kadar bu saçma teklifi sunduğu için kendine kızsa da teklifini Deniz kabul ettiği için duyduğu mutluluğu da gözardı edemiyordu.
"Tamam o zaman." dedi neşeyle gülümseyerek. Birbirlerinin telefon numaralarını aldılar. Deniz neşeyle Gölge'ye el sallayarak şirkete yönelirken Gölge de onun arkasından baktı. Deniz'den hoşlanmıştı. Sıkıntıyla iç çekti. Duygularına engel olmalıydı. Ama bu çok zordu. Gölge'nin içindeki merhametli yan beş yıl sonra ilk defa konuştu.
'Bunu gerçekten ona yapabilir misin? Biliyorsun, onu öldürmek bir meleği öldürmekle eş değer sayılır.'
Öfkeyle bir nefes daha üflerken içindeki sesi susturdu. Hiçbir şey genç adamı kararından döndüremezdi. Buna zeki, güzel gülüşlü, kıvırcık saçlı tatlı kadın da dahildi. Gölge kendi kendine yarın yiyecekleri yemeğin son olduğunu söyledi. Hatta bunu birkaç kere tekrar etti. Ama içindeki ses onunla aynı fikirde değildi.
'Yalancı! Yalancı!'
Gölge bir iç çekip o içinde bağıran iç sesini duymazdan geldi. Garsonun kartını geri vermesiyle birlikte masadan kalktı. Arabasına yürürken düşünebildiği tek şey, zeki, güzel gülüşlü, kıvırcık saçlı tatlı bir kadındı.
*Hoş geldiniz.
**Ellerinize sağlık
**Afiyet olsun, güzellik
Şarkı: The Police_Every Breathe You Take

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.