Sekreter // 23. Klanın Çaresizliği

       Ege kağıdı buruşturup öfkeyle gözlerini yumdu. Bunu yapabilecek birini biliyordu. Ama o olmamasını istiyordu. Eli kolu bağlı olacaktı çünkü. Çantayla birlikte hızla içeri daldı. Masadaki tüm sesler kesilirken gözler hışımla içeri giren Ege'ye döndü. Gülümseyerek sanki hiçbir şey yokmuş gibi bir hava vermeye çalıştı. Gözleri Efe ile Eren'e kilitlendi. İkisi de mesajı aldılar oturdukları yerlerden kalkıp Ege'nin yanına geldiler. Masadaki diğer insanlar kısa süreliğine şüpheyle süzseler de bir şey demediler ve muhabbetlerine geri döndüler.
"Deniz kayıp." dedi Ege lafı uzatmadan. Ardından avucundaki buruşturduğu kağıdı uzattı. Kağıdı alıp yazıyı okuduklarında yüzleri endişe ve öfkeyle kaplandı.
"Polise haber vermeliyiz." dedi Efe sesinde yoğun bir endişeyle.
"Polisin yirmi dört saat kuralı* var. O zamana kadar hiçbir şey yapmadan duramam." dedi Ege kafasını hızla iki yana sallayarak.
"Sakin kalmalısın." dedi Eren sanki Ege'nin aklından geçenleri okumuş gibi.
"Polis onu bulana kadar büyük ihtimalle onu bulmuş olurum." dedi Ege kararlı bir sesle. Efe ve Eren ağzını açamadan hemen telefonunu çıkarıp Sadi'nin numarasını çevirdi. Her zamanki gibi Sadi tek çalışta açtı. Sesi boğuk çıkıyordu.
"Ege Bey?"
"Deniz kayıp, Sadi. Hemen bulunmasını istiyorum. Her yeri altüst et. Onu bul." dedi Ege endişeli bir sesle. Ona sormak istediği bir şey daha vardı ama kendini frenliyordu. Dinliyor olabilirdi.
"Peki, efendim." dedi Sadi düz bir sesle. Ardından telefon kapandı.
"Diğerlerine ne söyleyeceğiz?" dedi Eren gözlerini masaya çevirirken.
"Ben şimdi çıkıyorum. Yorgun hissettiğini ve benimle geldiğini söyleyin. Hastaneden bugün çıktığı için sorgulamayacaklardır. Sonra buluşuruz." dedi Ege hızlı hızlı. Sonrasında hızla kendini dışarı attı. Trafiğe kapalı caddeyi hızla geçti ve meydandan otoparka park ettiği arabasına binip yola çıktı. Telefonla tekrar Sadi'yi aradı.
"Bir şey bulabildin mi?" dedi umutla. Ama bu kadar kısa sürede bir şey bulamayacağını biliyordu. Bulduysa bile söyleyebileceğinden şüpheliydim.
"Maalesef efendim. Bütün hastane, polis kayıtlarını araştırdım ama bir şey çıkmadı. Şimdi depoları araştıracağım. Etrafı biraz kokladım ama Deniz Hanım'ı kim kaçırdıysa işini temiz yapıyor, arkada iz bırakmıyor belli ki." dedi Sadi sakin ses tonuyla. Son cümlesiyle mesajını iletmişti Ege'ye. Ege sıkıntıyla iç çekti. Şüphelerinde haklıydı her zamanki gibi.
"Haklısın, işinin ehli olduğu belli. Ben eve geçiyorum. Hızlıca üstümü değiştirip çıkacağım. Bir şey olursa bana dönersin." dedi Ege yenilgi kokan bir sesle ve telefonu kapattı.
Ege evde çok oyalanmadan çıktı. Deniz'in kokusunun böylesine yoğun olduğu evde o yokken durmak çok zordu. Genç adam kendini dışarıya zor attı. Arabasına atladı kurtulmak için ama bu sadece onu daha kötü etkiledi. Çünkü ikisinin bu arabada geçirdiği eğlenceli ve tutku dolu dakikalar beynine dolmuştu. Telefonunun ısrarlı sesiyle daldığı hayallerden uyandı. Arayan Eren'di.
"Mavi'yi evine bıraktım. Efe de benimle birlikte. Sen neredesin?"
"Şimdi evden çıktım. Bahriyeli'yi bulmam lazım." dedi Ege sıkıntıyla iç çekerek.
"Ege, emin misin? Biliyorsun, şeyden sonra... şeyden sonra Eşref Bey'le bir daha görüşmeyecektik." dedi Eren sesi titreyerek. Ege'nin aklına Bahriyeli'yi son gördüğü zaman geldi. Ege kafasını hızla iki yana salladı ve geçmişi zihninden kovdu. Şimdi zamanı değildi.
"Ona olan öfkem sönmedi Eren ama konumuz Deniz. Onu bulmak için her şeyi yaparım." dedi Ege kararlı bir sesle.
"Kendimi Dejavu yaşamış gibi hissediyorum." dedi Efe iç çekerek. Ege onu duymazdan geldi. Ege'nin cevap vermeyeceğini anlayan Eren devam etti konuşmasına.
"Peki, Bahriyeli'yi nasıl bulacaksın?"
"Eftelya onun nerede olduğunu bilir." dedi Ege hızlıca ve Eren'in tekrar konuşmasına izin vermeden telefonu suratına kapattı. Bir başka suçlamayı daha kaldıramazdı o an. Hızla Eftelya'nın numarasını çevirdi. Uzun bir bekleyişten sonra telefon açıldı.
"Aman aman, beyefendiciğim siz buralari arar miydiniz?" dedi cilveli bir kadın sesi.
"Eftelya muhabbet için aramadım. Eşref Bahriyeli'yi nerede bulabilirim?" dedi Ege buz gibi bir sesle.
"Öyle mi sorulur, kuzum? Gel, hele bir yüz yüze konusalim seninle, entaxee**?" dedi Eftelya onun soğuk ses tonunu duymazdan gelerek.
"Peki, Eftelya öyle olsun. Birazdan oradayım." dedi Ege pes ederek ve telefonu kapattı. Deniz'i bulmak için her türlü pislikle yüzleşmeyi hazır bir şekilde direksiyonu 'Eftelya'nın Aşk Yuvası'na çevirdi.
Deniz' in hissettiği ilk şey soğuktu. Gözleri açılmayı reddederken beyni neler yaşadığını hatırlamaya ve kavramaya çalışıyordu. Bir yatakta yatıyordu. Yatak soğuk ve nemliydi. Bir eli kelepçe olduğunu tahmin ettiği metal bir nesneyle yatağa bağlanmıştı. Merakla gözlerini tekrar açılmaya zorladı ve bu sefer gözleri direnmeden açıldılar. Gözlerini açmasıyla camsız bir dört duvarla karşı karşıya kaldı. Eli gerçekten de yatağa kelepçelenmiş ama diğer eli serbest bırakılmıştı. Yatakta doğruldu. Elini kurtarmaya çalıştı umutsuzca ama sadece canını daha fazla yakmış oldu. Kafasını kapıya doğru çevirdi. Anında kapı açıldı. İçeriye üstünde siyah tişört ve kot pantolon giyerek siyahlara bürünmüş biri girdi. Adamda Deniz'e tanıdık gelen bir şey vardı. Yüzüne gözlerini kısarak bakarken bir anda adamın kendisine yaklaşıp yüzünü net bir şekilde göstermesiyle kim olduğunu hatırladı. Bu kendisini evden alan şofördü.
"Sen..." dedi şaşkınlıkla.
"Uyandığınızı görmek güzel, Deniz Hanım. Ama uyanmak için yanlış bir zaman seçtiniz. Zira patronum henüz teşrif etmedi." dedi adam gayet sakin bir sesle. Hızlı adımlarla Deniz'e yaklaştı.
"İyi uykular, Deniz Hanım." dedi hafifçe gülümseyerek. Ardından belinden silahını çıkarttı. Deniz bir anlığına korktu. Ama korkusu uzun sürmedi. Adam silahın tersiyle Deniz'in kafasına hızlı ve sert bir darbe indirdi. Genç kadın darbenin etkisiyle yatağa düşerken her yer tekrar karardı.
Deniz tekrar kendine geldiğinde bu yine soğuk sayesinde olmuştu. Ama bu sefer bir öncekinden farklı olarak yatakta değildi. Bir sandalyede elleri arkada bağlanmış halde uyanmıştı. Gözleri ise bir bezle bağlanmıştı.
"Demek sonunda aramıza katılmaya karar verdin." dedi Deniz'e oldukça tanıdık gelen boğuk bir ses. Ses tanıdık geliyordu ama genç kadın bir türlü çıkartamıyordu.
"Lütfen bırakın beni." diye yalvardı Deniz çatallı bir sesle.
"Ah, bu ne kadar da yalvaran acıklı bir ses tonu!" dedi aynı ses alayla.
"Kimsiniz? Benden ne istiyorsunuz?"
"Açık değil mi? Tabii ki de ölmeni istiyorum." dedi korkutucu bir kahkaha eşliğinde. Genç kadın korkuyla ürperdi.
"Neden ben?" diye fısıldadı.
"Çünkü sen o üç maymunun zayıf noktası oluyorsun!" dedi adam öfkeyle bağırarak.
"Ne?" dedi Deniz şaşkın bir haykırışla.
"Patronlarınızı kastediyorum, Deniz Hanım." dedi alayla.
"Kimsiniz?" diye fısıldadı Deniz tekrar yalvaran bir sesle. Sesi zor çıkıyordu. Deniz adamın kendisini duyduğundan şüpheliydi çünkü genç kadın kendi sesini bile doğru düzgün duyamamıştı. Kafası önüne düştü. Metal zemindeki ayak sesleriyle birlikte Deniz adamın kendisine doğru geldiğini anladı. Bir an sessizlikten sonra kulağında dibinde hissettiği soğuk nefesle ürperdi.
"Ti succhio il tuo tempo.***" diye fısıldadı adam kulağının dibinde. Deniz bir anda şokla sarsıldı. Neden sesin tanıdık geldiğini anlamıştı. Aslında içinde bir yerlerde ilk duyduğunda tanıdığını biliyordu. Ama o olmaması için içindeki o sesi duymazlıktan gelmişti. Sesi farklı çıkıyordu ama oydu biliyordu genç kadın. Beyni tekrar bulanmaya başladı. Bayılacağını biliyordu. Şok etkisi fazla gelmişti bünyesine. Kendinden geçmeden önce tüm kalbiyle,
"Gölge..." dedi fısıldayarak. Ardından hayal kırıklığıyla birlikte kendinden geçti.
Ege kısa sürede Eftelya'nın sahibi olduğu genelevin önüne gelmişti. Bir dakika durdu ve ışıklandırmalar içindeki üç katlı eve baktı. Eftelya bu işi çok uzun zamandır yapıyordu ve hala o eski İstanbul genelevlerinden birine sahipti. Ege içeriye girdiğinde alkol ve sigara kokusunun karıştığı seks kokusu bir anda burnuna çarptı. Eskiden burada çok uzun zaman geçirirdi genç adam ve Eftelya'nın her zaman kendisinin zevklerine uyan bir 'aşk kuşu' olurdu. Onlara böyle sesleniyordu. Ege önceleri buraya gelmeyi severdi. İçeriye göz gezdirirken Eftelya ile gözleri kesişti. Eftelya hızlı adımlarla ahenkli bir yürüyüşle genç adamın yanına geldi. Artık yaşı bu iş için bir hayli ilerlese dahi hala seksi dolgun bir vücudu vardı. Eftelya, Ege'nin yanına geldiğinde uzanıp genç adamın yanağından bir makas aldı.
"Ah, kuzum! Özletiyorsun kendini ama. Kaç zaman oldu his uğramiyorsun buralara?" dedi dudaklarını bükerek.
"Üzgünüm Eftelya, bu aralar oldukça meşgulüm." dedi Ege onu geçiştirerek.
"Yoksa artik baska ask yuvalarina mi gidiyorsun?" dedi dargın bir tavırla. Eftelya 'genelev' tabirinden nefret ederdi.
"Hayır, Eftelya artık genelevlere gitmiyorum." dedi Ege bezgin bir sesle. Onun nefret ettiği kelimeyi kullanınca bir anlığına Eftelya'nın yüzü buruşsa da sonrasında kendini topladı.
"Ne? Hayatta inanmam. Senin gibi bir adam kadinsiz yasayamaz ki!" dedi şaşkın bir sesle.
"Kadınsız yaşamıyorum Eftelya. Sadece genelevlere gitmiyorum." dedi Ege sabırsız bir şekilde. Artık bu konunun kapanmasını istiyordu. Eftelya o kadar şaşkındı ki, bir daha 'genelev' dediği için Ege'ye kızamadı bile.
"Yüce İsa! Asik mi oldun yoksa?" dedi ellerini yanaklarına bastırarak.
"Öyle de diyebiliriz. Arık bu konuyu kapatabilir miyiz? Eşref'le konuşmam gerekiyor, acil olarak." dedi Ege hızlı hızlı.
"Odama gel. Bugün uğrayacakti serefsiz herif." dedi Eftelya arkasını dönüp odasına doğru ilerlerken. Her ne kadar 'şerefsiz haerif' dese de sesinde sıcak bir ton vardı. Bahriyeli'yi sevdiği belli değildi. Ege onun arkasından giderken aklına buraya ilk geldiği zaman geldi. On yedi yaşındaydı. Eftelya onu kendi odasına götürmüştü. Hiçbir 'aşk kuşu'na vermemiş, 'Bu çocukla ben ilgileneceğim.demişti. Ege'nin ilk seferi onunlaydı. İlk sefer... Deniz'in ilk seferi de kendisiyle olmuştu. Deniz aklına gelince olduğu yeri tamamıyla unuttu ve gözlerinin önüne Deniz'in hayali geldi.
"Söylesene neden Esref'i ariyorsun, kuzum?" dedi Eftelya genç adamı daldığı hayallerinden uyandırarak.
"Bir iş için lazım." dedi Ege dikkatli bir şekilde. Eftelya'nın bilmesini istemiyordu.
"Bir daha onunla isim olmaz diyordun. O arkadasinize olanlardan sonra..." diye başladı ama Ege onu susturdu.
"Eftelya! Lütfen, bu konuyu açma." dedi sert bir sesle. Eftelya hemen sustu. Bir süre aralarında gergin bir sessizlik oldu. Tam Eftelya yine bir şey söylemek için ağzını açmışken kapı bir anda açıldı ve içeri tüm ihtişamıyla Eşref Bahriyeli girdi. Ege küçükken hayranlıkla izlediği adama baktı. Takım elbisesiz gezmezdi. İstanbul'un en eski azılı kabadayılarındandı ama yüzüne bakıldığında o kadar genç dururdu ki yaşına inanmak zor olurdu. Yaşına rağmen ona garip bir şekilde genç gösteren dağınık kahve saçları vardı. Cebinden tespihini eksik etmezdi. Şimdi de tespih elinde ritmik olarak sallanıyordu. Eftelya'ya bakan şehvet dolu gözleri Ege'ye dönünce şaşkınlıkla açıldı.
"Bu gördüğüm gerçekten Ege Arslan mı?" dedi şaşkınlık ve neşe karışmış bir sesle.
"Evet Eşref Bey, bir konuda yardımınıza ihtiyacım var." dedi Ege soğuk bir sesle.
"Artık Eşref Bey mi olduk?" dedi adam alayla. Ege cevap vermedi. Bahriyeli gözlerini kısıp dikkatle Ege'yi süzdü. Ardından karşısındaki koltuğa oturdu. Eftelya gerilimi fark ederek,
"Sizin konusacaklariniz vardır ben gideyim." dedi hızlıca ve adeta kaçarcasına odadan çıktı.
"Ne işin varmış söyle bakalım." dedi Bahriyeli oturduğu koltukta yayılarak.
"Birini bulmanı istiyorum, mümkünse hemen." dedi Ege sesini sakin tutmaya çalışarak.
"Hemen?" dedi Bahriyeli kaşlarını çatarak.
"Evet." dedi Ege sadece.
"Kim ki bu kişi böylesine alev almış gibi onu arıyorsun?" dedi gözlerini şüpheyle kısarak. Ege iç çekti. Mecburdu Deniz'i ona göstermeye. Ama o an Deniz'in kendisinde hiç fotoğrafı olmadığını fark etti. Bu genç adamı oldukça mutsuz etmişti. Hiçbir hatırası yoktu Deniz'le. Sanki o hiç olmamış gibi... Ege beynine sızan bu mutsuzluk ve de umutsuzluk sisinden kurtulmak için hızla kafasını iki yana salladı ve Deniz'in telefonunu çıkardı iç cebinden. Hızla ekranı kaydırdı. Şanslıydı ki, genç kadın telefonuna şifre koymamıştı. Hızla galeriyi açtığında gördüğü ilk fotoğrafla şok oldu. Bu kendisinin uyurken çekilmiş fotoğrafıydı. Fotoğrafa bakakaldı. Bunu ne ara çekmişti?
"Bugün bulunmasını istiyorsan fotoğrafı bugün göstersen iyi olur." dedi Bahriyeli Ege'yi şaşkınlığından çekip alarak. Ege karşısındaki adama çevirdi gözlerini. Ona her şeyini anlattığı her derdini açtığı zamanlar geldi aklına. Ona hep 'Eşref Abi' derdi. O son yaptırdığı şeye kadar... Ege o an fark etti. Deniz'i kurtarmak karşılığında yine kendisine bir şey yaptıracaktı. Ege isteksiz bir şekilde Deniz'in bir fotoğrafını gösterdi. Bahriyeli resme baktıktan sonra kaşlarını çattı.
"Kızın yüzü bir yerlerden tanıdık geliyor." dedi kirli sakalını kaşırken.
"Tanımana imkan yok. Senin gibi insanlarla işi olmaz." dedi Ege sinirli bir sesle.
"Seninle işi olmuş ama. Ona aslında nasıl biri olduğunu söyledin mi? Sen de en az benim kadar şerefsizsin, kabul et." dedi alayla gülerek. Ama şüpheli bakan gözleri hala fotoğraftaydı.
"Bulacak mısın?" dedi Ege onu duymazdan gelerek.
"Karşılığını alabildiğim müddetçe tabii ki de bulurum ama onu hemen bulmamı istiyorsun. Bu sana pahalıya patlar." dedi Bahriyeli sonunda gözlerini Ege'ye çevirerek. Pahalıya patlar derken parasını kastetmediği belliydi.
"Ne istersen yapacağım. Yeter ki onu bul." dedi Ege olabildiğince sert bir sesle ama sesindeki yalvarmayı gizlemede başarılı olamamıştı.
"Sen gerçekten bu kıza vurulmuşsun." dedi Bahriyeli şaşkınlıkla. Resmi kendi telefonuna aktarıp tüm adamlarına gönderdi.
"Kızı bulacağımdan emin olabilirsin. Karşılığında ne isteyeceğimi ise kızı bulduktan sonra düşüneceğim." dedi kafasını yana yatırıp gülümseyerek. Ege ayağa kalktı.
"Telefonunu bekleyeceğim." dedi ve kapıya yöneldi. Tam kapıdan çıkarken,
"Bana abi dediğin günleri özlüyorum." dedi Bahriyeli az duyulan bir sesle. Ege'nin eli kapı kolunda asılı kaldı. Genç adam dediği sözlere kendi de şaşırarak,
"Deniz'i bulursan sana tekrar abi derim." dedi sakin bir sesle.
"Demek adı Deniz." dedi Bahriyeli kısa süren sessizlikten sonra. Ege cevap vermeden kendini dışarı attı. Şimdi tek yapacağı şey beklemekti. Lanet olasıca beklemek... Yine...
Şarkı: Lana Del Rey_ Dark Paradise
*24 saat kuralı; kayıp vakalarında uygulanan bir yöntemdir. Polis arama çalışmalarına 24 saatlik süre dolduktan sonra başlar.
**entaxee: Tamam (Yun.)
***Ti succhio il tuo tempo: Zamanını emeceğim. (Itl.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.