Çırpınırken // 3.

         Pazartesi günü her zamanki gibi oğlunu annesiyle bırakan Delfin okulun yolunu tuttu. Okul sakindi. Öğrenciler daha yeni yeni geliyorlardı. Delfin hızla odasına gidip biraz oyalandı. Dersine 15 dakika vardı ama öğrencilerinin geç geleceğini biliyordu. Kendi öğrencilik yıllarını düşündü. Derin için bile hiç ders kırmamış ya da geç kalmamıştı. Derin'in görüntüsü gözünün önüne gelince kafasını sallayarak beyninden kovaladı. Ders için gerekenleri alıp saatini kontrol etti. Ders saatinin geldiğini görünce dersliğin yolunu tuttu. Hızla koridorları geçip sınıfa girdiğinde şaşırtıcı bir manzarayla karşılaştı. Tüm öğrencileri hazır bir şekilde onu bekliyordu.
"Günaydın, gençler! Bu kalabalığı neye borçluyuz?" dedi gülerek sınıfa doğru. Sınıfta kısa süreli bir kahkaha dalgası oldu.
"Madem böyle güzel bir kalabalık var. Bugünkü konu seçimimiz isabetli olmuş. Tüm muhteşemliğiyle Shakespeare..." dedi gülümseyerek. Ardından eline bir kağıt aldı ve Shakespeare'in birinci sonesini okumaya başladı.
"Artmasını isteriz en güzel varlıkların
Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla,
Bir güzel, yaşlanıp da göçünce bugün yarın
Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla;
Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin,
Kendi ateşin besler ruhunun alevini;
Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin,
Kendi düşmanın gibi, ezersin canevini.
Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün,
Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır,
Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün,
Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır.
Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak
Varlığın da mezar da güzelliği yutacak."
                   Soneyi bitirdikten sonra gözlerini sınıfa çevirdi. Herkesin bir anlığına dalgın düşünceli bakan gözleri Delfin'i mutlu etti. Anlaşılan sınıfı gerçekten de boş değildi. Öğrencileriyle gurur duydu. Sınıfa gülümseyerek konuşmaya başladı.
"Belki de bu güzel sonelerinden daha çok Shakespeare'in kendisi konuşuluyor. Zira insanlar Shakespeare öldükten 200 yıl kadar sonra onun yazdığı oyunları sorgular oldular. Herkes onun bu oyunları yazdığına inanmak konusunda tereddüde düştü. Tabii tek tartışılan konu bu değildi. İnsanlar bir yandan da 'Shakespeare kimdir?' sorusuna cevap arıyorlardı. Bu konu ile ilgili birçok isim öne sürüldü. Shakespeare'in sunulan isimlerinden örnek vermek isteyen var mı?" dedi sözlerine ara vererek. Sınıfın çekimser kaldığını görünce gülerek,
"Hadi millet! Size dün gece sevgilinizle ne yaptığınızı sormuyorum. Shakespeare'in adını soruyorum." dedi ve sınıfa rahatlamanın verdiği gülüşler yayıldı. Ardından birkaç el havaya kalktı. Delfin gururla gülümsedi.
                  Dersin sonlarına doğru bir öğrenci söz istedi. Delfin'in işaretiyle ayağa kalkan öğrenci geçen gün yanında bir kızla gelip tiyatro dersi isteyen öğrenciydi. Delfin çocuğa içten bir gülümseme gönderdi. Çocuk çekinerek,
"Gerçek anlamda hiç Shakespeare oyunu izleme fırsatım ve imkanım olmadı. Ben merak ediyorum da... acaba... şey... Kısa bir şey gösterebilir misiniz?" dedi hafifçe kızararak. Delfin öğrencisinin bu hali karşısında gülümsedi.
"Tabii ki. Bana bir dakika verin de, kendi üniversite yıllarıma gideyim." dedi gülerek. Sınıf tekrar güldü. Delfin bir an düşündü. Ardından boğazını temizledi ve role girdi. Macbeth dudaklarından döküldü.
"Er geç ölecekti kraliçe: 
Er geç söylenecekti bu söz. 
Yarın, yarından sonra bir yarın, bir yarın daha 
Sürüp gidiyor günden güne küçük adımlarla;
Geçmiş günlerimiz ise nice sersemlere ışık tutmuş
Ölüm yolunda, toz toprak olmazdan önce.
Sön, cılız kandil, sön! Hayat dediğin ne ki:
Yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede:
Bir saat boy gösterip, boyun kırıp gidecek!
Bir daha da duyulmayacak artık sesi.
Bir aptalın anlattığı bir masal bu: 
Kuru gürültüler, deli saçmalıklarıyla dolu." dedi ve ardından küçük bir sahne selamı verdi. Sınıftan bir alkış sesi yükseldi. Alkışlar dindiğinde Delfin saatine bir göz attı ve vaktin geldiğini gördü.
"Evet, millet! Bugünlük bu kadar. Bir sonraki dersimizde Shakespeare'den konuşmaya devam edeceğiz. Herkes bir sonraki derse kadar bir sone ya da oyun repliğine çalışın. Uzunluğunun bir önemi yok. Kayda değer bir şey sunmanızı istiyorum." dedi ve sınıftan küçük çaplı bir homurtu yükseldi. Duymazdan gelerek,
"Dersi Shakespeare'in bir sözüyle bitirelim o zaman. 
Kendini boşuna harcamış olur insan, 
Dilediğine erer de sevinç duymazsa. 
Yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi, 
Yıkmakla kazandığın şey kuşkulu bir mutluluksa. 
Herkes kendine iyi baksın. Seçtiğiniz sahne veya soneleri isimlerinizle bana mail atın. En fazla 3 kişilik gruplar oluşturabilirsiniz. Bir sonraki derste görüşürüz." dedi gülümseyerek. Öğrenciler aheste bir şekilde toparlanırken Delfin eşyalarını alıp odasının yolunu tuttu. Odasının kapısında bir adet Derin bulmayı beklemiyordu. Şaşkınlıkla adamın yüzüne bakıp,
"Burada ne işin var?" dedi. Adam kısa bir an süzdü kadını.
"Seninle konuşmalıyım."
"Birlikte gözükmemeliyiz sanıyordum." dedi Delfin gözlerini kısarak.
"O dün gece yaşanmadan önceydi. Bir oğlum olduğunu öğrenmeden önce... Sence onu gördükten sonra bırakmak mümkün mü? Sana da bu olmadı mı?" dedi adam bilmiş bir şekilde gülümseyip odaya girdiğinde.
"Böyle olacağını bilseydim onu hayatta doğurmazdım." dedi anlık öfkeyle.
"Sakın, Delfin sakın! Bunu kastettiğine bir an olsun inanırsam hayatına Merihsiz devam edersin." dedi kadının bileğini sıkıca kavrayarak. Kadın acıyla haykırdı. Ama Derin onu duymamış gibi daha çok sıktı.
"Bırak kolumu!" dedi Delfin acıyla haykırarak. Derin onun yaşlı gözlerine bakınca biraz olsun sakinleşti ve kadının bileğini serbest bıraktı. Delfin elini hemen çekip acıyan bileğini ovuşturdu. Moraracağını biliyordu.
"Defol!" diye bağırdı ardından.
"Oğlumuzu konuşacağız Delfin." dedi sesini sakin tutmaya çalışarak.
"Konuşacak bir şey yok. Sana ihtiyacımız yok." dedi Delfin öfkeyle Derin'e bakarak.
"Senin belki, ama Merih'in bana, bir babaya, ihtiyacı var."
"O zaman ona bir baba bulurum." demesiyle kendini bir anda odasının duvarı ile Derin'in sert göğsü arasında buldu.
"Sence karımı ve oğlumu başka bir herife bırakır mıyım?" dedi Derin iyice Delfin'in dibine girerek. Delfin cevap veremedi. Derin kendisine bu kadar yakınken sözcükleri bulmak çok zordu.
"Biliyorsun hala bana gelebilirsin. Sonuçta evliyiz."
"Hayır." dedi Delfin sonunda sesini bulduğunda fısıltıyla.
"Merih için bunu yapmalısın. Onun bir babaya ihtiyacı var İnci. Bunu sen de biliyorsun. Bir evet demene bakıyor her şey." dedi ikna edici bir sesle.
"Sana evet dediğimde ne olduğunu gördük." dedi Delfin alayla gülerek. Derin karısının yüzüne parmaklarının ucuyla tüy gibi dokunuşlar kondurdu.
"Seni üzdüm, biliyorum. Ama oğlumuz için İnci. O bizim oğlumuz. Mantıklı düşün evli olduğumuz haberi duyulduğunda insanların, basının yavrumuzda oluşturacağı travmayı düşün. Bırak sizi koruyayım, İnci." dedi neredeyse yalvararak. Böyle konuşunca kanacağını biliyordu. Her zaman böyle olmuştu. Derin onun kararsız ruh halini sezmiş gibi eğilip alnına bir öpücük kondurdu. Delfin iç çekti.
"Ben... Bu kolaylıkla verebileceğim bir karar değil. Sürekli kavga eden bir aile onu daha da yıpratabilir. Bana biraz zaman ver." dedi pes ederek. Derin galibiyetin verdiği rahatlamayla gülümsedi.
"Sana çarşambaya kadar zaman veriyorum. Cuma gecesi haber yayınlanacak. O zamana kadar bir plan kurmamız gerek." dedi ve göz kırpıp çıktı. Delfin bir anda yere bıraktı kendini. Titrek nefesler çekti içine. Bütün vücudu titriyordu. Elleriyle yüzünü kapadı ve uzun zamandır tuttuğu yaşların akmasına izin verdi. Onunla tekrar birlikte olmak mı?! Bu Delfin için hem rüyaydı hem de bir kabus. Delfin onun yanına gitse bile rahat nefes alamayacağını biliyordu. Ama oğlu için... Aniden çalan telefonla irkildi. Hızla çantasından çıkardı. Arayan annesiydi. 
"Anne, ne oldu? Bir sorun mu var?" dedi endişeyle. Annesi hiç okuldayken onu aramazdı.
"Süt almak için 5 dakikalığına yalnız bıraktım. Ağaca tırmanmış, döndüğümde yerdeydi..." Annesi konuşmaya devam ediyordu ama duymuyordu Delfin. Hızla odadan çantasını alıp çıktı. Otoparka indiğinde Derin de arabasına yeni binmişti. Önünden hızlı bir şekilde geçen solgun Delfin'i görünce hemen inip kolunu kavradı.
"İnci, neler oluyor?" dedi hafif endişeli bir sesle. Delfin ise hıçkırıkları arasında,
"Merih... Ağaç... Annem... Hastane..." dedi zorlukla. Derin hemen durumu kavrayıp onları ilgiyle ve merakla izleyen bakışların eşliğinde Delfin'i arabasına bindirdi.
"Hangi hastane?" diye sorduğunda boş bir suratla karşılaştı. Delfin'in elinde sıkı sıkı tuttuğu telefonu aldı ve Türkan Hanım'ı aradı. Türkan Hanım Derin'in sesini duyunca şaşırsa da hastanenin adını söyledi.
                 Hastaneye vardıklarında Delfin hala kendine gelmemişti. Derin onu koltuğunun altına kıstırıp hastaneye sürükledi. Merih küçük bir odada anneannesini, doktorunu ve hemşireyi delirtmekle meşguldü. Ama kapıdan giren annesini görünce hemen uslu çocuk haline büründü. Delfin onun gülen yüzünü ve sadece basit bir sargıyla sarılmış kolunu görünce biraz olsun rahatlayıp Derin'in kolları arasından çıkıp oğluna koştu.
"Seni afacan seni! Senin yüzünden annen kalp krizi geçiriyordu. Sense burada doktorlarla eğlence peşinde!" dedi yalandan kızarak. Oğlunun yüzü endişeyle çatıldı.
"Annecim iyi misin? Ben kalkayım sen yat. Ben iyiyim valla bak!" deyip yataktan kalkmaya yeltendi ama annesi oğlunu durdurup geri yatırdı gülerek.
"Oh olsun! Nasılmış anneyi korkutmak?! Anne de seni böyle korkutur işte!" Oğlu dudaklarını bükerek kaşlarını çattı. Ellerini göğsünde bağlayıp annesine arkasını döndü. Oğlunun bu haline gülerek kucağına alıp onun itirazlarına rağmen öpmeye başladı. O sırada doktor Derin'e dönüp kısık sesle Merih'in sağlık durumu hakkında bilgi veriyordu. Doktor Derin'i tanımamıştı ama hemşirenin tanıdığı kocaman açtığı gözlerinden belli oluyordu. Delfin oğlunun durumunu öğrenmek istiyordu ama üstünde Merih varken bu çok zordu. Doktor konuşurken Delfin de oğlunu dinliyordu. Oğlu annesine sarılı kolunu gösterip heyecanla yaptıklarını anlatıyordu.
"Ağaçta biy kedi vaydı anne, hem de yavyu. Bıyakşa mıydım öyle?! Ya anneşi üzüldüyse yavyuşu kayboldu diye?!" dedi oğlu dudak büzerek. Delfin şefkatle oğluna baktı. Sonra hızla göğsüne çekip öptü. Birazcık geri çekildiğinde,
"Aferin benim aslan oğluma! Ama ya sana bir şey olsaydı, ben ne yapardım, yavyum?" dedi yaşlı gözlerle oğluna bakarak. Merih annesini üzgün görünce dayanamadı. Küçük elleriyle annesinin yüzünü tutup yanaklarına sulu öpücükler kondurdu.
"Ösüy dileyim, annecim." dedi dudaklarını bükerek. 
"Doktor gidebileceğimizi söyledi." dedi Derin sohbetlerini bölerek. Merih ise Derin'i daha yeni görmüştü. Şaşkın ve merak dolu gözlerle baktı adama. Delfin oğlunu kucaklayacakken Derin kolunu tutup engelledi.
"Ben onu taşırım." dedi Delfin'in gözlerinin içine bakarak. Delfin itiraz edecekken,
"Lütfen bunu bana çok görme." dedi. Gözlerindeki yakarıya tepkisiz kalamadı Delfin. Kafasını sallayıp geri çekildi. Derin Merih'i omuzlarına oturttu. Bir anda yükseğe çıkan Merih'in gözleri ve ağzı şaşkınlıkla kocaman açıldı. Ardından mutlulukla bir çığlık attı ve eğilip Derin'in kafasına bir öpücük kondurdu. Derin bir an olduğu yerde şaşkınlıkla çakılı kaldı. Delfin onun bu hali karşısında kendini tutamayıp güldü. Derin şaşkın bakışlarını bu sefer Delfin'e çevirdi. Bir anlığına odağını kaybetmiş bir şekilde baktı Delfin'e. Delfin hemen yüzünü toparladı. Delfin'in kendini toplamasıyla Derin de tekrar dünyaya döndü. Türkan Hanım ise bu üçlüyü uzaktan gülümseyerek izliyordu. Her şey yoluna girecek, dedi kendi kendine. Her şey yoluna girecek...
                       Derin onları kendi evine götürdü. Türkan Hanım ise bu üçlüye katılmak yerine evine gitmeyi tercih etti. Eve girdiklerinde Merih çoktan annesinin kollarında uyuyakalmıştı bile. Derin onu karısının kolları arasından alıp kendi yatağına yatırdıktan sonra geri geldi. İkili bir süre sessizce oturdular. Sonradan Delfin'in aklına okuldan apar topar çıktığı için kimseye haber vermediği geldi. Telefonunu çıkarıp hemen sekreterliği ardından da hem eskiden üniversiteden arkadaşı hem de meslektaşı olan Leyla'yı aradı. Kısaca durumu anlattı. Leyla geçmiş olsun dileğiyle ve onun derslerine gireceğini söyleyerek telefonu kapadı. Delfin rahatlamayla bir nefes verdi.
"Daha rahatsın, sanırım." dedi Derin onun bu rahatını bölerek. Delfin bir şey demeden kafasını salladı.
"Peki, yarın ne yapacaksın?" dedi Derin merakla.
"Yarın dersim yok. Evde olacağım." dedi düz bir sesle. Derin bir an kararsızlık ve endişe ile Delfin'e baktı.
"Peki... Ben de bir süreliğine size uğrayabilir miyim? Bilirsin, Merih'i görmek için." dedi yalvaran bir gülümsemeyle. Delfin her ne kadar bunu istemese de Merih'i bu zamana kadar sakladığı için suçluydu. Bu yüzden başını salladı.
"Gelip görebilirsin, bir sorun olmaz." dedi omuz silkerek. Derin ona kocaman bir gülümseme gönderdi ve Delfin bir anlığına nerede olduğunu unuttu. Onu ne kadar sevdiğini unutmuştu Delfin. Ama şimdi Derin'in bir gülüşü yetmişti. Delfin onun etkisinden çıkmaya çalışıyordu ama bu gece karabasanla mücadele etmekle aynı şeydi. Delfin hem bu durumundan korkuyor hem de uzun bir zaman sonra ilk defa yaşadığını hissediyordu. Derin Delfin'in bu kaybolmuş halinden yararlanarak kadına yaklaştı. Elini kadının yanağına yerleştirdi. Delfin bir anda irkilip büyülü havadan kurtuldu. Hızla geri çekildi.
"Bana sakın dokunma!" dedi öfkeyle.
"Şu pençelerini birazcık geri çeksen, mutlu olabiliriz." Kadının açtığı arayı kapattı.
"Bunu istemiyorum." dedi yakınlığın verdiği gerginlikle sesi titreyerek.
"Neden bu dediğine inanmıyorum?" dedi dudaklarına eğilerek. Derin Delfin'i öpmek üzereyken,
"Sen anneme ne yapıyorsun?" dedi Merih uyku mahmuru bir sesle ve çatık kaşlarla. Delfin bu kadar şok içinde olmasaydı oğlunun bu haline kahkahalarla gülerdi. Derin ise dudaklarını pas geçip Delfin'in kulağına eğildi.
"Kurtarıcın geldi ama bir daha ki sefere bu kadar şanslı olamayacaksın." dedi seksi bir tonlamayla. 
"Bir daha ki sefer diye bir şey olmayacak." dedi öfkeli bir fısıltıyla. Derin duymazdan gelip oğlunun yanına gitti. Hızla kucağına alıp havaya kaldırırken,
"Sen anneni mi kıskanıyorsun, küçük adam?" demiş gülerek. Merih bir anda kucağa alınmasıyla anlık bir şok yaşasa da hemen kendini toplayıp,
"Ben küçük adam falan değilim bikerem! Aslanım! Dayım hep bana 'Aslanım' der, aslanım ben! Hem kıskanmak ne demek?" dedi kaşlarını çatarak.
"Ooo! Seninle çok işimiz var, oğlum! Kıskanmak ne demek nasıl bilmezsin sen?!" Delfin Derin'in 'oğlum' sözüyle buz kesse de renk vermedi.
"Anne!" dedi kendisiyle dalga geçildiğini anlayan akıllı oğlu. Merih kollarını annesine doğru uzatmış, yaş dolu gözlerle annesine bakıyordu. Delfin sonunda kendine gelerek oturduğu koltuktan kalkıp hızla oğlunun yanına gitti ve Derin'in kollarından kurtardı.
"Gururlu oğlum, benim!" dedi kafasına bir öpücük kondururken.
"Annesinin oğlu..." dedi fısıltıyla. Delfin duysa da renk vermedi.
Şarkı: Gece_ Hepsi Bu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.