Çırpınırken // 1.

Ocak 2016
"I'm so sorry, Anne but I want to go back Turkey.*" dedi kadın özür diler bir tonla.
"Alright, Delfin. I can't force you. Please, kiss your son for me**" dedi Anne Cattaneo yenilgiyle omuzları çökerken. Delfin kadına şefkatli bir gülümseme gönderdi. Ardından kendini Julliard'ın*** dışına attı. Tam tamına 6 senesini vermişti Julliard'a. Sahne kokan 6 yıl... Derin bir nefes aldı. Ve artık dönmeliydi. Türkiye'ye... İstanbul'a... Evine...
                          Delfin'in gözleri havaalanındaki yüzlerin arasında gezindi. Sonra sıkılgan bir tavırla duvara yaslanmış abisini, Görkem'i, gördü. Yanındaki biricik oğlu Merih huzursuzca kıpırdandı. Dayısını o da görmüştü ve yanına gitmek istiyordu. Sonunda pes ederek oğlunu serbest bıraktı. Merih,
"Dayııııı!" diye haykırarak koştu. Abisi şaşkın bakışlarını gelen sese çevirdi. Merih'i görünce sıkıntılı ifadesi kaybolup yerini sıcak bir gülümsemeye bıraktı. Kollarını iki yana açarak ona koşan Merih'i kucaklayıp havaya kaldırdı. 
"Aslanım benim! Dayısının aslanı!" dedi bağırarak. Çevredekiler onlara şaşkın gülümsemelerle bakıyordu. Delfin onların bu haline gülüp oğluna göre gayet aheste adımlarla abisinin yanın gitti. Görkem Merih'i bir kolu ile taşırken diğer koluyla kardeşini kucakladı.
"Hava biraz bozuktu ama uçakla rahat geldiniz umarım?" dedi hafif endişeli bir sesle. Delfin'in uçaktan korktuğunu biliyordu. Delfin'in uçak deyince biraz rengi atsa da abisine gülümseyerek baktı.
"Yok, hiç sarsılmadan geldik. Gerçi Merih sağ olsun, uçakta olduğumu hiç anlamadım. Yerinde durmadı bir türlü." dedi gülerek. Görkem bir kahkaha attı. Sonra kardeşinin bavullarını aldı. Merih kucağında huzursuzlanınca kucağından indirdi.
"Ah eşek sıpası! Yerinde duramadın yine değil mi?!" dedi gülerek. Merih kaşlarını çatıp,
"Ben eşek şıpaşı deyilim bikerem. Ben aşlanım be!" dedi göğsüne vurarak.
"He heyt be!" dedi Görkem de bağırarak. Delfin kahkahasına hakim olamadı. Sonrasında elini Merih'e uzattı.
"Kalabalık yerlerde birbirimizin elini tutuyoruz değil mi anneciğim?" dedi gülümseyerek. Hemen annesinin yanına gelip elini tuttu Merih. Üçlü gülümseyerek dışarı, İstanbul'un yağmurlu ve soğuk havasına, çıktılar. Arabanın olduğu yere koşturdular. Merih ve Delfin hemen arabaya bindi. Görkem ise hızla iki bavulu bagaja koyup arabaya bindi. Arabayı çalıştırıp hızla yola çıktı ve evin yolunu tuttu.
                     Ailesi Delfin'i coşkuyla karşıladı her zamanki gibi ama bu sefer coşku daha fazlaydı çünkü Delfin bir daha Amerika'ya dönmeyecekti. Bu ailede büyük bir coşkuyla karşılanmıştı. Bu coşkunun sebebi hem Delfin'di hem de ailenin tek torunu olan Merih. Delfin, Merih'in kendisinden daha çok özlendiğini biliyordu. Son beş yıldır kendisinin pabucu dama atılmış, Merih Bey'imiz baş tacı olmuştu. Arada bu durum onu biraz kıskandırsa da ailesinin Merih'e olan sevgisi kendisinin 7 yıl önce yaptığı hatasını unutturuyordu. Delfin hızla kafasını iki yana sallayarak geçmişi beyninin gerisine, o ve onunla geçirdiği zamanları kapattığı sandığa, gönderdi.
                    Ailesinin yanından sonunda ayrılıp kendi evine geçen Delfin sonunda derin bir nefes aldı. Annesi her ne kadar kalmasını istese de Delfin bir kere alışmıştı oğluyla yalnız kalmaya. Ayrıca annesinin oğlunun babası hakkındaki nutuklarını dinlemek istemiyordu. Merih'in haykırışıyla bir anda bulunduğu ana dönerek ayağa fırladı. Merih koşarken bacağını sivri sehpaya vurmuştu. Zıpır çocuk, her zamanki gibi yine yerinde duramamıştı. Oturduğu koltuktan hızla fırlayan Delfin hemen ağlayan oğlunun yanına koştu.
"Ne oldu annecim?" dedi tatlı bir sesle.
"Bu seppa bana çayptı." dedi tatlı bebekçesiyle. Ne zaman ağlasa ya da şımarsa konuşması hemen bebekçeye dönüyordu. Delfin dudaklarını birbirine bastırıp gülüşünü tuttu. 
"Bak sen şu terbiyesiz sehpaya! Nasıl benim aslan oğluma çarpar ya?!" diye bağırdı sehpaya dönüp. Merih ise annesinin 'seppa'yı azarlamasından dolayı mutlu bir şekilde gözlerini kuruladı. Ardından bir anda konuyu değiştirerek, 
"Anne, çikolata almaya gidebilir miyiz?" dedi çok düzgün bir şekilde. Konu istediği bir şeyse oldukça düzgün konuşurdu.
"Evde bir sürü çikolata var yavrum. İstediğini yiyebilirsin."
"Benim sevdiğimden yok. Lütfen annecim, gidebilir miyiz?" dedi dudak bükerek. Islak kirpikleriyle kendisine bakarken hayır demek çok zordu.
"Peki, gidelim bakalım küçük afacan." dedi Delfin yerden kalkarak. Merih de zıplayarak kalktı. İkisi de montlarını giydiler. Ocak ayı için bile hava çok soğuktu. Delfin Merih'in örme şapkasını başına geçirip kulaklarını kapattı. Ardından oğlunun elini tuttu. Cüzdanını, telefonunu ve evin anahtarını alıp cebine attı ve oğluyla birlikte dışarı çıktı. Oğlu gayet sakin bir şekilde yanında yürüyordu. Delfin, kendi istediği olana kadar oğlunun uslu çocuk rolü yapacağını biliyordu. Oğlu da babası gibi iyi bir oyuncuydu.
                       Marketten içeri girmeleriyle yüzlerini okşayan sıcak hava ikisini de gülümsetti. Oğlunun çekiştirmesiyle hızla çikolataların olduğu yere ilerlediler. Merih'in çok sevdiği çikolatalardan 3 paket aldıktan sonra kasaya yönelmişlerdi ki Delfin kasada ödeme için bekleyen adamı gözlerindeki güneş gözlüklerine ve kafasındaki kaskete rağmen tanıdı. Tanımanın verdiği korkuyla olduğu yere çakıldı. Onu çekiştiren Merih,
"Hadi anne! Parasını ödeyelim de ben de hemen çikolatalarımı yiyebileyim." dedi ısrarcı bir sesle. Şaşkınlığını ve hüznünü oğluna yansıtmak istemeyen Delfin oğluna gülüp,
"Anneye çikolata yok mu?" dedi. Merih'in gözleri parladı. 
"Sen de benimle çikolata mı yiyeceksin?" dedi çocuksu kahkahasıyla. Onu hızla çikolata reyonuna geri götüren Delfin kasadaki adamın onlara doğru dönen bakışlarından son anda kurtulmuştu.
"Söyle bakalım, tavsiyen nedir?" dedi oğluna Delfin tehlikeyi atlatmanın verdiği rahatlamayla gülümseyerek.
"Bence bundan almalışın çünkü, bu çilekli ve şen çileği çok şeviyoyşun." dedi oğlu şımarıkça. Anlaşılan annesiyle çikolata yiyecek olmak Merih Bey'in çok hoşuna gitmişti. Çikolatayı alıp kasaya döndüklerinde neyse ki adam gitmişti. Delfin rahat bir nefes alarak çikolataların parasını ödedi ve dışarı çıktılar. Oğluyla bir yandan hoplayıp zıplayarak bir yandan da aldıkları çikolataları yiyerek evlerine yürüdüler. 
                     Delfin derin bir 'oh' çekti. Sonunda dersi bitirmişti. Ve de bugünkü okul gününü de bitirmişti. Öğrenciler ona selam vererek sınıftan çıktılar. En son bir kız bir erkek iki genç ona yaklaştılar. Gülümseyerek öğrencilerine baktı.
"Evet, gençler, sorunuz mu var?"
"Hocam, gerçekten de Julliard'dan mı geliyorsunuz?" dedi kız utangaç bir sesle. Delfin gülümseyerek başını sallayıp onayladı.
"Bize oyunculuk konusunda yardım edebilir misiniz?" dedi erkek heyecanlı bir sesle.
"Çocuklar benim uzmanlığım Tiyatro Tarihi üstüne, size nasıl yardımcı olabilirim?" 
"Hocam, lütfen! Eğitiminiz sırasında öğrendikleriniz bile bizim için altın değerinde. Julliard bizim hayalimiz." dedi kız çocuğa aşkla bakarak. Delfin içinden alayla 'Gerçekten mi?!' dedi. Sonra kendine kızdı. Her erkek o değildi sonuçta. 
"Bana düşünmek için zaman verin. Hiç olmazsa küçük tüyolar verebilirim ama düşünmem lazım." dedi Delfin öğrencilerine gülümseyerek. İkisi de kocaman gülümseyip teşekkür ederek sınıftan çıktılar. Delfin de çantasını alıp sınıftan çıktı. 
                      Otoparka yürürken aklında hala çocukla kız vardı. Onlara nasıl yardım edebileceğini düşünüyordu. Bu yüzden ne kendi Audi A3'nün yanındaki şık spor arabayı ne de arabaya yaslanmış olan yakışıklı adamı farketti. Ama okulun bahçesindeki öğrenciler Delfin'i izleyen yakışıklı ötesi adamdan gözlerini ayıramıyorlardı. Bunun bir sebebi de adamın ünlü oyuncu Derin Uçar olması da olabilirdi tabii ki. Ama Delfin hala dalgın haliyle adamı farkedememişti. Sonunda yanından geçen iki kızın heyecanlı heyecanlı konuşmasıyla suratına bir kova buzlu su yemiş gibi oldu.
"Derin Uçar bizim okulda inanamıyorum, kızım!" Derin Uçar... Derin Uçar! DERİN UÇAR! Beyninde yükselerek yankılandı adamın adı. Delfin kafasını kaldırıp karşısındaki adamın temkinli bakışlarıyla karşılaştı. Bir hafta... Sadece bir hafta sürmüştü. İstanbul'a dönüşünün üstünden bir hafta geçmişti ve adam şimdi tam karşısındaydı. Delfin anlık şoku atlatıp arabasına ilerledi ama kolunu sıkıca tutan bir elle olduğu yere çakılı kaldı. Öfkeli bakışlarını adama çevirip,
"Bırak kolumu!" diye öfkeyle sıkılı dişlerinin arasından tısladı. Adam onu hiç duymamış gibi gayet sakin bir sesle,
"Konuşmamız gerek." dedi sadece. İkisi de kendilerini izleyen kalabalıktan bihaberdiler. Delfin sinirli bir kahkaha attı.
"Konuşmamız mı gerek?! Konuşmamız gerek öyle mi?! Şu an benimle dala geçiyorsun değil mi?" dedi kadın alaylı bir sesle. Adam soğuk bakışlarını kadından çekmedi. Önceden de böyle yapardı. Sadece Delfin'e öylece bakardı. Delfin de sonunda dayanamayıp onun dediğini yapardı. Ama bu sefer Delfin dirençliydi. Artık adam onu o buz bakışlarıyla dediğini yaptıramayacaktı.
"Tekrar ediyorum, bırak kolumu!" dedi daha sakin bir sesle. Adam tepki vermedi. Onun tepkisizliğine dayanamayan Delfin kolunu hızla çekerek adamın kıskacından kurtardı. Canı acımıştı ama o kazanmıştı. Adama bakmadan arabasına bindi ve adamın önünden hızla geçerken adamın gözlerindeki buz bakışların yerini alan öfkeyi görmek Delfin'e büyük bir zevk verdi.
                    Eve döndüğünde onu bir haftadır alıştığı kaos bekliyordu. Onsuz kalmaya alışık olmayan Merih yine ortalığı savaş alanına çevirip annesini delirtmişti. Delfin sıkıntıyla iç çekti. Kapıdaki annesini farkeden Merih elindeki vazoyu sakince aldığı yere koyup annesine koştu. Delfin kollarını açıp ona sarıldı. Ardından kucağına aldı.
"Bu evin hali ne böyle, Merih Bey?!" dedi hafif sinirli bir tonla.
"Şen gelmeyince ben de şiniylendim. Ama şimdi şen geldin ya ben hey yeyi toplayım, annecim." dedi Merih tatlı bir sesle. Delfin elinde olmadan güldü. Oğlunun kendisini görünce yırtıcı aslandan uysal bir kediye dönüşmesi onu çok güldürüyordu.
"O zaman sen ortalığı topla, ben de anneanne ile konuşayım. Sonra birlikte çilekli süt içeriz, olur mu yavrum?" dedi oğlunun yanağına sulu bir öpücük kondurarak. Oğlu ellerini mutlulukla çırpıp hızla annesinin kollarından çıkarak odasını toplamaya koştu. Delfin yine onun arkasından güldü ve annesinin yanına gidip sarıldı. Ardından da kocaman sulu öpücükler bıraktı yanaklarına.
"Türkan Sultan, hayırdır sesin çıkmıyor? Afacanımız yordu mu seni?" dedi gülerek. Annesi de güldü.
"Ay, sorma kızım! Başlarda gayet güzeldi. Uslu uslu kahvaltısını etti. Oyuncaklarıyla oynadı. Çizgi filmini izledi. Yemeğini yedi. Ama şu son iki saat resmen canavar gibiydi. Odalara saldırdı. Yatakları dağıttı. Oradan oraya koşup ağlamaya başladı." dedi annesi yorgun bir sesle. Delfin gülümsedi. 
"Bu kadar ayrı kalmaya alışık değil. Ben bugün onunla konuşurum. Bir daha da anneannesini üzmez. Zaten haftaya da kreşi başlıyor. Orada da akranlarıyla oynar eğlenirken zamanın nasıl geçtiğini anlamaz. Böylece alışmış olur." dedi annesinin kolunu sıvazlarken. İçeriden Merih kendisine seslenince muhabbetlerine ara verdiler. Delfin oğlunun yatak odasına gitti. Merih topladığı odasını büyük bir gururla gösterdi. Oğlunu gülerek alkışladı Delfin. Oğlu oyuncaklarının hepsini oyuncak sandığına koymuş ve yatağının örtüsünü oldukça buruşuk bir şekilde olsa da sermişti. Delfin yatağa yaklaşıp örtünün uçlarından çekiştirerek buruşukluğu giderdi. Oğlunun gömleğine asılmasıyla doğrulup odadan çıktı. Annesinin paltosunu giydiğini görünce şaşırdı Delfin. 
"Gidiyor musun anne?" dedi şaşkınlıkla.
"Eee... Baban birazdan öbür Türkan'ı bırakıp eve gelir. Abin de birazdan işten çıkar. Başlarlar açız da açız demeye." dedi gülerek. Türkan Hanım'ın 'Öbür Türkan'dan kastı babasının uzun zamandır tamiriyle uğraştığı teknesiydi. Babası o tekneyi çok severdi. En sevdiği uğraşıydı tekneyle ilgilenmek. 
"Peki anne, sen öyle diyorsan tamam. Abimle babamı öp benim için, selam da söyle." dedi Delfin annesine dış kapının önüne geldiklerinde. Annesi kafasını sallayıp eğildi ve Merih'i öptü. Merih de anneannesine sıkıca sarıldı.
"Yarın cumartesi. Abin de baban da evde, kahvaltıya gelin. Hatta haftasonu da bizde kalın." dedi annesi Merih'den ayrılırken.
"Olur anne, geliriz ama kalmasak daha iyi." dedi Delfin annesine gülümseyerek. Annesinin bir anlığına yüzü düşse de onlara mutlulukla gülümseyip el salladı ve bahçeyi hızla geçip demir kapıyı açarak yola çıktı.
"Anne şimdi çilekli sütlerimizi içebilir miyiz?" dedi oğlu sabırsızlıkla giden anneannesinin ardından.
"Tabii ki benim birtanecik aşkım. Hadi gidip sütlerimizi içelim." dedi gülerek kapıyı kapatırken. Mutfağa doğru ilerlediler.
                   Delfin sonunda Merih'i uyutmayı başardığında saat 22.30'du. Amerika'dayken saat 22.00'de hemen uyuyan çocuk daha yeni ortama alışamadığı için uyuyamamıştı bir türlü. Baş ucundaki mavi balıklı gece lambasını yakınca oda bir anda akvaryuma dönüverdi. Merih tam bir deniz aşığıydı. Delfin oğlunun huzurla uyuyan yüzüne bakıp gülümsedi ve kapıyı hafif aralık bırakarak odadan çıkıp aşağıya, salona, indi. Bir süre sessizce boş boş oturup gün içinde yaşadıklarını düşündü. Uzun bir aradan sonra Derin'i canlı kanlı karşısında görmek Delfin'i sarsmıştı. Bu sebeple kendine bir gün izin verdi. Zaten ertesi gün cumartesiydi. Bu yüzden mutfağa gidip en sevdiği şarabını çıkardı. Chateau Mouton Rothschild 1982 ... Şarabı dikkatlice açıp kadehine doldurdu. Normalde doğum gününe saklıyordu ama bu gece bu içkiyi hak etmişti. Şişeyi de alıp salona geri döndü. Tam oturmuş ve şarabından bir yudum almıştı ki önce Darcy'nin havlayışı ve hemen arkasından çalan kapı ziliyle oturduğu yerden sıçrayarak kalktı. Gecenin bu saatinde kim olabilirdi ki? Kapıya doğru gitti.
"Kim o?" diye seslendi tedirgin bir şekilde. 
"Benim Delfin, aç kapıyı." dedi kapalı kapının boğuklaştırdığı tanıdık bir ses sıkıntıyla.
"Hayır!" dedi Delfin kararlı bir sesle. Onu bir daha evine almayacaktı.
"Sadece konuşmak istiyorum, Delfin. Bu önemli bir konu, yoksa seni rahatsız etmezdim."
"Hayır dedim Derin. Git buradan!" dedi kadın öfkeyle. Ama adam inatçı ve gitmeme konusunda kararlıydı. 
"Yapma Delfin, lütfen. Sadece konuşup gideceğim." dedi oldukça ikna edici bir sesle. Delfin yine de direndi. Adam sonunda onun inadına dayanamayıp,
"Basın seni öğrendi, Delfin." dedi pes ederek. Kapı aniden açıldı.
"Ne dedin sen?!" dedi Delfin şaşkınlıkla. Adam kapının sonunda açılmasından memnun bir şekilde kadına döndü ve nefesi boğazında takılı kaldı. Kadın, içindeki etek uçları dantellerle süslenmiş ince geceliğin üstüne saten bir sabahlık geçirmişti. Koyu kahve saçları açık bir şekilde yüzünü çevreliyordu. Makyajsız sade yüzüyle peri kızına benziyordu. Kadınsa adamın düşüncelerinden ve kendini süzdüğünden habersiz bir cevap bekliyordu. Adam kendini toplayıp,
"İçeri gelebilir miyim? Evinin önünde görüntülenip daha fazla malzeme vermek istemiyorum." dedi hislerini gizleyen soğuk bir sesle. Delfin hemen kapının önünden çekildi ve adam içeri adımını attı. Tam ayakkabılarıyla salona geçecekti ki adamı durdurdu Delfin. Adam anlamayan bakışlarını Delfin'e çevirdi. Delfin bir şey demeden ayakkabılarını işaret etti. Derin gülümseyerek ayakkabılarını çıkarttı ve kapının kenarındaki terlikleri giydi. Salona  girdiğinde koltuğun yanındaki sehpanın üzerindeki şarap kadehini düşünceli bakışlarla süzdü adam. Sonrasında kadına dönüp, 
"Bir kadeh de ben isteyebilir miyim?" dedi çocuksu bir sırıtışla. Delfin onun bir anlığına nasıl da oğlunu andırdığını düşündü. Ardından bu düşünceyi kafasından hızla attı ve mutfağa yöneldi. Kendisininkinin aynısı bir kadehle geri geldi. Kadehi adama uzattı. Adam kadehi kavrarken elleri birbirine değdi. Kadın adamın temasıyla oluşan bedenindeki elektriklenmeyi görmezden geldi. Şişeyi alıp adamın kadehini doldurdu. Adam şaraptan bir yudum alıp keyifle gözlerini kapattı. Rothschild sadece Delfin'in değil, aynı zamanda Derin'in de en sevdiği şaraptı.
"Artık kapıda söylediğin şeyi açıklayacak mısın?" dedi Delfin hafif bir sinirle. Adam gözlerini açıp Delfin'e çevirdi. Kadın karşısında böyle baştan çıkarıcı bir şekilde otururken Derin için konuşmak çok zordu.
"Basına evli olduğum haberi sızmış. Menajerim haberin yayınını en azından bir hafta sonraya kadar erteletebildi ama en fazla o kadar."
"Evli olduğum dedin, bunun benimle bir ilgisi yok o zaman."
"Evli olduğumu öğrendiklerine göre kiminle evli olduğumu öğrenmeleri de fazla zaman almaz." dedi adam bakışlarını kadehine indirerek.
"Ve sen de bana bu haberi vermek için gündüz vakti insanlarla dolu üniversitenin bahçesini seçtin, öyle mi?'" dedi kadın alaylı bir sinirle.
"Haberi sabah duydum ve çoktan sana ulaştılar sandım. O yüzden hemen okula geldim."
"Okulumu nereden biliyorsun?" dedi kadın şüpheyle.
"Sen Mimar Sinan'dan başka yerde çalışmazsın." dedi adam gülerek.
"Boş salladın dolu tuttu yani." dedi kadın hala şüpheyle bakıyordu adama.
"Hayır, Delfin tahmin ettim. Ardından da kontrol ettirdim." dedi adam bezgin bir sesle. 
"Peki, evimi nereden buldun?"
"Takip ettim." dedi adam omuz silkerek. Bundan hiç de utanmış gibi durmuyordu. Kadın kendini tutamayıp alayla güldü.
"Bu kadar utanmış gözükme Derin. Yoksa seni edepli bir adam olarak düşünmeye başlayabilirim." Derin kadının alaylı sözlerine güldü.
"Sadece karımı takip ettim. Bunda utanmaya sebep olacak bir şey göremiyorum." dedi adam kurnaz bir sırıtışla. Şarabın verdiği cesaretle Delfin adama doğru eğilip,
"Eski karım demek istedin herhalde." dedi fısıltıyla. Derin kafasını ona doğru çevirip iyice yaklaştı. Dudaklarının arasında birkaç santim vardı. 
"Hayır, karım demek istedim. Hala yüzüğümü takıyorsun. Ve biz hala evliyiz, İnci Delfin Uçar." dedi sakin bir sesle. Ardından adamın bakışları karısının şarapla nemlenmiş dolgun dudaklarına kaydı. Adam biraz daha yaklaşarak birbirlerinin nefeslerini soluyacak kadar yakınına geldi kadının. Kadının yüzüne yerleşen endişeli bakışın ardından adamın yüzüne kurnaz bir sırıtış yerleşti.

"Yüzük sadece leş kargalarından korunmak için." dedi Delfin hızla geri çekilerek. Adamın kendisini öpeceğini sanıp korkmuştu.
"Korkmana gerek yok. Buraya sadece konuşmaya geldiğimi söyledim." dedi Derin her zamanki gibi Delfin'in düşüncelerini okuyarak.
"Senden korkmuyorum." dedi Delfin cesur bir şekilde yalan söyleyerek. "Bana yapabileceğin en büyük kötülüğü zaten yaptığın için bundan sonra yapabileceğin hiçbir şey beni daha fazla yaralayamaz. Öncekinin acısını hafifletir o kadar." dedi acı bir gülümsemeyle Delfin. Derin bakışlarını yere dikti ve sustu. Delfin içinden 'Diyecek lafın yok tabii.' dedi. Aralarındaki gergin sessizliğe sonunda dayanamayan Delfin,
"Sonuç olarak, ne yapmam gerekiyor, Derin?" dedi bezgin bir sesle. Derin kafasını kaldırdı. Üzgün gözlerle baktı Delfin'e.
"Sen gelen hiçbir gazeteciye, muhabire yani hiç kimseye bir açıklama yapma. Ben elimden geldiğince üstünü kapatmaya çalışacağım ama sen yine de hazırlıklı ol."
"Neye hazırlıklı olayım?"
"İlgiye Delfin, ilgiye hazırlıklı ol. Çünkü bir anda üstüne inecekler. Aç kurtlar gibi üşüşecekler başına. Yapabileceğin tek savunma tepkisiz kalmak. Sonunda bıkacaklardır yani öyle umuyorum." dedi özür dileyen bir gülümsemeyle. Delfin sıkıntıyla bir nefes üfledi. Derin onun huzursuzlandığını biliyordu. Hiçbir zaman fazla ilgiden hoşlanmamıştı. Sakin ve huzurlu bir hayatı severdi Delfin. Derin bunu çok iyi biliyordu.
"Merak etme, seni üzmelerine asla izin vermem." dedi ciddi bir sesle. Delfin acıyla gülümsedi.
"Hiçbir zaman kendinden başka kimsenin üzmesine izin vermedin zaten." dedi dalgın bir şekilde. Elleri istemsizce karnına gitti. Derin'in yüzü acıyla kasıldı ama Delfin bunu göremedi. Derin acıyla yutkunup gözlerini yumdu. Elleriyle gözlerini kapattı. Aralarında tekrar sessizlik oldu. Delfin kendini toparlayıp,
"Söyleyeceğin başka bir şey yoksa, uyumak istiyorum. Yarın erken kalkacağım." dedi adamın elleriyle kapalı yüzüne bakıp.
"Yalanın bu kadarı, Delfin. Yarın cumartesi." dedi adam alayla ellerini yüzünden çekerken.
"Yarın anneme kahvaltıya gideceğim. Bizimkiler erken kahvaltı ettikleri için evden erken çıkmam lazım. Sana yalan falan söylediğim yok." dedi Delfin sinirle. Delfin adamın bir an önce, Merih uyanmadan, gitmesini istiyordu. Adam kadehte kalan şarabını da yudumlayıp ayağa kalktı. Kapıya doğru giderken kadından peşinden geliyordu. Kapının önüne geldiklerinde adam kadına döndü.
"Özür dilerim Delfin. Bilmeni istediğim, tek acı çeken sen değilsin. O gün ben de bir evlat kaybettim." dedi hüzünlü bir şekilde. Delfin adamın acı dolu yüzüne baktı. Bir an erir gibi olsa da kendine hakim oldu ve sessiz kaldı. Adam üzüntüyle iç çekip başını kapıya çevirdi ve dışarı çıktı.
"Her şeye rağmen numaramı bırakıyorum. Bir sorun olursa arayabilirsin." dedi ve kartı ayakkabı dolabının üstüne bıraktı. Ardından Delfin'e dönüp,
"İyi geceler, İnci." dedi Derin fısıltıyla. Delfin'in ilk adı İnci'ydi ama bu adı kimse kullanmazdı Derin hariç.
"İyi geceler, Derin." dedi Delfin hafif titrek bir sesle. Derin'in yüzüne bir gülümseme yayıldı. Ardından arkasını dönüp gitti.
                   Delfin, Derin gittikten sonra iki bardak daha şarap içti. Ardından oğlunu kontrol etti. Sonunda odasına gittiğinde yorgunluktan ölmek üzereydi. Sabahlığını pufun üstüne bırakıp yatağa girdi ve sırtüstü yattı. Gün boyu onunla savaşan geçmiş Delfin'in yenilgiye uğramış ruh halinden yararlanarak tekrar saldırdı. Delfin, gözleri kapanırken geçmişine teslim oldu.
                   Üniversite birinci sınıftaydı Delfin ilk Derin'le tanıştığında, yani tam 7 sene öncesinde. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema Televizyon'da okuyordu Delfin. Derin ise o gün bir arkadaşını görmek için gelmişti Mimar Sinan'a. Derin ve Delfin'in arkadaşı ortak çıkınca o gün tanışmışlardı. Daha sonrasında Derin sürekli arkadaşını bahane edip okula Delfin'i görmek için gelmeye başlamıştı. Kısa sürede kaynaşan ikili, Derin'in ısrarlarına dayanamayan Delfin'in pes etmesiyle sevgili olmuşlardı. Her şey güzeldi. İlişkilerinin dördüncü ayından sonra Derin Delfin'den fazlasını istemeye başlamıştı. Masum iyi geceler öpücükleri ya da sinema salonlarındaki kısa dokunuşlar artık Derin'e yetmemeye başlamıştı. Derin hareketleriyle ısrar ettikçe Delfin kaçıyordu. Delfin evlenmeden önce ilişkiye girmek istemiyordu. Derin her ne kadar onu anlasa da arzularına hakim olamıyordu. İlişkilerinin altıncı ayını bitirdiklerinde Derin Delfin'e evlenme teklif etmişti. Derin'e hiçbir zaman hayır demeyi başaramayan Delfin ise bu teklifi kabul etmişti. Her ne kadar Delfin okul bitene kadar bekleyelim dese de, Derin o kadar sabrı olmadığını söyleyip geçiştirmişti Delfin'i. Delfin anca onu dönem sonuna ikna edebilmişti. Ve bu iki aptal aşık bir mayıs sabahı evlenmişlerdi. Balayı için ise tatile vakitleri olmadığından Kilyos'ta bir butik otelde kalmışlardı. Derin Delfin'e zamanla onunla sadece onu arzuladığı için evlenmediğini kanıtlamıştı. Derin aşıktı Delfin'e, Delfin de Derin'e. Çiftin yaşadığı tek sorun Delfin'in ailesinin sert davranışlarıydı. Ailesi bu gizli ve ani evlilik için çok öfkeliydi iki aşığa. Ama Delfin ailesine Derin'in oldukça iyi biri olduğundan ve İTÜ'de Elektrik Elektronik Fakültesi'nde okuduğundan söz edince ailesi biraz olsun yumuşamıştı. Derin de zaten aileye kendini kısa sürede sevdirmişti. Derin'in tekne sevgisi babasının gönlünü çalmıştı ve bu sayede Derin en zorlu üyeyi ikna ettiği için aile tarafından hemen sevilmişti.
                      Sonra her ne olduysa bir gün bir cast ajansından Derin'e bir telefon geldi. Bir dizi başlıyordu ve yeni yüzlere ihtiyaç vardı. Derin'i çok beğenen dizinin cast ekibi kendisinin dizinin baş rolünü oynamasını istiyordu. Bu rol Delfin'in çok hoşuna gitmişti. Derin başlarda isteksiz olsa da Delfin'in ısrarlarıyla işi kabul etmişti ve diziye başlamıştı. Dizi süreleri sebebiyle eve geç geliyordu ama çift yine de mutluydu. Sonra İzmir'de çekilecek olan bir film için Derin'e yine bir baş rol teklifi gelmişti. Derin karısına bu mutlu haberi vermek için eve gittiğinde karısının da ona bir sürprizi vardı. Delfin hamileydi. Derin bunu duyunca filmden vazgeçeceğini söylese de Delfin çocuklarının geleceği için bu işin gerekliliğini savunmuştu. Her gün konuşacaklarını, aralarda geleceğinin sözünü vermişti Derin. Böylece Delfin üç aylık hamileyken gitmişti Derin İzmir'e. Başlarda her gün 2 veya 3 kere arayan Derin sonrasında aramaları azaltmaya başlamış, öyle ki iki haftada bir arar olmuştu. Kocası kendisini aramaya vakit bulamıyordu ama magazinde her gece boy gösteriyordu. Delfin sinema televizyon sektöründe bunun bir mecburiyet olduğunu biliyordu. Bu yüzden kocası ve diğer baş rol olan Ezgi ile hakkında çıkan dedikoduları hiç takmıyordu. 
                         Delfin'in gün geçtikçe karnı büyümeye, hamileliğin o belirgin özellikleri kendini göstermeye başlamıştı. Hormonlar yüzünden dengesi iyice şaşan Delfin kendini yalnız hissetmeye başlamıştı. İşte bu duygularının baskın olduğu bir gün televizyonda kocası ile Ezgi'nin öpüşürken ki görüntülerini görmüştü. Hemen telefona sarılıp kocasını aramış, kocasının ilgisiz tavrını görünce iyice çileden çıkmış ve çift bir buçuk yıllık evlilik hayatları içinde ilk ciddi kavgalarını etmişti. Konuşma bittikten sonra Delfin hala huzursuz ve üzgündü. Boş yatağa girmiş ve uyumaya çalışmıştı. Tam uyumak üzereyken karnındaki sancı ile bir anda haykırmıştı Delfin boş evde. Haykırışlarının arasında telefonla zar zor ambulansı ve annesini aramıştı. Ailesi ile aynı anda gelen ambulansla birlikte hemen hastaneye götürülmüştü. Zorlu mücadelenin ardından Ali Merih Uçar kasım ayının on altısının gecesinde dünyaya gelmişti. Delfin oğlunu görmesiyle mutluluktan ağlamıştı. Ama sonrasında erken doğduğu için küveze alınmıştı küçük Merih. Oğlunu görememesi Delfin'in içinin şüphe tarafından kemirilmesine yol açıyordu. Ailesinin telkini onu yatıştıramıyordu. Kadının aslında kocasına ihtiyacı vardı ama maalesef kocası da ortalıkta gözükmüyordu.
                      Bunlar yaşanırken diğer taraftan Derin de Delfin'den farksızdı. Karısının doğum yaptığı yani ikilinin kavga ettiği gece Derin de çok huzursuzdu. Öyle ki ettikleri kavganın siniri geçtikten sonra karısına hak vermişti adam. Görüntülerde Ezgi ile öpüşüyor gibilerdi. Oysa ki Ezgi sarhoş olmuş ve onu öpmeye kalkmıştı. Ama Derin sorunun sadece bu gece olmadığını da biliyordu. Karısını boşladığının farkındaydı. Pişmanlıkla ve anlamlandıramadığı bir huzursuzlukla telefona sarılan Derin tüm aramalarına rağmen bir cevap alamamıştı. Karısının kendisine öfkeli olduğunu biliyordu ama Delfin ne olursa olsun telefonunu açardı bu kadar aramaya. Endişelenmeye başlayan Derin, Türkan anneyi aramış ve oldukça üzgün ve endişeli bir sesle açılan telefonla yerinden fırlamıştı. Türkan anne Delfin'in erken doğum yaptığını ve bebeğin küvezde olduğunu, Delfin'in de hala uyanmadığını söylemişti. Derin hemen kaldığı otelden çıkıp havaalanına gitmişti. Ama İstanbul'daki sis yüzünden tüm İstanbul seferleri iptal edilmişti. Derin sonunda bir araba kiralamaya karar vermişti ama gecenin kör saatinde kiralayabileceği bir yer bulamamıştı. Derin tekrar Türkan anneyi aramıştı. Telefonu Delfin açınca Derin rahat bir nefes almıştı. Delfin onunla oldukça soğuk bir sesle konuşmuştu. Bebeği sorunca buz gibi bir sesle 'Bebek yok!' demişti. Derin bir anda olduğu yere çökmüştü. Gözlerinden yaşlar süzülürken sesini sakin tutmayı başarmıştı. Derin hemen geleceğini söyleyip telefonu kapatmıştı. Bir taksiye binmiş ve öğlen saatlerinde İstanbul'a varmıştı. Delfin'i aradığında yine cevap alamamıştı. Türkan anneyi aradığında evde olduklarını öğrenmişti. Eve geldiğinde herkesi görmezden gelip karısının odasına çıkmıştı. Karısı odasında uyuyordu. Derin hemen yanına gidip yatağa oturmuştu. Kadın hemen gözlerini açmıştı. Derin kırgın ve öfkeyle bakan gözleri görünce karısını ne kadar özlediğini anlamıştı. Karısının saçını okşamak için elini uzatınca karısı kendisinden kaçmıştı. Kaşlarını çatmıştı. Neden böyle davranıyordu karısı? Gelmişti işte. Hem de hemen gelmişti. İkisinden birine ya da ikisine birden bir şey oldu diye o kadar korkmuştu ki!Bunları karısına söyleyince karısı ona alaylı bir şekilde gülmüş ve gerçekten kendisini merak edip etmediğini sormuştu. Derin karısını tabii ki de merak ettiğini söylemişti. Delfin ise acı bir sesle,
"Karın olduğum şimdi mi aklına geldi?" demişti.
"Hiç aklımdan çıkmıyor ki." demişti adam iç çekerek. Ve bebeğinin öldüğünü söylemişti kadın adama. Suçlamıştı adamı öfkeyle. Sonunda biraz sakinleştiğinde, kadın sadece 'git' demişti ve gitmişti adam. Çünkü zamana ihtiyacı olduğunu biliyordu. Zaman geçtikçe karısı eskisi gibi olacaktı. Acısı hafifleyecek ve kendisine geri dönecekti.
                        Maalesef ki hiç de Derin'in beklediği gibi olmadı. Delfin onu hiç affetmedi. Bir ay sonra film çekimleri bitip de karısının yanına döndüğünde karısının Amerika'ya gittiğini öğrendi. Türkan anne bir daha kızını rahatsız etmemesini söyledi. 'Beklemelisin, eğer gerçekten seviyorsa elbet döner.' demişti. Ve beklemişti Derin. 
                        O gece geçmişi düşünen sadece Delfin değildi. Derin de geçmişte kaybolmuştu. Derin tam beş sene boyunca Delfin'in geri dönmesini beklemişti. Ama Delfin dönmemişti. Şimdi dönmüştü ama Derin için dönmemişti. Derin yenilgiyle iç çekerek elleriyle yüzünü kapadı. Hep umutluydu tekrar birlikte olacaklarından. Çünkü Delfin'den bir boşanma kağıdı gelmemişti. Yani Delfin Derin'i bırakmamıştı. Bırakmak isteseydi şimdiye çoktan boşanma davası açabilirdi ama açmamıştı Delfin. Derin o gece karşılaştığı soğuk tavırlara rağmen gülümsedi. Hala umut var, dedi kendi kendine. Bir yerde okuduğu bir söz geldi aklına uykuya dalmadan önce.
'Nefes alıyorsanız, hala umut var demektir.'
                          Delfin sabah alarm sesine zor da olsa kalktı. Gece çok içmemiş olmasına rağmen başı çatlayacak gibiydi. İçten içe bu ağrının sebebinin Derin olduğunu biliyordu ama yine de görmezden gelip şaraba verdi ağrının sebebini. Banyoda yüzüne hızla su çarpıp oğlunun odasına gitti. Oğlu sanki onun odaya girdiğini anlamış gibi gözlerini ovuşturarak uyandı.
"Günaydın benim biricik oğlum!" dedi Delfin neşeyle.
"Günaydın anne." dedi oğlu mahmur bakışlarla.
"Hadi kalk bakalım anneannen bizi kahvaltıya çağırdı. Oraya gideceğiz."
"Arabada uyuyabilir miyim, anne?" dedi oğlu yalvararak. 
"Eğer on dakika içinde hazır olursan uyuyabilirsin." dedi giyinmeye kendi odasına giderken. Delfin odasında giyinip salona geçti ve perdeyi açıp ortalığı kontrol etti. 'Dikkatli ol!' demişti Derin. Delfin'in görüntülenmek umurunda değildi ama Merih basına sızarsa Derin de öğrenirdi. Oysa bu Delfin'in hiç istemediği bir şeydi. Kendisini parçaladığı gibi oğluna da aynı şeyi yapmasana izin veremezdi. 
                       Kahvaltı oldukça neşeli ve güzel geçmişti
                       Kahvaltı oldukça neşeli ve güzel geçmişti. Anneannesinin hazırladığı mükellef sofra Merih'i deliye döndürmüştü. Normalde hiç de yemeklere saldırmayan oğlu şimdi sofrada bir elinde çikolata sürülmüş ekmeği bir elinde haşlanmış yumurtası ile hiç de kendisinin oğlu değildi. İç sesi yine patavatsızca 'Daha çok babasının oğlu gibi...' diye fısıldadı. Farkında olmadan kaşlarını çattı. Onun bu halini farkeden abisi,
"Ne oldu Delfin?" dedi merakla. Onlardan bu konuyu saklayamazdım.
"Dün gece Derin geldi." dedi Delfin bakışlarını tabağından ayırmadan. Bir anda herkes dondu. Masadaki tek ses oğlunun çatal ve ağız şapırdatma sesleriydi.
"Neden gelmiş?" dedi abisi sonunda şaşkınlığını atarak öfkeyle.
"Basına evli olduğumuz haberi sızmış. Kim olduğumu bilmiyorlar ama bulmaları da çok uzun sürmezmiş. Dikkatli olmamı ve hiçbir yere konuşmamamı söyledi." dedi Delfin sonunda kafasını kaldırdığında. Tekrar şaşkınlık dolu bir sessizlik oldu. Sadece babası sakinliğini korumuştu.
"Peki... o?" deyip susarak yemek yiyen Merih'i işaret etti gözleriyle.
"Beni korkutan da bu. Beni öğrenmeleri zerre kadar umurumda değil ama o... Onu öğrenmelerine izin veremem. Çünkü basın öğrenirse Derin de öğrenir." dedi kendilerini umursamadan kahvaltısına devam eden oğluna bakarak. 
"Bunu bir konuşmalıyız, Delfin." dedi babası. Ardından masadan kalkıp çalışma odasına gitti. Delfin mesajı alarak o da peşinden gitti. Babasının arkasından odaya girip kapıyı kapattı.
"Hiçbir zaman Merih'i babasından saklamanı desteklemedim. Bunu biliyorsun."
"Baba..." diye başladı ama Salih Bey onu susturdu.
"Daha lafımı bitirmedim. Şimdiyse öğrenmesinden korkuyorsun. Bana kalırsa basın yoluyla öğrenmeden önce sen söylemelisin. Eğer bunu senden değil de başka bir şekilde öğrenirse öfkesinden fazlasıyla yüzleşeceksin. Dava açmaya kalkarsa mahkeme seni onu sakladığın için suçlu bulabilir ve resmiyette hala evlisiniz. Merih'i ondan saklayamazsın."
"Baba, oğlumun da aynı şeyleri yaşamasını istemiyorum. Lütfen anla." dedi yalvararak.
"Bence sen Merih'in onu sevecek olmasından korkuyorsun."
"Onu seveceğini biliyorum." dedi Delfin dürüstçe. Babası gülümsedi. "Sadece onu benden alır diye korkuyorum. Merih olmadan hayatıma devam edemem. Onunla olmaya alıştıktan sonra bu olmaz baba." dedi devamında.
"Bu yüzden ona sen söylemelisin, Delfin. Senden duymalı, ona da bana anlattıklarını anlat. Kızacaktır ama oğlunu senden almayacaktır, eminim. Annen ve abin gibi ona katıksız bir öfkeyle bakmıyorum. Derin'in iyi biri olduğunu biliyorum. Bir ana oğulu ayıracak bir adam değil." dedi gülümseyerek. 
"Peki baba, bunu düşüneceğim." dedi pes ederek.
"Fazla da düşünme, zamanın kısıtlı biliyorsun."
"Biliyorum." dedi iç çekerek. Babasının haklı olduğunu biliyordu Delfin. Eğer gerçekleri başka şekilde öğrenirse Derin'in çirkinleşebileceğini biliyordu. Önünde bugünü saymazsa 5 günü vardı ve Delfin bu işkenceyi daha fazla uzatmak istemiyordu. Her an Merih'in fotoğrafı çekilecek korkusuyla yaşayamazdı. Hem biliyordu ki Derin Merih'i bu camiadan kendisinden daha iyi uzak tutardı. Delfin o gün Derin'i aramaya karar verdi.
*Üzgünüm Anne, ama Türkiye'ye dönmek istiyorum.
**Peki o zaman, Delfin. Seni zorlayamam. Lütfen, oğlunu benim için öp.
***The Julliard School: Amerika'nın en iyi müzik ve sanat okulu ve dünyanın en saygın konservatuarlarından biri. 1905 yılında önce Müzik Sanat Enstitüsü olarak kuruldu. Daha sonrasında drama ve dans dalında da çalışmalara başlamışlardır.
Şarkı: Gece_ İçinde Saklı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı