Sekreter // 32. Bozuk Plak

     Ertesi gün olduğunda Ege aynı depresif ruh haliyle şirkete geldi. Somurtkan bir şekilde ofis kapısını odasını açıp içeri girdi ve etrafına bakmadan odasına daldı. Ama bir anlığına duraksadı. Göz ucuyla içeri girerken fark etiği bir ışıltı vardı. Ege hızla odasının kapısını açıp ofisin içine baktı. İşte o anda gördü onu ve bir anlığına nefes almayı unuttu. Karşısında duran genç kadın da ondan farklı değildi. Ege'nin gözünden hızla duygular geçiyordu. Öfke, özlem, hüzün, aşk... Ama genç kadını en çok etkileyen o son bakıştı. Aşk dolu o bakış... Deniz dönmüştü ama aslında hâlâ kararını veremeişti. Ege’nin o duygu dolu bakışlarını gördüğü anda Deniz seçimini yapmıştı. O anda Deniz yaptığı seçimin sonsuza kadar süreceğini biliyordu. Bundan sonra Ege ona ne yaparsa yapsın, bir gün genç kadını bırakacak olma ihtimali olsa da, ya da hiç bırakmayacak olsa da artık sadece onun için Ege olacağını biliyordu. Deniz onu ilk gördüğü andan beri ilk defa kendinden emin bir nefes aldı. İlk defa Deniz’in kafası karışık değildi. Her şey berraklaşmıştı. Kesinlikle emin olduğu ve hayatının sonuna kadar emin olacağı şey, Ege'yi seviyor olduğuydu.
“Merhaba.” dedi Deniz gülümseyerek ve kendi iç çatışmasını bitirerek. Ege’nin şaşkın gözleri genç kadının gözlerine kilitlenmişti. Sonunda yutkunarak gözlerini yumdu.
“Merhaba.” dedi o da fısıldayarak. Deniz oturduğu sandalyeden kalktı ve Ege’nin yanına gidip önünde durdu. Ege’nin yüzünü elleriyle kavrayıp yukarı kaldırdı. Ege yumduğu gözlerini açtı. O mavimsi gri buğulu gözler artık Deniz’in değişmez merkezi olacaktı. Ege’nin şaşkınlığın etkisiyle aralanmış olan dudaklarına Deniz aşk, özlem ve ihtiyaçla yapıştı. Deniz’in ani atağı karşısında Ege anlık bir bocalama yaşasa da Deniz’in orada olduğuna inanmış olmalı ki genç kadını belinden tutup kendine bastırarak karşılık verdi. İkisi de tam olarak ne kadar süreliğine kendilerini kaybettiklerini bilmiyorlardı ama çok mutlulardı. Nefeslenmek için kendilerini geri çektiklerin de bile birbirlerini bırakmadılar. Alınları birbirine yaslı halde öyle kaldılar. Alkış sesiyle birbirlerinden tamamıyla ayrıldılar. Kafalarını sese doğru çevirdiklerinde Efe ve Eren’i kendilerini alkışlarken gördüler. Deniz utanarak ondan ayrılmaya çalıştı. Ama Ege elini sıkıca tutup onun uzaklaşmasını engelledi. Deniz’e sıkıca sarılıp göğsüne yasladı. Deniz mutlulukla kokusunu içine çekti.
“Sonunda kararını verdiğini görmek güzel, dostum.” dedi Eren, Deniz’e gülümseyerek.
“Biraz zaman almış olsa da verdim, evet.” dedi Deniz kafasını Eren’e doğru çevirerek. Eren’in yüzü mutlu bir gülümsemeyle aydınlandı.
“O zaman bunu kutlayalım.” dedi Efe neşeyle ellerini çırparak. Deniz bir anda Ege’yi ittirdi. Ege şaşkınlıkla bocaladı.
“Yok canım! Kutlama mı? Sadece 3 gün yoktum. Resmen her şey batmış. İşin garibi tüm işlerimi halledip gitmiştim. Lansmana kadar dördümüzün de çalışması gerekiyor. Mehmet Bey’le finans konusunu halledebildin mi?” dedi Deniz öfkeyle Eren’e dönüp.
“Oğlunu gönderdi toplantıya. Kabul etti o da.” dedi Eren anlık bir bocalamadan sonra kendini toparlayarak.
“Mekan işi?” dedi Deniz tek kaşını kaldırarak.
“Tamamdır.” dedi Eren başını onaylar biçimde sallayarak.
“Patronlar karıştı.” dedi Ege alaylı bir şekilde gülerek. Deniz kaşlarını çatıp ona döndü. Deniz hemen kendini toparladı.
“Senin toplantın yok mu? Hadi canım! Efe sen de.” dedi Deniz ardından Efe’ye dönerek. Efe hızla odayı terk ederken, Ege gelip Deniz’in dudaklarına bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde Deniz hafif bir tokat attı.
“Toplantıya Ege Bey!” dedi Deniz her kelimeyi vurgulayarak. Ege somurtup odadan çıktı. Deniz bu sefer bakışlarını Eren’e döndürdü.
“Şimdi gelelim sana.” dedi Deniz onu kolundan tutup adamın odasına sokarken.
Eren’le Deniz’in işleri toparlanma faslı akşama kadar sürdü. İkisi de yorgunluktan ölerek oturdukları koltukların sırtlarına yaslandılar. İkisinde de sonunda programı yoluna sokmuş olmanın rahatlığı vardı. Onlar dinlenirken kapı açıldı ve Ege içeri girdi.
“Bitirebildiniz mi?” dedi tatlı bir gülümsemeyle.
“Zor oldu ama tamamladık.” dedi Deniz yorgun bir gülümsemeyle.
“O zaman seni kaçırabilirim.” dedi Ege hızla onun yanına gelerek. Ardından Deniz ona ifadesizce bakarken genç kadını kucağına aldı. Deniz şaşkınlıkla bir çığlık attı.
“Ege! Ne yapıyorsun? İndir beni!” dedi Deniz debelenirken.
“Hayır, benimle geleceğini söylemediğin müddetçe bırakmayacağım.” dedi Ege onu daha da vücuduna bastırarak.
“Tamam, deli adam! Seninle geleceğim! Şimdi indir beni!” dedim Deniz yarı kızgın yarı gülerek.
“Söz mü?” dedi Ege alaycı bir sesle.
“Evet, indir beni!” deyince Ege gülerek Deniz’i indirdi. Bu arada Eren kahkahalara boğulmuştu. Deniz de kendini tutamayıp güldü. Sonunda ikisi de sakinleştiğinde,
“Daha burada mısın?” dedi Eren’e dönüp.
“Biraz daha kalacağım, evet.” dedi Eren anlamayarak. Kaşlarını çatıp Deniz’e baktı.
“Bilmem başka bir yere de gidebilirsin mesela.” dedi Deniz kurnaz bir gülüşle. Eren bir an anlamamış gibi dursa da kısa sürede Deniz’in ne kastettiğini anladı.
“Heeee... Şu mesele...” dedi yüzüne geniş bir gülümseme yayılırken.
“Hangi meseleymiş bu?” dedi Ege kaşlarını çatarak.
“Aramızda.” dedi Deniz ve Eren aynı anda. Ardından birbirlerine bakıp güldüler. Ege tam bir şey söyleyecekken Deniz onun elinden tutup kapıya sürükledi.
“Hadi, artık gidelim. Ben yoruldum.” dedi Deniz kapıdan çıkarken. Ege halinden memnun bir şekilde Deniz’in peşinden gitti. Onlar giderken Eren arkalarından bağırdı.
“Yarın seni Ege’den alırım kahvaltı için.” dedi gülerek imalı bir şekilde.
İkili geniş yatakta tavana bakarak soluklanırken ikisinin aklından da aynı şey geçiyordu. Birbirlerini ne kadar özledikleri... Birbirlerine böylesine yakın olmayı, birbirlerinde kaybolmayı özlemişlerdi. Öyle ki birbirlerinin aşk, tutku ve özlem fırtınalarından kurtulmaları uzun sürmüştü. İkisinin yüzünde de mutlu bir gülümseme vardı. İlk konuşan Ege oldu.
“Demek Sadist Ege’yi özledin.” dedi muzip bir sesle.
“Özlemiştim ama bence sen fazla evcilleşmişsin. Hatta Sadist Ege’nin hala orada olduğundan emin değilim.” dedi Deniz alaycı bir sesle. Ege gözlerini kısıp Deniz’e ürkütücü bir gülümseme gönderdi.
“Demek öyle, Deniz Hanım. Bu yanlış anlaşılmayı hemen düzeltmeyi öneriyorum.” dedi. Ardından yatağın yanağındaki çekmeceyi açtı.
“Bence yeterince şey gördün.” diyerek çekmeceden çıkardığı göz bandını taktı. Ardından yataktan kalktı. Deniz tedirgin nefesler eşliğinde çaresizce etrafına bakmaya çalıştı. Ama gözleri bağlıyken bu imkansızdı.
“Kıpırdanma! Dikkatimi dağıtıyorsun.” dedi Ege, Deniz’in tedirginliğini bıçak gibi keserek. Deniz kendini tutamayıp gülümsedi. O sırada Ege genç kadının elini bileğinden kavrayarak demir yatak başına doğru uzatıp mor bir kumaş parçasıyla bağladı. Aynısını diğer eline de yaptı. Sonrasında tekrar geri çekildi. Deniz hızlı ve sesli nefes alış verişlerini dizginlemeye çalıştı. Böylelikle onu göremese de en azından duyabilmeyi planlıyordu. Deniz bunları düşünürken ayaklarının vücuduna doğru ittirilmesiyle bir şaşkınlık nidası koyverdi.
“Sakin ol, bebeğim.” dedi Ege seksi bir fısıltıyla. Deniz kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı. Deniz’in bu hareketi Ege’nin gözünden kaçmadı.
“Konsantrasyonumu bozma, lütfen.” dedi Ege sıkılı dişlerinin arasından. Deniz onun ne demek istediğini bir anlığına anlamasa da sonunda dudaklarını yalamasını kastettiğini anladı. Ege ağırlığını genç kadının üstüne bırakıp kulağına eğildi.
“Seni çok fena cezalandıracağım, benim güzel sekreterim. Beni kendinden bu kadar uzak tutmanın cezası çok ağır olacak.” dedi kulağını ısırarak. Ardından hızla geri çekildi. Genç adamın çekildiği kadar hızlı bir şekilde iki parmağı genç kadının içine girdi. Parmakları genç kadının içinde hızla hareket ederken Deniz fazlasıyla çaresizdi. Genç kadının bedeni Ege’nin ellerinin ritmiyle uygun bir şekilde hareket ediyordu. Deniz sona yaklaştığını hissediyordu. Tam uçurumun ucuna ulaşacakken genç adam elini çekti ve bir anda adeta bir soğuk duş etkisiyle genç kadının vücudu dondu.
“Hayır!” diye itiraz etti ama Ege onu duymazlıktan geldi. Deniz vücudunun rahatlayamamasının verdiği gerginliği atınca bu sefer biraz önce Ege’nin parmaklarının dolaştığı yeri dili aldı. Dil darbeleri genç kadının morali bozuk ruhunu canlandırdı. Genç adamın dili hızlanırken Deniz’in vücudu da zirveye tırmanmaya başladı ama yine tam kendini uçurumdan aşağı bırakacakken Ege geri çekildi. Genç kadının vücudu yine kaskatı kalmıştı.
“Ah Tanrım! Lütfen!” dedi Deniz yalvararak. Ama genç adam dayanılmaz işkencesini acımasız bir şekilde dört kere daha tekrarladı. Her seferinde genç kadını tam zirveye ulaşacakken bırakıyordu.
“Nasılmış, Deniz Hanım? Güzel mi seni seven beni kendinden uzak tutmak?” dedi bedenini genç kadının üstüne bırakarak.
“Hayır, güzel değilmiş.” dedi Deniz ağlamaklı bir sesle.
“Bir daha yapacak mısın?” dedi dudaklarına doğru fısıldayarak.
“Hayır! Hayır! Hayır!” dedi Deniz hızla.
“O zaman cezanız burada sona ermiş bulunmakta.” dedi Ege ve ardından hiçbir şey söylemeden hızla genç kadının içine girdi. Ege ellerini Deniz’in bağlı ellerinin üstüne koyarak hızlı ve sert bir şekilde genç kadının içine girip çıkmaya başladı. Son noktaya ulaşırken hareketleri hızlandı ve tam zirveye ulaşacakken genç kadının içine gömüldü.
“Hadi Deniz!” dedi ihtiyaç dolu bir sesle ve Deniz de kendini bırakarak onunla birlikte boşaldı. Belki de bu ikisinin de yaşadıkları en tutku dolu en özlem dolu andı.
“Sensizliğin bendeki etkisi bu işte.” dedi Ege nefes alış verişleri düzene girdiğinde. Deniz’in gözlerinin içine bakarak konuşuyordu. Deniz bu sözler üzerine aşkla gülümsedi.
“Sadist Ege’yi çok özlemişim ve tabii ki tüm Ege’leri.”
“O zaman beni bir daha sensiz bırakma.” dedi Ege sıkıca sarılarak.
“Bilemiyorum ki, bu yaptığın neredeyse bunu atfettiriyor.” dedi Deniz kurnazca gülümseyerek.
“Hayır, senden birkaç günlük mesafe olarak ayrı kalmaya dayanabilirim ama duygusal bir ayrılığı ruhum bir daha kaldırmaz.” dedi Ege ciddi bir sesle. Kolları daha da sıkılaştı.
“Artık şu bileklerimi çözsen de ben de sana içimdeki tüm aşkla sarılabilsem.” dedi Deniz bezgin bir sesle. Kısa bir gülüş attı. Ardından genç kadının bileklerine uzandı ve onu esaretten kurtardı. Deniz kollarını genç adamın boynuna doladı.
“Bunu benim de ruhum kaldırmaz.” dedi Deniz biraz önceki konuşmalarına ithafen. Ege genç kadını kendine çekip burnunu saçlarına gömdü. Deniz de yüzünü onun göğsüne yasladı.
“Seni seviyorum. Şimdi uyu.” dedi Ege iç çekerek. Deniz kendini tutamayıp güldü.
“Ben de seni seviyorum. Sen de uyu.” diyerek o da genç adamın göğsüne bir öpücük kondurdu. Genç adamın göğsü sessiz bir kahkahayla titredi.
“Seni özledim.” diye fısıldayıp Deniz’e sıkıca sarıldı.
“Ben de seni çok özledim.” dedi Deniz uykulu bir sesle. Ardından sevdiği adamın kolları arasında mutlu bir şekilde uykuya daldı.
Sabah onları uyandıran şey ne sevgi dolu öpücükler ne de kuş sesleri oldu.  Deniz’in yüksek perdeden çalan telefonunun zil sesiyle ikisi de sıçradı. Ege homurdandı ama gözlerini açmadı. Deniz ise ağzının içinden bir küfür savurarak doğruldu. Yanında uyuyan genç adamı uyandırmamak için geriye uzanıp komidinin üstünden telefonu alıp açarak kulağına götürdü.
“Kapıyı açmayı düşünüyor musunuz acaba?” dedi Eren hafif öfkeli bir sesle.
“Sen neredesin?” dedi Deniz uyku sersemi.
“Ege’nin kapısının önünde. Asıl sen neredesin?” dedi Eren sıkılgan bir tonla.
“Ege’nin yanında, onun evindeyim.” dedi Deniz bir esneme eşliğinde.
“O zaman o piçin yanından kalkıp bana kapıyı aç! Götüm dondu burada!” diye bağırıp telefonu kapattı. Deniz hızla yataktan kalktı. Ege tekrar homurdansa da uyanmayıp öbür tarafına döndü. Deniz kapının yanındaki dolabın önündeki bavulundan bir uzun bir gecelik çıkartıp üstüne geçirerek çıplak vücudunu örttü. Gerçi alışılageldik saten geceliklerden değildi. Tam tersine kısa kollu pamuklu diz boyunda bir gecelikti genç kadının üstüdeki. Çocuksu onu anlatan kelimeydi. Geceliği giydikten sonra hızla aşağıya inip kapıyı açtı ve yerinde ısınmak için zıplayıp duran bir adet Eren’le karşılaştı. Deniz kahkahasına engel olamadı. Kapının önünden çekilip onu içeriye davet etti. Eren ellerini birbirine sürterek içeri girdi.
“Dondum lan resmen! Hasret ateşinden duyamadınız mı zilin sesini?” dedi alayla. Deniz hızla genç adamın sırtına sertçe vurdu.
“Kapa çeneni, aptal herif! Uyuyorduk.”
“Oooo... Gece uzundu yani.” dedi bir kahkaha daha patlatarak. Bunun üstüne Deniz bir tokat daha patlattı.
“Ah! Vurmasana kızım ya, canım acıyor!” dedi acıyla kolunu ovarak.
“O zaman kapa çeneni!” dedi Deniz kaşlarını çatarak.
“O zaman hemen hazırlan. Yarım saat içinde çıkmamız lazım. Zaten geç kaldık.” dedi Deniz’i omzundan ittirerek.
“Niye aramadın? Ya da Ege aptalı neden alarm kurmadı acaba?” diyerek hızla koşup üst kata yatak odasına, oradan da banyoya geçti.
Deniz banyodan çıkıp da giyindiği zaman Ege hala uyuyordu. Deniz altına bir  kot pantolon, üstüne de beyaz saten bir gömlek geçirdi. Hızla ruj rimel göz kalemi üçlüsünden oluşan hafif makyajını yaptı. İşi bitip de saatine baktığında otuz beş dakikada hazırlandığını fark etti. İçinden kendisini tebrik ettikten sonra yatağa gidip eğildi. Ege’nin alnına bir öpücük kondurdu. Genç adam gülümseyerek yatağın öbür tarafına döndü ve elini boş çarşafa attı. Eliyle çarşafın üstünü yoklayıp genç kadını aramaya başladı. Deniz gülmesini bastırmak için eliyle ağzını kapattı. Ege ise kaşlarını çatarak gözleri kapalı bir şekilde genç kadını aramayı sürdürdü. Deniz ona doğru eğilip bir öpücük daha kondurdu. Ege sonunda pes ederek gözlerini açtı. Boş yatağı görünce panikle fırlayıp doğrulsa da kafasını diğer tarafa doğru çevirince Deniz’ gödü ve rahat bir nefes aldı. Sonrasında genç kadının üstündekileri fark ederek kaşlarını çattı.
“Nereye?”
“Eren aşağıda beni bekliyor. Ve sizin yüzünüzden Ege Bey hayatımda ilk defa geç kaldım. Üstümde çok kötü bir etkin var.” dedi Deniz işaret parmağını ona doğru sallayarak. Ege şaşkınlıkla gözlerini açtı.
“Saat kaç?”
“8.30” dedi Deniz kolundaki saatine bakıp. Bunun üstüne Ege bir anda yataktan fırladı.
“Siktir! Tek geç kalan sen değilsin. İki hafta sonraki Milano Fashion Week için kahvaltılı bir toplantım vardı. Lanet olsun!” dedi Ege banyoya koşarken. Deniz arkasından bağırdı.
“Mavi takımını giy. Toplantıdan sonra Selim Amca’yla toplantın var. Kahvaltı sarkacağı için büyük ihtimalle geç kalacaksın. En azından mavi giy ki, adam biraz yumuşasın. Ve ben de gidiyorum.” dedi Deniz gülerek. Bir anda banyonun kapısı açıldı. Ege çıplak bir şekilde banyodan çıkıp kendisini hayranlıkla izleyen Deniz’e doğru yürüdü. Ardından genç kadını kendisine doğru çekip dudaklarına yapıştı. Ateşli bir şekilde öptükten sonra geri çekildi.
“Bu arada günaydın, ışığım.” dedi seksi bir gülümsemeyle.
“Sana da günaydın hayatım ama rujumu mahvettin.” dedi Deniz dudak bükerek.
“Anı mahvetmeyi iyi biliyorsun.”
“Bırak beni seni seks düşkünü herif!” dedi Deniz alaycı bir sesle.
“Seni ukala kadın seni!” dedi Ege gülerek. Tam Deniz’i öpecekken Eren aşağıdan haykırdı.
“Deniz! Lanet olsun! Sekse ara ver ve gel artık!”
“Bu heriften nefret ediyorum.” dedi Ege sinirle.
“Hayır etmiyorsun. Hadi, duşa! Geç kalacaksın.” dedi Deniz onu banyoya doğru iteklerken. O duşa girerken Deniz de rujunu düzeltip aşağı indi ve Eren’le birlikte hemen dışarı çıktı.
Restoran deniz kenarında boğaz manzaralı bir yerdi. Daha öncesinde de toplantı yaptıkları yerdelerdi. Bunun sebebi Eren’in burayı çok seviyor olmasıydı. Restoranın içinde ilerlerken rezerve edilen masada oturan iki kişiyi görmeleriyle geç kaldıklarını anladılar. Deniz dudaklarını kemirerek masaya doğru ilerledi. Msada oturanlardan erkek olan oldukça genç duruyordu. Deniz her ne kadar Mehmet Bey’i tanımasa da bu kadar genç olmadığını biliyordu.
“KAhretsin! Oğlu gelmiş yine!” dedi Eren yanında. Böylelikle Deniz onun Mehmet Bey’in oğlu olduğunu anladı. Onun yanında da Deniz’in yaşlarında sarışın bir kadın oturuyordu. Bu da sekreteri olmalıydı. Deniz Eren’in koluna girip masaya doğru yürüdüler. Masanın önüne geldiklerinde özür gülümsemeleri ve sözleri ile baktı ikisi de. Karşılarındaki adam yanındaki sarışınla birlikte kafasını kaldırıp Eren ve Deniz’e baktı. Deniz adamın yünü görmesiyle birlikte,
“Siktir!” dedi zor duyulan bir sesle. Onu sadece Eren duymuştu. Eren şaşkın bakışlarını bir anlığına Deniz’e çevirdi ama ardından kendini toparlayıp karşısında şaşkın bir suratla kendisine uzatılan eli tutup sıktı.
“Rüzgar Bey, kusura bakmayın. Geç kaldık.” dedi Eren nazik bir gülümsemeyle.
“Önemli değil. Lütfen geçin.” diyerek karşısındaki sandalyeleri gösterdi Rüzgar dalgın bir sesle. Deniz, Eren’le yerlerine geçerken Eren eğilip kulağına,
“Ne oldu?” dedi merakla.
“Sana anlattığım piç işte. Üniversitede beni aldatan piç.” dedi Deniz öfkeyle fısıldayarak.
“Siktir!” dedi Eren de biraz önce Deniz’in sözlerini tekrar ederek.
Deniz toplantı boyunca Rüzgar’dan tarafa bakmamaya çalıştı. Ama her ne kadar o tarafa bakmasa da onun gözlerinin üstünde olduğunu hissedebiliyordu. Deniz sessiz ve başı not defterine eğik halde kaldı. Gereksiz notlar alarak bkafasını kaldırmamak için bahane uyduruyordu. Deniz eğer ona bakarsa tekrar o günü hatırlayacağını biliyordu ve geçirdiği aşırı duygusal haftadan sonra bunu kesinlikle kaldıramazdı. Eren’in telefon sesi Deniz’i iç karartıcı düşüncelerinden uyandırdı. Eren yüzünü buruşturarak ekrana baktı, ardından Deniz’in kulağına doğru eğildi.
“Ege arıyor. Açmak zorundayım. Selim Bey’le toplantısı vardı.” dedi özür diler bir tonla. Deniz zorlukla gülümseyerek başını salladı. Bunun üstüne Eren masadan özür dileyerek kalktı. Deniz boş bulunup kafasını karşıya çevirdiğinde Rüzgar’la göz göze geldi. Deniz telaşla gözlerini kaçırırken Rüzgar’ın yanındaki sandalyenin boş olduğunu fark etti. İçinden bir küfür savurdu. Rüzgar’la baş başa kalmıştı. Kendine sövmekle meşgulken Rüzgar araya girdi.
“Hala benden nefret mi ediyorsun?” dedi iç çekerek.
“Evet.” dedi Deniz yüzüne bakmadan.
“O önemsiz bir şeydi. Anlık bir kafa karışıklığı...” diye konuşmaya çalıştı ama Deniz onun sözünü kesti
“Sen beni aldattın.” dedi buz gibi bir sesle.
“Kalbim seni hiç aldatmadı.” dedi Rüzgar oldukça hüzünlü bir sesle.
“Sana inanmıyorum.” dedi Deniz onun gözlerine bir anlığına bakarak. O sırada masanın üstündeki telefon titredi. Deniz göz ucuyla ekrana baktığında ‘Karım’ yazısını gördü.
“Ne var, Banu?” dedi bezgin bir sesle. Bir anda Deniz’in kafasından aşağı kaynar sular boşandı. Rüzgar kendisini aldattığı kadınla evlenmiş miydi? İçinden ettiği küfürün haddi hesabı yoktu.
“Mutlu musun?” dedi Rüzgar, Deniz’in içten söylediği küfürlerini bölerek. Deniz küfürlerine o kadar çok kendini kaptırmıştı ki Rüzgar’ın telefonunu kapattığını fark etmemişti bile. Deniz ona cevap veremeden Eren masaya döndü ve Deniz rahatlamayla derin bir nefes aldı.
Eren ve Deniz valenin arabayı getirmesini beklerken bir adamın Eren’e seslenmesiyle genç kadının yanından ayrıldı. Bu fırsatı kaçırmayan Rüzgar hemen genç kadının yanına geldi. Hafifçe ona doğru eğilip kulağına doğru fısıldadı.
“Soruma cevap vermedin. Mutlu musun, Deniz?”
“Niye soruyorsun? Vicdan azabı mı çekiyorsun? Mutluyum, hem de fazlasıyla mutluyum. Dünyada senin gibi şerefsiz olmayanlar da var. Senin aksine oldukça mutluyum.” dedi Deniz duygusuz bir sesle.
“Mutsuz olduğumu nereden çıkarttın?” dedi Rüzgar geri çekilerek. Deniz’in gözleri bir anlığına Rüzgar’ın sol eline kaydı.
“Yüzünden ve elinden. Karıcığın seni aradığında yüzün düştü ve alyans takmıyorsun. Ve nedense dövme hala yerinde duruyor. Sanırım bir hata yaptın ve bunu anca evlendikten sonra fark edebilmişsin.” dedi Deniz alayla. Rüzgar ağzını açmış tam cevap verecekken Eren araya girip,
“İyi günler, Rüzgar Bey.” dedi gülümseyerek. Ardından Deniz’i arabaya doğru çekti. Deniz onun yanından geçerken yüzünde bilmiş bir gülümseme vardı. Arabaya bindiğindeyse yanındaki Eren’i adeta unutarak,
“Koyduk mu, Rüzgar?! Adamı böyle göt ederler işte! Orospuyla evlendin de ne oldu?! Böyle mal gibi kalırsın işte! Ay nasıl da koydum lafları! Lanet olsun! Çok mükemmelim!” dedi bir kahkaha eşliğinde. Sonrasında nerede olduğunu hatırladı. Kafasını yavaşça yanına çevirdi. Arabada bir süre sessizlik oldu. Sonrasında ilk kahkaha Eren’den geldi. Deniz de ona eşlik etti. Arabanın içi onların kahkahalarıyla inledi.

Şarkı: Feridun Düzağaç_ Senin Yüzünden

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.