Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

      Ege sabah kalktığında hem Deniz hem de kıvırcık saçlarıyla sarmalanmıştı. Genç adam Deniz'in belindeki elini çekip genç kadının saçlarını gözlerinin önünden çekti. Önünde melek gibi uyuyan yüze baktı. Tam eğilip genç kadının aralanmış dudaklarını öpecekken kapı açıldı. Mavi kafası aşağıda gülümseyerek girdi. Kafasını kaldırıp da ablasıyla Ege'yi o halde görünce şaşkın gözlerle ikisine baktı. Sonra yanakları kızardı ve hızla dışarı çıkıp kapıyı kapatırken,
"Girmeyelim. Uyuyorlar." diye seslendi odanın dışında bekleyen diğerlerine. Ege Mavi'nin haline gülerek Deniz'e doğru eğildi ve dudaklarına bir öpücük kondurdu. Öpücükle birlikte genç kadının dudaklarına güzel bir gülümse yayıldı ama gözleri kapalı kaldı. Gülümseyip bir öpücük daha kondurdu genç adam. Bunun üzerine Deniz yatakta döndü ve Ege'ye sokulup homurdandı.
"Kalk bakalım uykucu." dedi Ege onun bu çocuksu haline gülerek. Deniz oflayarak gözlerini açtı.
"Günaydın." dedi uykulu bir sesle. Ege tekrar eğilip dudaklarına uzun bir öpücük bıraktı. Ardından geri çekilip,
"Günaydın, güzellik." dedi gülümseyerek.
"Artık gidebilecek miyim?" dedi Deniz iç çekerek. Ege onun bu sıkılmış haline güldü. Kendisi gibi birini bulmuştu. Genç kadının burnunun ucuna bir öpücük kondurup,
"Tabii ki tatlı şey! Ben çıkıyorum, sen giyin. Mavi dışarıda bekliyor. Söyleyeyim de senin için evden aldığı kıyafetleri getirsin." dedi Ege yataktan kalkarak. Arından üstünü düzeltip dışarı çıktı. Ege çıktığı gibi Mavi kırmızı yanakları ile birlikte Deniz'in odasına daldı.
"Beraber uyumalar falan... Söylesene Ege bize ne zaman anlatmayı düşünüyordun?" dedi Efe gözlerini kısıp Ege'ye bakarak.
"Neyi anlatmayı?" dedi Ege anlamazlıktan gelerek. Mert kurnaz bir gülümsemeyle atıldı.
"Deniz ve sen..." dedi kafasını yana eğerek. Anlaşılan o da diğerlerinden duyup gelmişti. Ege ne söyleyeceğini bilmiyordu. 'Sadist ruhumu Deniz'le dizginliyorum mu demeliydi?' Bu söz konusu bile olamazdı. Arkadaş falan demeden burada öldürürlerdi. Onların Deniz'i ne kadar çok sevdiklerini biliyordu genç adam.
"Biz..." diye başladı ama devamını edemeyip sustu. Bunun üstüne Eren sıkıntılı bir nefes üfledi.
"Sus! Söyleyemiyorsun bile. En azından Deniz senden bir parça daha cesaretli. Senden önce söyledi aranızda bir şeyler olduğunu. Kızı örnek al biraz. Sanırsın çocukluk arkadaşımız o." dedi Eren azarlar bir tonlamayla. Ege tam ağzını açıp bir şey söylecekken,
"Gerçi ikinizin de söylemesi gerekmezdi. Ben onu benden kıskandığında anladım zaten, aptal!" dedi Eren alaycı bir sesle gülüp konuşmasına devam ederek.
"O kadar bariz ki Ege çırpınma, itiraf et. Vuruldun." dedi Efe de sırıtarak Eren'i destekler şekilde. Ege derin bir iç çekti.
"Bilmiyorum." dedi dürüstçe. Ardından duvara yaslandı ve yüzünü elleriyle kapadı.
"Sen emin olunca bize haber ver. O zamana kadar daha önemli bir sorunumuz var." dedi Eren telaşlı bir sesle.
"Ne sorunu?" dedi Ege merakla.
"Günün anlam ve önemini biliyor musun?" dedi Efe dikkatlice Ege'nin yüzünü inceleyerek. Ege kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Bugün Deniz'in doğum günü." dedi Mert de konuşmaya dahil olarak.
"Ne?" dedi Ege şaşkınlıkla.
"Evet, bugün Mert söyledi bize de." dedi Efe başını sallayarak. Ardından Mert'e dönüp gülümsedi.
"Ne yapacağız?" dedi Ege telaşla. Genç adam bunun çok güzel olmasını istiyordu. Genç kadın için her zaman en güzelini en özelini istiyordu.
"Deniz öyle parti insanı değildir. Onun için sevdikleri ile mutlu samimiyet dolu bir yemek kafidir. Küçük şeylerle mutluluğu yakalayanlardandır. Çok fazla şatafatı sevmez." dedi Mert düşünceli bir sesle. Ege gülümsedi. Bunu tahmin etmek çok da zor değildi.
"Ya hiç böyle sevdiği yer falan yok mu?" dedi meraklı bir sesle.
"Annesinin çok sevdiği bir restoran vardı. İzmir'de yaşıyor olmalarına rağmen aslında Deniz'in annesi İstanbulluydu. Annesi ona hep o restorandan bahsedermiş. Deniz hep o restorana gitmek istediğinden bahsederdi. Ama öğrenciyiz sonuçta nasıl gidelim? O zamanlar bu kadar zengin değildik." dedi Mert gülerek.
"Hangi restoran bu?"
"Rejans." dedi Mert kısa bir süre düşündükten sonra.
"Vay canına! Şu tarihi lokanta mı?" dedi Eren bir anda atılarak.
"Evet, annesinin ailesi çok zenginmiş ve biraz da karanlık. Babasıyla evlenmesine izin vermemişler. Annesi de kaçmış. Klasik bir Yeşilçam hikayesi diyebiliriz. Deniz hep annesinin o restorandan bahsettiğini anlatırdı. Hatta Deniz'e her seferinde, 'Hiçbir şeyi özlemiyorum da Rejans'ı özlüyorum. O sıcaklığı başka yerde bulamazsın.' dermiş." dedi Mert hızlı hızlı.
"İyi de bir sorunumuz var. Rejans şu an açık değil." dedi Efe sıkıntıyla iç çekerek.
"Evet, 'Cafe Il Gusto' bünyesine girdi. Ayrıca mülk sahibi çoktan Rejans'ı boşalttı." dedi Eren de onu destekleyerek.
"Sorun değil. Erdal Bey'i tanıyoruz, yani hem şu anki hem de eski sahibini. Acaba bir konuşsak mı? Şansımızı deneyelim derim ben." dedi Ege umutla.
"O zaman ne bekliyorsun? Ara şu Erdal Bey'i." dedi Mert heyecanla.
"Erdal Bey de kim?" dedi Deniz bir anda konuşmaya dahil olarak. Dört erkek de sanki yaramazlık yaparken yakalanmış çocuklar gibi anlık bir korkuyla sıçrayıp kafalarını Deniz'e çevirdiler ve aynı anda,
"Hiç kimse." dediler hızlıca. Deniz şüpheyle kaşlarını çattı. Onların bu tavrı sadece genç kadının şüphesini arttırmıştı. Onun şüphesini fark eden Ege bu duyguyu geçiştirmek için gülmeye başladı. Diğerlerine döndüğünde onlar da mesajı olarak ortamın havasını dağıtmak için Ege'nin kahkahalarına eşlik ettiler. Aralarında en iyi yalan söyleyen Eren'di. Bu yüzden Efe ve Ege, Eren'i dürttüler. Mesajı alan Eren,
"Bir arkadaşımız. Sana onu söylemeyi unuttuk. O da lansmana gelecek davetliler arasında." dedi toparlayarak. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Deniz bir kaşını kaldırdı.
"Öyle mi?" dedi başını yana eğerek. Eren kafasını salladı. Deniz hafifçe gülümsedi ama Ege dikkatle onun gözlerine bakınca genç kadının şüphesinin tamamen kaybolmadığını fark etti.
"Öyle olsun bakalım." dedi Deniz gülümseyerek.
Herkes hastaneden çıkarken Ege bir bahane uydurup geride kalmayı seçti. Hızla telefonunu çıkardı ve rehberden Erdal Sezener'i aradı. Numarayı çevirip telefonu kulağına götürdü. Karşı taraf daha ilk çalışta açtı.
"Ege Bey, merhaba. Nasılsınız?" dedi adam neşeli bir sesle. Ege adamın kendisini hatırladığına sevindi.
"İyiyim Erdal Bey. Siz nasılsınız?" dedi Ege içten bir sesle.
"Teşekkürler, iyiyim. İş güç koşturuyoruz işte."
"Herkesin telaşı aynı. Müsaitseniz sizden bir istirhamım olacaktı." dedi Ege gülerek.
"Tabii ki, buyurun." dedi adam gayet nazik bir sesle.
"Bir arkadaşımın bugün doğum günü ve hayali hep Rejans'ta bir yemek yemekti. Annesi hep orada yermiş. Sizin restoranı boşalttığınızı biliyorum. Ama yine de şansımı denemek istiyorum. Acaba hiç bir ihtimal yok mudur, Rejans'ta bir akşam yemeği için?"
"Ege Bey, binayı tamamen boşalttık ama sizin için ne yapabilirim bir bakarım." dedi adam bir süre düşündükten sonra.
"Çok teşekkürler Erdal Bey, telefonunuzu bekleyeceğim." dedi Ege oldukça neşeli bir sesle ve telefonu kapattı. Ege'nin içi umutla doldu. Genç adam bu gece Deniz'i olabildiğince mutlu etmek istiyordu.
Ege için Mavi'yi ikna etmek zor olsa da sonunda genç adam Deniz'in kendi evine getirilmesini sağlamıştı. Genç kadının koltukta uzanırken ki görüntüsünü izledi. Dudaklarına mutlu bir gülümseme yayıldı. Madem ki, genç kadının doğum günüydü ona bir hediye vermeliydi.
"Dans edelim mi?" dedi Ege bir anda. Yüzündeki gülümseme yerinde duruyordu.
"Müzik?" dedi Deniz kaşlarını çatarak. Ege müzik çalara doğru yürüdü. Kısa bir süre listede gezindikten sonra aradığını bulmuştu. Şarkıyı seçtim. Şarkının notaları salona yayılırken Deniz'e döndü.
"Bu şarkının sözlerini biliyor musun?" dedi Ege kafasını yana eğerek.
"Evet." dedi Deniz hala kaşlarını çatarak. Genç adamın neyi kastettiğini tam olarak anlayamamıştı.
"O zaman iyice aklına yaz." dedi Ege genç kadının gözlerinin içine bakarak. Ardından genç kadını kollarının arasında döndürdü. Sonrasında kendine çekince gözlerine bakıp Beyonce'la aynı anda,
"I'll give you everything*" dedi kalbinden gelen bir sesle. Deniz şaşkın bir şekilde genç adamın suratına baktı. Bir anda durdu. Ege genç kadının kulağına doğru eğildi.
"Doğum günün kutlu olsun, benim güzel sekreterim." dedi fısıldayarak. Geri çekildiğinde genç kadının gözlerinden yaşlar akıyordu.
"Neden ağlıyorsun? Canını mı acıttım? Ayağına falan mı bastım?" dedi Ege endişeyle. Deniz gözlerinden yaşlar akmaya devam ederken güldü.
"Şapşal! Mutluluktan ağlıyorum." dediğinde genç adam rahat bir nefes aldı. Deniz zamanında Ege'ye her şeyini vereceğini karşılığında her şeyi isteyeceğini söylemişti. İşte, şimdi genç adam her şeyini vermeyi kabul ediyordu.
"Beni korkuttun." dedi Ege rahatlamayla gülümseyerek. Deniz neşeli bir kahkaha attı.
"Işıkları kapat da seni seveyim." dedi Deniz şarkıya gönderme yaparak.
"Beni zaten seviyorsun, ışıklar açık da olsa kapalı da olsa." dedi Ege aşk dolu bir gülümsemeyle.
"Seviyorum." dedi Deniz de Ege gibi gülümseyerek. Ege elleriyle genç kadının yüzünü kavrayıp dudaklarından öptü. Deniz,, Ege'nin yumuşak öpüşüne beklenmeyen bir vahşilikle cevap verdi. Hazırlıksız yakalanan Ege kendini zorlayarak geri çekildi.
"Deniz yapma lütfen! Kendime hakim olamıyorum." dedi Ege sıkılı dişlerinin arasından. Deniz hiç duymamış gibi davranıyordu. Elleri genç adamın gömleğinin altına girdi. Ege içinde yükselen arzuyla gözlerini kapattı ve inledi. Bir anda ortamın tutku büyüsünü bozan telefon sesiyle Ege hızla kendini geri çekti. Ekrana bakmadan hızla telefonu açtı.
"Ege Bey." dedi karşı taraf içten bir sesle. Ege içinden sıkı bir küfür savurdu. Arayan Erdal Bey'di. Ege'nin hiçbir şekilde Deniz'e çaktırmadan konuşması gerekiyordu.
"Buyrun Erdal Bey." dedi Ege, Deniz'e bir gülümseme gönderip tamamıyla geri çekilerek.
"Ben yer sahibiyle konuştum. Özel bir davet olduğunu belirterek kendisini ikna edebildim. Adınız ve firmanızın da etkisi oldu tabi. Akşam sekize kadar her şeyi yetiştirebileceğimizi düşünüyorum." dedi adam mutlu bir sesle. Ege mutlu bir iç çekti.
"Çok teşekkürler, Erdal Bey. Bu kadar kısa zamanda haber vermemize rağmen yine de kabul ettiniz." dedi minnettar bir tonlamayla.
"Ne demek, Ege Bey. Sizin yeriniz bizim için çok ayrı." dedi adam anlayışlı bir sesle. Bu sözler Ege'yi gülümsetti.
"Çok sağ olun, Erdal Bey. Bizi şirketçe çok memnun ettiniz gerçekten. Size borçlandık. İyi günler." dedi nazik bir sesle ve ardından telefonu kapattı. Deniz şüpheyle bakıyordu. Ege onun bakışlarını görmezden gelip telefona sarılıp Eren ve Efe'ye mesaj attı. Onlar Mert'e de haber verirdi. Saati de kontrol ettikten sonra telefonu cebime attı. Yemeğe daha üç saat vardı. Sonunda daha fazla kaçamayacağının bilincinde gözlerini Deniz'e çevirdi. Şüphe dolu bakışlarla genç adama bakıyordu hala. O böyle bakarken Ege yalan söyleyemezdi. Genç kadının Ege'nin adeta içini okuyan bakışları onun bir şeyler saklamasını imkansızlaştırıyordu.
"Erdal Bey, Eren'in sabah bahsettiği şu adam, gelecekmiş defileye. Onun için aramış." dedi Ege bir ihtimal Deniz'i kandırır ümidiyle. Deniz başta bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonrasında durdu. Bir anda gözlerini kocaman açtı.
"Hassiktir! Defile yarın!" dedi dehşete düşmüş gibi bir sesle.
"Sakin ol." dedi Ege gülerek. Genç adam Deniz'in ilk defa yanında küfrettiğini fark etti.
"Catering sorunu halloldu mu? Tüm 'Tester'lar geldi mi? Mekan hazır mı?" diye hızlı hızlı konuşurken onu hem susturmak hem de telaşını gidermek için dudaklarına yapıştı Ege. Deniz anlık şaşkınlıktan sonra karşılık verdi. Sadist Ege içten içten fısıldadı Ege'ye,
'Daha üç saat var. Bu zaman içinde Deniz'e neler neler yaparsın...'
Ege kendini geri çekti fazlasıyla zorlayarak. Ama Deniz omuzlarından tutup tekrar kendine çekti.
"Lütfen Ege, beni bırakma. Şu an değil. Seni istiyorum. Sadist Ege'yi istiyorum." dedi genç kadın adeta yalvaran bir sesle. Ege kararsızlıkla bir an bocaladı. Sonrasında Deniz'i kalçalarından tutup kaldırdı. O da bacaklarını genç adamın beline doladı.
"Bir şey denemek istiyorum ama fazla gelirse durmamı söyle duracağım. Canını yakmak istemiyorum, özellikle bugün." dedi Ege fısıldayarak. Deniz kafasını sallayarak onayladı. Ege kucağında Deniz'le birlikte aşağıya, bodrum katına, yöneldi. Ahşap kapıyı açtı ve kapının yanındaki ışık düğmesine bastı. İçeriye loş bir ışık yayıldı. Deniz'i odanın ortasındaki masaya yatırdı. Daha sonrasında beline dolanmış olan genç kadının bacaklarını çözüp masanın sağına, şarapların bulunduğu yere doğru, ilerledi. Bir süre bakındıktan sonra aradığını buldu ve şişeyi aldı. Kapının yanındaki başka bir masadan ters çevrilmiş kadehlerden iki tane alıp Deniz'in yanına döndü. Kadehlerden birine şarap doldurdu ve Deniz'e uzattı. Kendisine de bir kadeh doldurduktan sonra şişeyi Deniz'in yanına koyup,
"Keyfine bak." dedi arzu dolu bir sesle ve tekrar şarap raflarına ilerledi. Mahzenin en ucunda bir çalışma masası vardı. Çekmecelerinden birini açtı. Bir kutu çıkardı ve içinden aklındaki plana uygun olan gerekli malzemeleri aldı.
"Gözlerini kapa." dedi Deniz'e. Genç kadının yanına geldiğinde gözleri kapalıydı. Önce önlem alarak göz bandını geçirdi kapalı gözlerine. Ardından deri kelepçeleri elime aldı. İki eline de takıp masanın kenarındaki kancalara geçirerek sabitledi. Ayaklarını bağlamadı. Altına giydiği kapri kotunu iç çamaşırı ile birlikte aşağı indirdi. Sonrasında kutudaki son parçayı eline aldı. Bambu sopa... Oldukça acı verici olacaktı. Ayaklarını dizlerinden kıvıracak şekilde ittirdi ve bacaklarını iyice iki yana açtı. Sopayı hızla ama kontrollü bir biçimde sağ baldırına indirdi. Deniz ani saldırıyla acıyla haykırdı. Aynısını sol baldırına da yaptı. Deniz tekrar bu sefer daha alçak bir sesle haykırdı. Ege içinden bir küfür savurdu. Hala genç kadının acısı ona zevk veriyordu. Sopayı bacaklarının altına koydu ve kalçasına hafifçe vurdu. İnledi. Ege onun ıslandığını görebiliyordu. Sopayı kadınlığına sürdüğünde Deniz duyduğu ihtiyaçla kıpırdandı. Ege sopayı geri çektiğinde ise homurdandı. Bu hareketine Ege sessizce güldüm. Ardından sesinde saklayamadığı bir keyifle,
"Kıpırdarsan seni böyle bırakırım." dedi Ege. Deniz inleyerek dudaklarını yaladı ve Ege'ye seksi bir gülümseme gönderdi. Ege bir küfür mırıldandı sıkılı dizlerinin arasından. Deniz de Ege'nin zayıf noktasını biliyordu. Ege gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Gözlerini açtığında kontrol tekrar kendisindeydi. Sopayı yavaşça çoktan ıslanmış kadınlığından içeri kaydırdı. Deniz oldukça baştan çıkarıcı bir sesle inledi. Sopa hiç hareketsiz içinde duruyordu. Deniz kıpırdamamak için kendini zor tutuyordu. Ege içinden güldü.
"Lütfen hareket ettir şu lanet şeyi." dedi Deniz sonunda dayanamayıp yalvararak. Bir milim kadar sokup tekrar durdu.
"Bir daha başın sıkıştığında kimi arayacaksın, benim güzel sekreterim?" dedi Ege tehditkar bir sesle. Deniz ihtiyaçla kıvranırken söylediklerine odaklanamayarak,
"Ne?" dedi şaşkınlıkla.
"Unuttum sandın, değil mi? O kadar çabuk kurtulamazsın. Şimdi söyle! Bir daha başın sıkıştığında beni arayacaksın, anlaşıldı mı?"
"Evet, evet, evet. Şimdi lütfen hareket et ne olursun!" dedi Deniz ihtiyaç dolu bir sesle. Ege hızla sopayı fırlattı. Ardından hemen pantolonu indirdi ve prezervatifi erkekliğine geçirip hızla içine girdi. Deniz genç adamın ani atağıyla vahşice haykırdı. Hızla içinde sertçe gidip geldi. İçinde haz birikirken eli Deniz'in klitoristine gitti ve bastırdı. Deniz tekrar haykırdı kendini Ege'yle birlikte serbest bıraktı.
İkisinin de nefesleri normale döndüğünde Deniz'i göz bandı ve kelepçelerden kurtardı. Genç kadının gözleri yarı açıktı. Ege onun haline gülümsedi. Deniz'i yukarı yatak odasına taşıyıp yatırdığında genç kadın çoktan uyumuştu bile. Artık doğum günü planını devreye sokabilirdi genç adam. Odadan çıkıp telefonu eline aldı ve hayatında ilk defa küçük kız kardeşinden bir şey istedi. Deniz için mükemmel bir elbise... On beş dakika sonra kapı çaldı ve Bade içeri girdi.
"Abi, sen benden sevgilin için bir elbise almamı istedin, gerçekten, değil mi? Ben rüya görmüyorum, değil mi?" dedi Bade gözleri heyecanla parlarken.
"Evet, Bade. Lütfen, bu kadar abartma." dedi Ege gözlerini devirerek.
"Abi, sen deli misin? Nerede o? Tanışmak istiyorum." dedi merakla etrafta göz gezdirerek.
"Yukarıda uyuyor ve ben onun uyanmasını kesinlikle istemiyorum. Anlaşıldı mı, Bade?" dedi Ege sinirli ve tehditkar bir sesle.
"Tamam, abi anladım. Sessiz olacağım." dedi Bade bozularak ve elindeki siyah kıyafet torbasını uzattı. Ege gülümseyerek torbayı aldı.
"Teşekkür ederim." dedi Bade'ye içten bir gülümseme atarak. Bade şaşkın şaşkın abisinin yüzüne baktı.
"Aman Tanrım! Abi sen aşık olmuşsun!" dedi Bade inanamayıp gülerek. Ege ona cevap vermeden kalpli notlara elindeki tükenmezle kısa kısa sözler yazmaya başladı.
"Elbiseyi götür, yatak odama gardolabın önüne as. Sakın onu uyandırma." dedi bir anlığına notlara ara verdiğinde. Bade onayla şekilde kafasını salladı. Koşarak yukarı çıktı. O geri döndüğünde notlar bitmişti. Ege de yukarıya yatak odasına çıktı ve ilk notu başucundaki komidinin üstüne bıraktı. Sonra mışıl mışıl uyuyan Deniz'e baktı. Eğilip usulca bir öpücük kondurdu alnına. Deniz uykusunda gülümseyerek Ege'nin olduğu tarafa döndü ve,
"Ege." dedi aşk kokan bir tonlamayla mırıldanarak. Ege mutlulukla iç çekip geri çekildi. İkinci notu kıyafet poşeti içindeki kıyafetin üstüne yapıştırdı. Gülümseyerek odadan çıktı ve diğer notları da yerlerine yapıştırdı. Sonrasında odaya geri dönüp sessizce Deniz'i uyandırmadan üstünü değiştirdi ve Bade'yle birlikte evden çıktı. Bir parça mutluluğun zamanı gelmişti.

*I'll give you everything: Her şeyimi vereceğim. Beyonce'un 'XO' şarkısının sözlerine gönderme yapılıyor.
Şarkı: Beyonce_XO

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Çırpınırken // 1.