Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

       Deniz yüzünde biraz önce yaptığı tatlı sohbetin sebep olduğu bir gülümsemeyle şirketten içeri girdi. Asansöre binip yukarı çıktığında bir uğultu ile karşılaştı. Kaşlarını çatarak ilerledi. Herkes endişeyle oradan oraya koşturuyordu. Neler olduğunu anlayamamıştı. Merakla Barbie Ebru'nun yanına gittim. Etraftan bazı meraklı bakışlar Deniz'e çevrildi. Deniz bunu anlamlandıramasa da adımlarını bozmadı. Barbie'nin yanına ulaştığında,
"Ebru, neler oluyor?" dedi merakla. Barbie şaşkın şaşkın Deniz'e baktı bir an. Sanki Deniz'in orada olduğuna inanamıyor gibiydi.
"Sen neredesin Deniz? Patronlar her yerde seni arıyorlar. Öfkelerini bizden çıkartıyorlar. Çabuk içeri gir." dedi oldukça endişeli ve bir o kadar da sinirli bir sesle. Deniz şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı ardından olanları anlamlandıramayarak omuz silkip ofise girdi. Çantasından not defterini çıkarırken telefonunun titreştiğini fark etti. Anlaşılan toplantıdan sonra telefonu sessizden çıkarmayı unutmuştu. Ofisin kapısını açıp içeriye gözleri telefonunda girdi. Arayan Eren'di. Tam telefonu açacakken,
"Artık bakmana gerek yok." dedi arayan kişi telefon yerine tam karşısından öfkeyle. Deniz şaşırmıştı. Eren bu zamana kadar Deniz'e hiç böyle davranmamıştı. Deniz hissettiği şaşkınlıktan ona cevap veremedi.
"Nerede olduğunu söylemek ister misin?" dedi Efe de öfkeyle. Deniz daha Eren'in şokunu atlatamamışken Efe'nin hücumuyla karşı karşıya kalmıştı.
"Ben bir arkadaşımı gördüm. Muhabbete dalmışız. Özür dilerim. Ama toplantınız yoktu. Yani işler aksamadı bile." dedi Deniz sonunda konuşmasını sağlayan tarafını çalıştırabildiğinde. Hala şaşkındı. Neler olduğu hakkında en küçük bir fikri bile yoktu genç kadının.
"Sikmişim toplantıyı!" dedi Ege öfkeyle bağırarak. Şok olmuş bir ifadeyle Ege'ye döndü bu sefer. Diğerleri de Ege'ye sözlerini onaylar gibi bakıyorlardı.
"Haber vermeliydin Deniz. Biz..." diye başladı Eren ama devam edemedi. Elleriyle gözlerini kapatıp kafasını eğdi. Efe bir iç çekip ellerini beline koyarak sırtını Deniz'e döndü. Sadece Ege duruşunu bozmadı. Deniz, Ege'nin kendisine bakan gözlerine dikkatle baktığında öfke dışında başka bir duygu gördü. Korku... Ege'nin bakışları Deniz'i şaşırttı. Ege hiç kendisine korkuyla bakmamıştı.
"Beyler, neler oluyor? Lütfen, anlatır mısınız?" dedi Deniz merakla.
"Biz bir mesaj aldık." dedi Ege bir iç çekerek. Ardından kendini Deniz'in masasına döndürüp o tarafa yürüdü ve elinde bir siyah kağıtla geri döndü. Deniz'e kısa bir bakış atıp kağıdı Deniz'e uzattı. Kağıda parlak kırmızı, hatta kan kırmızısı olduğu kabul edilebilecek, bir renkle şöyle yazılmıştı:
'Bir gün bir bakmışsınız, güzel sekreteriniz öğlen molasından dönmemiş.'
Deniz notu okuduktan sonra onların neden böyle davrandıklarını anlamıştı. Genç kadına bir şey olduğundan korkmuşlardı. Yüzlerindeki ifade Deniz'e ne kadar da çok değer verdiklerini gösteriyordu. Deniz içinde yoğunlaşan duygularını durdurdu.
"İyiyim, beyler. Bir sorun yok. Sadece dünkü defilede olanları kıskanan biri bir oyun oynamak istemiştir." dedi Deniz onları rahatlatmaya çalışarak. Söyledikleri işe yaramış gibiydi. Üçünün de yüzlerindeki endişe, korku ve öfke silindi.
"Neredeydin peki, biz burada delirirken?" dedi Ege iç çekerek. Deniz ağzını açtı ama ardından kapattı. İçinden bir ses,
'Gölge'den bahsetme.' dedi. Nedendir bilinmez o sese uydu Deniz.
"Eski bir arkadaşımı gördüm dedim ya." dedi Deniz onlara gülümseyerek. Yalan söylediğini biliyordu ama genç kadın bu zamana kadar hep içinden gelen sese uymuştu. Şimdi bu durumu değiştirmeye niyeti yoktu. Aynı anda üçü de gözlerini kısıp Deniz'e baktı. Belki de Deniz artık eskisi kadar iyi bir yalancı değildi.
"Arkadaş?" dediler aynı anda aynı şüpheli tonlamayla. Deniz bu şüpheden kaçmak için yapabileceği en tehlikesiz şeyi yaptı ve kahkahayı bastı. Üçünün de Deniz'e kilitlenmiş şaşkın bakışları genç kadının daha da fazla gülmesine neden oldu. Sonunda onlar da Deniz'in kahkahaları karşısında kendilerini tutamadılar ve kahkahaları ardı ardına patlattılar. Telefondaki mesaj sesiyle hepsinin kahkahaları bir anda kesildi. Deniz elindeki telefona baktığında yanıp sönen ışığı fark etti. Ekranı açtığında Gölge'den bir mesaj geldiğini gördü. Deniz farkında olmadan gülümseyerek mesajı açtı. Mesajı okuyunca gülümsemesi genişledi.
'Umarım patronların sana kızmamıştır.'
'Onlara zaman emen vampirle karşılaştığımı söyleyince hemen affettiler.'
Gülerek kafasını telefondan kaldırdığında kendisine şaşkın şaşkın bakan üç kişi ile karşılaştı. Deniz onlara uygun bir cevap bulmak için beynini zorlarken telefondan tekrar bir bildirim sesi duyuldu. Deniz onlara cevap vermekten kaçarak kafasını tekrar ekrana çevirdi.
'Yarın akşam saat tam altıda şirketin önünde olacağım, sakın geç kalma. Vampir olduğumdan çabuk sinirlenip öldürebilirim seni.'
'O zaman bir baş sarımsağı gömüp geleyim de kendimi sağlama alayım. Kutsal su yok ama okunmuş su işime yarar herhalde.'
Deniz yazdığı saçma mesaja karşılık güldü ama yine de vazgeçmeyip mesajı Gölge'ye attı ve karşısındaki üç şaşkına çevirdi tekrar bakışlarını. Gölge ile yemek yiyeceğini söylemek içinden gelmiyordu genç kadının. Hele Ege varken bunu dillendirmek bile istemiyordu. Ama tek sebep bu değildi. Garip bir his vardı genç kadının içinde, anlamlandıramadığı çok farklı bir histi bu.
"Bugün görüştüğüm arkadaşım, yarın yemek yiyeceğiz de haber veriyor." dedi Deniz omuz silkip üçüne de gülümseyerek. Genç kadına inanmamış gibiydiler ama yine de üstelemediler ve sessiz kalmayı terih ettiler. Deniz telefonunda beliren saate bakıp toplantılarının saatlerinin geldiğini söylediğinde üçü de odalarından gerekli dosyaları alıp hızla toplantı salonlarına dağıldılar. Bu toplantılarda Deniz'in not almasına gerek olmadığı için ofiste kaldı ve masasına geçti. Sandalyesine çökmesiyle telefonu tekrar öttü. Gölge'den bir mesaj daha gelmişti.
'Ben senin bildiğin o ekran vampirlerinden değilim. Sarımsak, kutsal ya da okunmuş (bunu gerçekten yazdığına inanamıyorum) su, haç işareti gibi şeylerle benden kaçamazsın.'
'Peki, nasıl kaçabilirim?'
'Ben izin verirsem.'
'Başka yolu yok mu? Herkesin bir zayıf noktası vardır sonuçta.'
'Bir zamanlar vardı, artık zayıf noktam yok. Ama belki gülümsersen en azından acısız ve hızlı olur.'
'Ya çok gülümsersem? Seni sersemletir ve senden kaçabilirim.'
'Bu planını açık etmeseydin bir şansın olabilirdi.'
Deniz ekrana bakıp güldü. Yeni tanıştığı biriyle bu kadar rahat bir şekilde konuşuyor olması çok garip geliyordu Deniz'e. Deniz kolay kaynaşabilen biri değildi. Ama Gölge ona garip bir şekilde yakın gelmişti. Kendini ona yakın hissetmişti. Ama sadece bu da değildi. Belki de doğru kelime 'güvende' idi. O sırada telefon çaldı. Bu sefer bir mesaj değil aramaydı ve Deniz telefonuna baktığında arayanın Gölge olduğunu gördü. Telefonu gülerek açtı ve kulağına götürdü.
"Test için mi aradın?" dedi Deniz alaycı bir sesle gülerek. Gölge de hafif bir sesle güldü.
"Öyle de denebilir." dedi Gölge gülmeye davam ederek.
"Peki, gülüşümün bünyendeki etkisi ne oldu?" dedi Deniz yalandan ciddi bir ses tonuyla. Deniz onunla hafiften flörtleşir gibi konuştuğunun farkındaydı. Bunun Ege'nin yüzünden içinde bulunduğu bunalımlı kararsızlık havasından olduğunu da biliyordu. Ama yine de kendini tutamamıştı. İçinden geldiği gibi konuşuyordu Gölge'yle.
"Oldukça etkili." dedi Gölge iç çekerek. Sesine kattığı acılı ton Deniz'in dikkatinden kaçmamıştı. Deniz kendini tutamayıp bir kahkaha attı. Gölge de onun kahkahasına eşlik ederek güldü. Sonrasında sıkıntıyla iç çekti.
"Geliyorum, bekle biraz." dedi sert bir sesle başka birine hitaben. Deniz onun sesinin azalmasından telefonu kendinden uzaklaştırdığını anladı.
"Her ne kadar sohbete devam etmek istesem de bugün dediğin gibi işimizin başına dönmemiz gerekiyor." dedi Gölge isteksiz bir sesle. Deniz onun isteksiz tonlamasına güldü.
"Haklısın." diyerek iç çekti. Gölge de güldü.
"O zaman ikimiz de sıkıcı hayatlarımıza geri dönelim. Yarın görüşürüz, zavallı kurbanım." dedi tehditkar bir tonlamayla.
"Yarına kadar kendine iyi bak, vampir katilim." dedi Deniz tekrar iç çekerek. Gölge'nin alçak sesle gülüşü eşliğinde telefonu kapattı. Telefona baktı ve kendi kendine güldü. Gölge komik bir adamdı. Onu güldürmeyi başarıyordu. Bu Deniz için mucize gibi bir şeydi.
      Deniz kendini işine kaptırmış bir şekilde bilgisayardaki yazıları kısaca not alıyordu. Lansman için halledilmesi gereken son birkaç şey kalmıştı. Bir an önce onları halletmek ve bunun yükünden kurtulmak istiyordu. Tüm dikkatini ekrana çevirmişken boynunda hissettiği burunla yerinde sıçradı. Kalbi bu ani hareketle hızla atarken kafasını çevirdi ve Ege'yle göz göze geldi. Ege bir süre ona baktı. Ardından burnunu Deniz'in saçlarına daldırdı. Deniz kendisine bakan o gözlerde acı görmüştü ve özlem...
"O aptal kağıdı gördükten sonra nasıl endişelendiğim hakkında bir fikrin var mı?" diye acıyla fısıldadı Ege. Deniz cevap vermedi. Ege titrek bir nefes çekti içine.
"Sana bir şey olacak olma düşüncesi..." dedi sesi titreyerek. Deniz daha fazla bu acı dolu sese dayanamadı. Ege'ye döndü ve bir elini genç adamın yanağına koydu.
"Bana bir şey olmadı, iyiyim." dedi yatıştırıcı bir ses tonuyla. Elini yanağına koymasıyla Ege gözlerini yumdu ve Deniz'in avucuna yasladı yanağını.
"Sana bir şey olsaydı..." dedi ama devam edemedi. Deniz onun acısını tam içinde hissetti ve bir anda ona olan tüm öfkesini unuttu. Ona doğru uzandı ve yanağına bir öpücük kondurdu.
"Bir şey olmadı, işte. Buradayım bak! Karşında duruyorum." dedi tatlı bir sesle. Yanağına değdirdiği dudakları ile Ege'nin gözleri aralandı. Deniz'in gözlerindeki aşık ifadeyle affedildiğini anladı genç adam. İçinde kıpırdayan umut duygusu ile atıldı.
"Bu gece yanımda kal, lütfen." dedi yalvaran bir sesle.
"Ege, ben..." diye başladı ama Ege onun sözünü kesti.
"Lütfen, Deniz! Dün gece çok büyük bir eşeklik ettim biliyorum. Beni affet, lütfen! Bugün olanlardan sonra tek ihtiyacım olan sensin. Bırak da kendimce özür dileyeyim senden." dedi Deniz'in yanağında duran elini tutup avuç içini öperek. Deniz kararsızlıkla bocaladı. Genç adamın endişesi elle tutulur cinstendi. Deniz bir süre daha düşündü ama kalbi kendisine bu kadar baskı uygularken pek de düşünebildiği söylenemezdi.
"Tamam, kalacağım." dedi kalbine karşı pes ederek. Deniz'in sözleri üzerine Ege sıkıca sarıldı genç kadına. Genç kadın adamın neşesi karşısında gülümsedi. Kendi kendine düşündü. Zaten evde yalnız olacaktı. Çünkü biricik kardeşi Mavi ve Eren bu gece ilk randevularını gerçekleştireceklerdi. Sabah işe geldiği gibi Eren, Deniz'i yakalamış ve Mavi'nin erkek arkadaşı olup olmadığını sormuştu. Deniz'den olmadığını öğrendiğinde ise Mavi'yi yemeğe çıkarmak için izin istemişti genç kadından. Deniz de bu soruyu kendisine değil, Mavi'ye sorması gerektiğini söyleyerek Mavi'nin numarasını vermişti. Ve sonuç... Mavi kabul etmiş olacak ki Eren odasından ıslık çalarak çıkıp toplantıya gitmişti. O ikilinin bu kadar çabuk kaynaşması Deniz'i şaşırtmıştı. Ama kardeşi kendisinin aksine çılgın bir romantikti. Şaşırmaması gerektiğini biliyordu genç kadın.
"Seni özledim." dedi Ege burnunu Deniz'in boyun girintisine sürerek. Genç kadının ilgisinin kendisinden uzaklaştığını fark etmişti. Genç adamın elleri Deniz'in sırtına kaydı. Genç kadını oturduğu koltuktan kaldırdı ve kendi odasına doğru sürükledi. Çoktan genç adamın büyüsüne kapılmış olan Deniz, Ege'nin kendisini götürmesine izin verdi. Odaya girdikten sonra Ege kapıyı kilitledi.
"Bu sefer bölünme gibi bir ihtimalimiz yok. Çünkü ikisinin de peş peşe toplantıları var. Bu sefer başladığım işi yarıda bırakmak zorunda kalmayacağım." dedi Deniz'in kulağına doğru. Ardından ellerini Deniz'in elbisesinin fermuarına götürdü ve usulca aşağıya indirdi. Deniz'in elleri Ege'nin boynundaki kravatı kavradı. Hızlı hareketlerle çözüp yere bıraktı. Ardından parmakları gömleğin düğmelerini çözmeye koyuldu. Deniz'in elbisesi üstünden bir tüy narinliğiyle kayarken Ege genç kadını kendine çekip düğmeleri açıldığı için özgürlüğünü ilan etmiş çıplak göğsüne bastırdı. Sonrasında genç kadını belinden tutup kaldırdı. Deniz ona dair kızdığı ne varsa çoktan unutmuştu. Bir dokunuşu, bir öpüşü tüm öfkeyi silmişti zihninden.
"Bacaklar bele." dedi Ege gülerek. Deniz daldığı düşüncelerden sıyrılıp güldü ve Ege'nin dediğini yaparak bacaklarını genç adamın beline doladı. Ege hınzır bir sırıtışla Deniz'in poposuna sert bir şaplak attı. Kucağında Deniz olmasından çok zorlanmamış gibi kadını odasındaki altı kişilik toplantı masasına götürdü ve sırtı masaya değecek şekilde dudaklarından öperek yatırdı. Bir anlığına dudaklarını geri çektiğinde,
"Hızlı olacak." dedi dudaklarına doğru fısıldayarak. Genç kadının üzerine doğru eğildi ve biraz önce kendisinin araladığı dudaklarına tekrar yapıştı. Genç kadının dudaklarını vahşice öperken Deniz de aynı vahşilikle ona karşılık veriyordu. Dudakları genç kadının dudaklarından ayrılıp göğsüne, oradan da daha aşağılara kayarken Deniz beklentiyle masada kıvrandı. Dudakları tehlikeli yerler üzerinde gezinirken Deniz kendini tutamayıp yüksek sesle inledi. Ege iniltiyle birlikte kendini bir anda geri çekti.
"Sessiz durman gerekiyor. Yoksa seni böyle bırakırım." dedi tehditkar bir şekilde. Sonrasında elleri pantolonuna gitti. Arka cebinden bir prezervatif çıkardı. Deniz şaşkın bir bakış attı içinde bulunduğu tutku fırtınasına rağmen. Ege onun yüzündeki bakışı görüp güldü.
"Senin için her zaman hazırlıklıyım." dedi seksi bir sırıtışla. Baş parmaklarını pantolonunun beline takıp iç çamaşırını ve pantolonunu aynı anda indirdi. Ardından parmakları bu sefer Deniz'in iç çamaşırına dolandı ve hemen ince kumaştan kurtuldu. Ege iki parmağını Deniz'in çoktan ıslanmış kadınlığından içeri kaydırınca genç kadın inlemesini dudaklarını ısırarak zorlukla bastırdı. Ege ellerini aniden çekti ve Deniz'in bu ani boşluk hissine itiraz etmesine fırsat vermeden parmaklarının yerini erkekliğine bıraktı. Deniz bu sefer inlemesini bastıramadı. Ege de onun inleyişine ortak olarak inlerken hızla ve sertçe genç kadının içinde gidip gelmeye başladı. Gittikçe hızlanırken haz ikisinin içinde de hızla yükseliyordu. Genç kadın son bir inlemeyle kendini bırakırken Ege de içine gömülüp arkasından kendini bıraktı. Genç adam bir süre Deniz'in göğüslerine gömülü kaldı. Nefesleri biraz olsun normale döndüğünde Ege kulağına doğru eğilip,
"Sensiz kalmaya dayanamıyorum." diye fısıldadı. Sonrasında geri çekilip genç kadının içinden çıktı. İç çamaşırını ve pantolonunu çekti. Sonrasında bacaklarına öpücükler kondurarak Deniz'in önce iç çamaşırlarını sonrasında elbisesini giydirdi.
"İçimdeki sabır tükeniyor. En azından bütün gece benim olacaksın. Bunun sayesinde kendimi tutuyorum." dedi genç kadının elbisesini kollarından geçirmeden önce göğsünün üstüne bir öpücük kondurarak. Deniz dudaklarını ısırarak masada doğruldu ve masanın üstünden indi. Çıplak sırtını Ege'ye çevirip,
"Fermuarımı çeker misin?" dedi omzunun üstünden ona bakarak. Ege fermuarı milim milim her çekişinde genç kadının sırtına öpücükler konduruyordu. Sonrasında kollarını genç kadına dolayıp sırtını göğsüne hızla atan kalbine yaslayıp boynuna bir öpücük kondurdu.
"Ne yaparsam yapayım, ne söylersem söyleyeyim, beni bırakma Deniz. Söz ver, lütfen." dedi kulağına doğru fısıldayarak.
"Sanırım ne yaparsan yap senden uzak duramıyorum Ege. Resmen beni büyüledin." dedi Deniz de onun gibi fısıldayarak.
"Bu durum karşılıklı." dedi Ege gülerek. Deniz bir an anlamayarak kaşlarını çattı.
"Ne?" dedi merakla. Ege Deniz'i kendine doğru çevirdi.
"Birbirimizi büyüledik. Yeterince açık değil mi? Normalde yapmayacağımız şeyler yapıyoruz birbirimize. Ben sana bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyorum. Normalde yapmayacağın şeyler yaptırıyorum sana. Canını acıtıyorum ama bana geliyorsun yine. Bir de bana bak! Duygusallıkla işim olmaz ama sen bana bir kalbe sahip olabileceğime inandırıyorsun." dedi alına bir öpücük kondurarak. Deniz kollarını Ege'nin boynuna dolayarak gülümsedi.
"Bir kalbin var zaten Ege. Sen ne kadar inkar etsen de burada atmaya devam ediyor. Ama sen onu gizlemeyi tercih ediyorsun. Canımı acıtma konusuna gelirsek... Canım yansa bile sana koşacağımı biliyorsun. Açtığın her bir yara beni sana bağlıyor. Canım her yandığında soluğumu senin yanında alıyorum. Dedim ya, soluğumu... Her seferinde sana koşuşumun sebebi bu!" dedi Deniz sözleriyle birlikte Ege'nin dudaklarına bir öpücük kondurarak.
"Ne demiş Şah Hatayi; Benim yarelerim tuzum tuzum der. Bir derdim var bin dermana değişmem." dedi Ege hafif bir gülümsemeyle.
"Yarelerim hoş görünür gözüme. Bir derdim var bin dermana değişmem." dedi Deniz de onun gibi gülümseyerek. Ege sertçe genç kadının dudaklarına yapıştı. Soluk almak için geri çekildiğinde,
"Daha fazla konuşma. Yoksa daha fazla dayanamayabilirim. O yüzden hemen işinin başına dön." dedi alnını Deniz'in alnına yaslayarak. Deniz gülerek Ege'nin burnuna bir öpücük kondurdu. Ege'nin yüzüne mutlu bir gülümseme yayıldı.
Şarkı: Şevval Sam_ Muhabbet Bağına

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.