Sekreter // 31. Kalp Boşluğu


   Ege lansman gecesinin sabahında şirkete gittiğinde Deniz’i masasında göremeyince başta buna çok takılmamıştı. Çünkü kendisi erken gelmişti. Odasına geçip biraz oyalandı ama aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen Deniz hala ortalarda gözükmüyordu. Ege araları her ne kadar bozuk olsa da Deniz’in işini aksatmayacağından emindi. Kontrol etmek için odasından çıktı ve şaşkın bir şekilde masasının boş olduğunu gördü. Çantası ya da paltosu da yoktu. Hemen yan taraftaki Efe’nin odasına girdi. Efe evraklara gömülmüştü. Ege’nin hışımla içeri girdiğini fark edince kafasını kaldırıp karşısında dikilen adama baktı.
“Ege, hayırdır?” dedi meraklı bir gülümsemeyle.
“Deniz nerede?” dedi Ege kararlı bir sesle. Efe’nin yüzü bir anda soldu. Bu durum Ege’nin arkadaşının kendisinden bir şeyler sakladığı konusunda şüphelenmesine sebep oldu. Ege gözlerini kısıp Efe’ye baktı. Efe ise gözlerini kaçırarak yutkundu.
“Ne saklıyorsun?” dedi Ege sıkılı dişlerinin arasından.
“Deniz izin istedi.” dedi Efe ağzının içinde geveleyerek.
“İzin mi istedi? Neden benim haberim yok?” dedi Ege şaşkınlıkla gözlerini açarak. Efe cevap vermekten kçarak başını diğer tarafa çevirdi. Ege sabırsızca Efe’nin masasına ellerini koyup ona doğru eğildi.
“Nereye gittiğini söyledi mi?”
“Hayır.” dedi Efe tekrar gözlerini kaçırarak.
“Söylemediği konusunda emin misin?” dedi Ege gözlerini kısarak.
“Bana söylemedi.” dedi Efe sorulardan kurtulmak için. Ege onun ne demek istediğini anlamıştı. Hızla Eren’in odasına daldı. Eren ona şaşkınca baktı. Ege onun ağzını açıp bir şey demesine fırsat vermeden,
“Deniz nerede?” dedi öfkeyle. Eren onun öfkesini önemsemeyerek gayet sakin bir sesle,
“İzin kullanıyor.” dedi omuzlarını silkerek.
“Benim neden haberim yok?” dedi Ege yumruklarını sıkarak.
“Senden izin almasına gerek yok. Efe'den ve benden izin istedi biz de verdik. Patron çoğunluğu.” dedi Eren hafifçe gülümseyerek. Ege öfkeyle masaya ellerini vurup,
“Siktirtme şimdi patronunu! Deniz nerede Eren? Bunu onun sevgilisi olarak en iyi arkadaşına, ve de en iyi arkadaşıma, soruyorum.” dedi sakin kalmakta zorlanarak.
“En iyi arkadaşınız olarak bu soruya cevap vermiyorum.” dedi Eren kararlı bir sesle.
“Eren!” diye bağırdı Ege öfkeyle.
“Bağırman hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Kız senden zaman istedi ve senin bunu ona vermeyeceğini bildiği için uzaklaşmayı tercih etti.” dedi Eren umursamaz bir tavırla. Ardından ayağa kalktı.
“Şimdi katılmam gereken bir toplantı var. İzninle.” dedi ve Ege’nin yanından geçip dışarı çıktı. Ege telefonuna sarılıp hemen Deniz’i aradı. Aslında genç kadının açacağına dair hiçbir umudu yoktu ama o Ege’yi yine şaşırtarak telefonu açtı.
“Ege?” dedi ifadesiz bir sesle.
“Deniz... Neredesin? Seni çok merak ettim. Tekrar başına bir şey geldi sandım.” dedi Ege endişeli bir sesle.
“İyiyim. Sadece izin kullanmam gerekiyordu. Sana soracaktım ama buna onay vermeyeceğini biliyordum. Bu yüzden kusura bakma.” dedi Deniz mahcup bir sesle.
“Deniz siktir et izni falan! Sen benden kaçıyor musun?” dedi Ege şüpheci bir sesle.
“Hayır, sadece düşünmek istiyorum ve bunu sen etrafımdayken yapamıyorum.”dedi Deniz iç çekerek.
“Döneceksin, değil mi?” dedi Ege genç kadının cevabından korkarak.
“Tabii ki döneceğim. Sonuçta hala sizin bir çalışanınızım.” dedi yumuşk bir sesle.
“Bunu kastetmediğimi biliyorsun.” dedi Ege gözlerini devirerek.
“Biliyorum ve başarısız bir şekilde sorundan kaçmaya çalışıyorum.” dedi Deniz kendisiyle alay ederek. Ege sonunda kendini tutamayıp güldü.
“Ukala Deniz... Kesinlikle çok özledim.” dedi Ege gülmeye devam ederek. Deniz de güldü.
“Belki ben de Sadist Ege'yi özlemiş olabilirim.” dedi Deniz alaycılığını sürdürerek.
“Şu an burada olsaydın kesinlikle Sadist Ege’yi görürdün.” dedi Ege tehditkar bir sesle.
“Üzgünüm patron, bu ukala sekreterin kaçması gerekiyor.” dedi Deniz gülerek.
“Dönüşünü dört gözle bekliyor olacağım, benim güzel sekreterim.” dedi Ege ve Deniz tarafından keskin bir nefesle ödüllendirildi. Genç adam Deniz’in dudaklarını yaladığına neredeyse emindi. Altıncı hissine güvenerek,
“Dudağını yalama.” dedi ve genç kadının cevap vermesine fırsat vermeden telefonu kapattı. Onunla konuşmak Ege’ye iyi gelmişti. Sesi bile yetiyordu genç adamı rahatlatmaya. Onunla konuşurken eski duygusuz sert Ege olamıyordu. O etrafında dolanırken yüzünde istemsizce oluşan aptal sırıtışı silemiyordu. Yine aklına dolan düşüncelerle gülümsedi. O sırada daldığı bu hoş hülyadan ısrarcı telefonunun sesiyle uyandırıldı. Telefonu cebinden çıkarıp ekrana baktı. Arayan ismini görünce bir anlığına yüzünü bururşturdu. Eşref Bahriyeli arıyordu.
“Alo?” diye açtı telefonu. Sesindeki isteksizliği bastırmk için uğraşmamıştı bile.
“Ege, ne oldu Deniz işi?” dedi Bahriyeli onun isteksiz tonunu duymazdan gelerek.
“Kaçtı.” dedi Ege iç çekerek.
“Kaçtı mı?” dedi Bahriyeli şaşkın bir sesle.
“Evet.”
“Nerede olduğunu bulmamı ister misin?” dedi Bhriyeli anlık bir duraksamadan sonra. Bu teklif her ne kadar Ege’ye oldukça cazip gelse de Deniz’le olan konuşmasını hatırladı. Ege, Deniz’i daha fazla boğarak kaybetmek istemiyordu.
“Hayır, gerek yok.” dedi hızlıca.
“Sen iyi misin?” dedi şüpheci bir ses tonuyla.
“Hayır.” dedi Ege dürüstçe.
“Gel bir Levendiz yapalım.” dedi babacan bir tonlamayla.
“Bu saatte mi?” dedi Ege alaycı bir şekilde gülerek.
“Akşamı kastetmiştim.” dedi o da gülerek.
“İyi olur. Akşama görüşürüz.” dedi Ege onaylayarak. Ardından telefonu kapattı.
Levendiz Rum Meyhanesi eskiden Ege ve Bahriyeli’nin birlikte sürekli gittikleri bir yerdi. İçlerinden hangisinin bir derdi varsa soluğu Levendiz’de alırlardı. Ege meyhanenin kapısından içeri girince buraya çok uzun zamandır gelmediğini fark etti. Hemen çalışanlardan biri Ege’nin yanına gelip masasını gösterdi. Ege boş masaya geçti. Anlaşılan Bahriyeli daha gelmemişti. Ege onsuz başlamak istemediği için gülümseyerek garsonu daha sonra gelmesini söyleyerek gönderdi. Aklına yine Deniz gelmişti. Ona gülümsemeyi öğretmişti. Sert tabiatını atmış, içindeki canavarı bastırmıştı. Ege, Deniz sayesinde ilk defa sadistliğinden pişmanlık duymuştu. Onun canını yakma düşüncesi genç adamın içini acıtmaya başlamıştı. Onu ağlarken görmek istemiyordu. O hep gülmeliydi.
“Hey gidi balıkçı! Çok diplerde gezme boğulursun.” dedi Bahriyeli alaycı bir sesle Ege’yi Deniz düşlerinden uyandırarak. Ege kafasını kaldırdığında Bahriyeli karşısına oturmuştu.  
“Geldiğini fark etmemişim. Kusura bakma.” dedi Ege keyifsiz bir sesle.
“Belli oluyor. Yine Deniz’de misin, balıkçı?” dedi Bahriyeli imalı bir sesle.
“Çok mu belli?” dedi Ege uçuk bir gülümsemeyle.
“Evet. Seni gören herhangi biri aşık olduğunu ya da aşk acısını çektiğini anlayabilir.” dedi Ege’nin yüzüne dikkatli bir şekilde bakarak. Ege cevap vermeden gülümsemekle yetindi.
“Anlat bakalım.” dedi Bahriyeli karşısındaki genç adamın sessizliğinden bıkarak.
“Ne anlatayım?”
“Şu Deniz hikayesini diyorum, en başından bir anlat.” dedi Bahriyeli bezgin bir sesle. Ardından bir garsona el edip sofraya donatmasını söyledi. Kısa sürede masa dolmuştu. Bahriyeli elini Ege’ye doğru salladı. Bunun üstüne Ege de Deniz'le yaşadıklarını -yatak odası maceralarını hariç- anlattı.
“Farklı bir aşk hikayesi ve de aynı... Birbirinizi seviyorsunuz bu belli. Sanki Deniz senden daha çok fedakarlık yapıyormuş gibi, sizin aşkınızı faklı kılan da bu. Çünkü aşk karşılıklı fedakarlığa dayanır. Ama bu ilişkide fedakarlık gösteren kişi hep Deniz. Bu yaptığın ona karşı haksızlık değil mi?” dedi Bahriyeli önündeki rakı bardağından bir yudum içerek.
“Ben diğer insanların benden beklediği kişiye bürünemem. Onun benden beklediği kişi olamam.” dedi Ege iç çekerek.
“Peki, farkında değil misin, Ege? Onu değiştirmeye çalışıyorsun. Senin yapmaktan kaçtığın şeyi Deniz'in yapmasını bekliyorsun. Bu isteğini gerçekleştirmek için senin de bir nebze değişmen gerekiyor.” dedi Bahriyeli omuz silkerek.
“Geçmişimi değiştiremem.” dedi Ege kaşlarını çatarak.
“Ama gelecek ellerinde.” dedi Bahriyeli hafif bir gülümsemeyle.
“Ama beni geçmişim yüzünden terk etti.” dedi Ege onun sözlerine itiraz ederek.
“Hayır, seni dürüst davranmaman ve yaptıklarına pişman olmayışından terk etti.” dedi Bahriyeli onu düzelterek. Ege cevap vermeyince devam etti.
“Üstelik tam olarak terk etmiş sayılmaz. Sadece senden zaman istedi ve bu konu da haklı. Kızın zamana ihtiyacı var. Deniz farklı biri. Onun yerinde bir başkası olsaydı bu iş yürümezdi. Ama o pes etmiyor. Ancak sen yine de dönüşüne çok fazla ümitlenme. Çünkü döndüğünde bir karar vermiş olacak. Bu karar olumlu da olabilir, olumsuz da.” dedi Bahriyeli ciddi bir şekilde.
“Yani beni bırakabilir demek istiyorsun.” dedi Ege ümitsiz bir tonlamayla.
“Evet.” dedi Bahriyeli dürüstçe. Ege’nin yüzü soldu. Deniz’in kendisini bırakmasını istemiyordu.
“Beni bırakmasını istemiyorum.” dedi düşüncelerini söze dökerek.
“Sen kartlarını oynadın, şimdi sıra Deniz’de.” dedi Bahriyeli hafifçe gülümseyerek. O sırada fonda çalmaya başlayan müzik sanki Ege’nin kalbine tercüman oluyordu.
‘Sensiz yalnız sensiz içim
Gözyaşlarım yağmur gibi
Yanağımı ıslatıyor
Kollarım bekliyor seni
Öpsem öpsem ellerini
Yine de sana hasretim.’
Üç gün olmuştu. Ege’nin Deniz’den yoksun geçirdiği üçüncü gündü. Yalnızlığın dayanılmaz soğukluğuyla dolu üç gün... Onu çok özlemişti. Onsuzluk genç adamın  içini kemiriyordu. Ona sarılıp uyumayı özlemişti. Her ne kadar üç gündür onu görmese de onunla uyumayalı beş gün olmuştu. Onun kokusuyla uyumayalı, onun sıcaklığıyla uyumayalı beş gün olmuştu. Duyduğu özlem nefesini kesiyor, genç adamı boğuyordu. Ege bu düşüncelerle kendi bataklığında boğulmak üzereyken Eren içeri dalarak onu umutsuz düşüncelerinin karanlığından kurtardı.
“Ege, bana bir konuda yardım edebilir misin?” dedi Eren kibar bir tonlamayla.
“Tabii yardım ederim. Ne konuda?” dedi Ege arkadaşına keyifsiz bir gülümseme gönderirken.
“Bugün yemekli bir toplantım var, şu bizim sponsorumuz olacak şirketin CEO’su Rüzgar Bey’le. Ama Deniz olmadığı için ılıman ikna ekibim maalesef devre dışı. Efe de Mert’le öğlen yemeği yiyecekmiş. Biliyorsun, lansmandan beri pek bir sıkı fıkılar. Efe eski dostlarını unuttu resmen. Her neyse, ben de sana geleyim dedim. Sen gelir misin, Ege?” dedi Eren kafasını yana eğip gülümseyerek.
“Son çare ben kaldım yani. Ne diyeyim? Her ne kadar son seçeneğin de olsam olur gelirim. Öğlen için herhangi bir programım yok.” dedi alaycı bir sesle gülerek.
“Süper, hayatımı kurtardın, kardeşim. Çok sağ ol.” dedi neşeyle gülümseyerek. Ardından çıktı. Ege kendi kendine güldü. Aslında Eren de onu kurtarmıştı ama haberi yoktu.
Ege ve Eren restorana varıp önceden ayırtılmış masalarına geçtiklerinde Rüzgar Taşkıran daha gelmemişti. Birer kahve söyleyip konuşmaya başladıklarında Rüzgar da gelmişti. Kısa bir el sıkışmanın ardından masaya oturdular. Siparişlerini verdikten sonra Eren hemen konuya girdi. Ege, Eren için bu toplantının önemini biliyordu ve Eren’in işi bağlayamama korkusuyla üç buçuk attığını da. Çünkü Rüzgar Taşkıran çetin cevizdi. Adam Eren’in tekliflerine yanaşmıyor her birini mantıklı itirazlarla ustaca geri çeviriyordu. Ege adama hak veriyordu. Sonuçta lansmana dört gün vardı. İşi dört güne sığdırmakla uğraşarak parasını riske atmak istemiyordu. Eren’in tüm çabaları sonuçsuz kalınca Ege devreye girmeye karar verdi. Ege tam lafa karışacakken, Eren’in telefonu çaldı. Eren ekrana gülümseyerek baktı ve açtı. İzin isteyerek masadan kalktı. Telefonla uzaklaşmadan önce Ege ve Rüzgar onun açılış cümlesini duydular.
“Deniz Erden, sen nerelerdesin acaba?”
***
Kahvaltıdan sonra Eren de Ege de şaşkındı. Nasıl olduğunu bilmiyorlardı ama Rüzgar Taşkıran ikna olmuştu. Deniz’in bulunduğu yerden -ki Ege oranın neresi olduğu hakkında hala bir haberi yoktu- Ege ve Eren’e yolladığı pozitif enerji mi ya da Rüzgar’ın insafa gelmesi miydi bilmiyorlardı ama Rüzgar kahvaltının hemen ardından anlaşmayı imzalamıştı. Ardından Rüzgar toplantısı olduğu için izin isteyerek yanlarından ayrıldı. Eren keyifli bir gülümsemeyle Ege’ye döndü.
“Deniz’ime bak be! Kızın sesi yetti be sesi!” dedi ellerini iki yana açarak. Ege onun ‘Deniz’ime’ lafına takılmamaya çalıştı.
“Ne konuştunuz?” dedi Ege merakla.
“Normal konuştuk işte. Beni sakinleştirdi.” dedi Eren hafif bir gülümsemeyle. Ege iç geçirdi.
“Tıpkı beni sakinleştirdiği gibi...” dedi hüzünlü bir fısıltıyla. Eren duysa da renk vermedi. Ege hüznünü gizleyip,
“Ne zaman döneceğini söyledi mi?” dedi ümitle. Eren somurtarak kafasını olumsuz anlamda salladı. Ege sıkıntıyla iç çekti. Genç kadının geri dönmesini tüm kalbiyle istiyordu. Çok özlemişti. Hem de çok... 

Şarkı: Tanju Okan_ Hasret

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.