Sekreter // 38.Aşkın Huzur Notası


   Deniz sıkıntıyla derin bir iç çekti. Biraz daha fazla ilgiye maruz kalırsa az daha çığlık atacaktı. Bir yandan babası, bir yandan kardeşi Mavi, bir yandan Ege yoğun ilgileri ile genç kadını delirtiyorlardı. Bunlara ek olarak tabii bir de Efe, Eren, Mert vardı. Yetmezmiş gibi bir de gizliden gece ziyaretlerinde bulunan Umut vardı. Deniz boğuluyormuş gibi hissediyordu. Deniz kendisinin tamamıyla iyileşmiş olduğuna inanıyordu. Ama diğerleri onunla aynı fikirde değillerdi. O yüzden genç kadını resmen hastane odasına hapsetmişlerdi ve Deniz bu ortamda tam tamına on gündür hapishane hayatı yaşıyordu. Genç kadın kısa süreliğine yalnız kaldığı anda rahat bir nefes almıştı ve beyninde kaçma planları kurmaya başlamıştı. Ama bu anlar Ege’nin içeri girmesiyle suya düştü.

“Allah aşkına, bir isteğin var mı deme Ege!” dedi Deniz bıkkınlıkla haykırarak. Ege güldü. Ardından genç kadının yanına gelip yatağa uzandı.

“Sadece yanına yatabilir miyim diyecektim.” dedi genç adam gözlerini kırpıştırıp masum bir sesle.

“Yalan söylediğini biliyorum.” dedi Deniz kaşlarını çatarak. Ege tekrar güldü.

“Tamam, pes ediyorum. Belli ki çok sıkılmışsın. Söyle, ne yapmak istiyorsun?” dedi Ege, Deniz’e dönüp gülümseyerek.

“Dışarı çıkmak istiyorum, Ege.” dedi Deniz yalvaran bir ses tonuyla. Genç kadın az daha can sıkıntısından ağlayacaktı. Ege genç kadının bu haline dayanamadı. Genç kadına doğru uzanıp dudaklarına bir öpücük kondurdu.

“Bu akşam dışarı çıkacağız. Söz veriyorum.” dedi dudaklarına doğru fısıldayarak. Deniz duydukları ile birlikte bir anda yatağın üstüne çıkıp sırtındaki nefes kesici acıyı yok sayarak zıplamaya başladı. Bir yandan da kahkahalar atıyordu. Deniz sonunda coşkusunu dizginlediğinde yatakta dizlerinin üstüne çöküp kollarını Ege’nin boynuna doladı ve mutlulukla dudaklarına yapıştı. Başta masum olan öpücük saniyeler içinde derinleşti. İkisi de farkına varamadan bir anda genç kadın kendini Ege’nin altında buldu. Ege’nin sabırsız elleri pijamanın altından girip genç kadının kalçasını kavradı. Deniz içinde yükselen tutku ile geç adamaın ağzının içine doğru inledi. Ege genç kadının alt dudağını ısırıp vücudunu altındaki narin bedene yasladı. Sonra bir anda geri çekildi. Deniz şaşkın bir şekilde Ege’ye baktı.

“Ah, Deniz! Beni delirtiyorsun! Yapma, zaten seni deliler gibi özledim. Kendimi durduramıyorum.” dedi sıkılı dişlerinin arasından.

“Durma o zaman.” dedi Deniz dudaklarını yalayarak. Ege zoraki bir şekilde güldü.

“Her şeyi geçtim Deniz de, aşağıda baban var biliyorsun, değil mi?” dedi gülerek. Deniz de kendini tutamayıp güldü. Adam haklıydı. Babası onları basarsa ikisini birlikte ortak acı bir son bekliyor olabilirdi.

“Peki, o zamana kadar ne yapacağız?” dedi Deniz yanaklarını şişirip sıkıntıyla nefesini üfleyerek.

“Konuşalım.” dedi gülümseyerek.

“Konu başlığı?” dedi Deniz de gülümseyerek. Ege tekrar yatağın yanına gelip genç kadının yanına uzandı. İkisi de yüzleri birbirine bakacak şekilde yatakta döndüler.

“Aşk.” dedi Ege genç kadının gözlerinin içine bakarak.

“Hmm... Aşk... Nasıl bir aşktan bahsediyoruz?” dedi Deniz düşünür gibi yaparak.

“Senin bana duyduğun aşktan bahsediyoruz. Sonrasında benim sana duyduğum aşktan bahsederiz.” dedi Ege genç kadının yüz ifadesi karşısında gülerek.   

“Sana aşık değilim ki.” dedi Deniz omuz silkerek. Genç kadının bu tavrı karşısında Ege şaşkın bakışlarla Deniz’e döndü. Deniz onun haline gülerek sözlerine devam etti.

“Aşk çoktan geçti. Aşk anlık bir parıltıdır. Bir nevi yakamoz ya da serap... Sadece onun gerçekliğini anladığın ana kadar sürer. Gittiğim zamanı hatırlıyor musun? İşte, senin gerçekliğini anlamak için gitmiştim. Yani gerçekten orada bir vaha mı vardı ya da kalbimin aldatmacası mıydın onu anlamalıydım. Döndüğümde gerçekliğini anladım. Ve işte o anda aşk bitti. Artık sen benim için aşktan ötesin.” dedi Deniz genç adamın gözlerinin içine bakıp gülümseyerek. Ege’nin gözlerinin dolduğunu görmek Deniz’e şaşkınlıkla karışık bir mutluluk verdi.

“Sen benim başıma gelen en güzel şeysin.” diyerek genç kadını kendine çekip göğsüne yasladı. Deniz saçlarına sürtünen dudaklarla tarifsiz bir huzur yaşıyordu. Deniz genç adamın göğsüne yaslanmış haldeyken Ege derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

“Sen bu kadar güzel konuşunca benim kelimelerim kalbimin arkasına saklandılar ama geriye kalan birkaç cesur kelimeyle konuşmaya çalışacağım. Mesela sende sevdiklerim... Bir bakışınla beni bambaşka rüyalara sürüklemeni seviyorum. Saçlarını, o saçların sana kattığı asiliği ve dik başlılığını seviyorum. Neşenin altında gizli acıyı, en ışıksız anlardaki güneş pırıltını seviyorum. Beni benden alıp sonra tekrar bana katmanı seviyorum. Sesini duymayı, o sesinle attığın melodik kahkahalarla büyülenmeyi seviyorum. Beni senden aldığım zevkle kendimden geçirmeni seviyorum. Ukalalığını, öfkeni, asiliğini, neşeni, sevincini... yani kısacası seni seviyorum. Her duygu kırıntına ve her bir santimetre karene kadar...” dedi aşk dolu bir sesle. Deniz gözleri yaşlarla dolu bir şekilde Ege’nin göğsünden geri çekilip genç adama baktı. Ardından eğilip genç adamın dudaklarına küçük ve kısa bir öpücük kondurdu. Ege ise öpücüğün ardından kendini geri çekti. Deniz şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp Ege’nin yüzüne baktı. Ege çarpık bir gülüş atıp genç kadının şakağına bir öpücük kondurdu.

“Şu an seni öpersem kendimi tutamam. Ve baban birazdan rutin kontrol için burada olacak. Hayatta kalmak için şimdilik durmak zorundayız. Tekrar baş başa kalacağımız zamanı iple çekiyorum.” dedi hafif alaycı bir sesle. Ardından yataktan  kalkıp doğruldu. Saatine göz attı. Gözleri şaşkınlıkla açıldı.

“Siktir! Üretim toplantısına geç kalmak üzereyim.” dedi telaşlı bir sesle. Deniz öfkeyle genç adama baktı.

“Ve burada  yatmış, benimle oynaşıyorsun. Hasta yatağımda o toplantıyı ayarlayana kadar öldüm öldüm dirildim. Defol git!” diyerek arkasındaki yastığı Ege’ye fırlattı. Ege arsızca gülerek yastığı yakalayıp Deniz’e geri fırlattı. Genç kadına sesli bir öpücük attıktan sonra gülmeye devam ederek dışarı çıktı. O çıktıktan sonra Deniz kendini tutmayı bırakıp arkasından neşeli bir kahkaha attı. Ama sonrasında tekrardan yalnız kaldığını fark etmesinin verdiği sıkıntıyla elindeki yastığı başının arkasına koyup geri yattı. Sıkıntıyla oflarken telefonunun çalmasıyla canlandı. Arayana bakmadan telefonu kulağına götürdü. Duyduğu sesle istemsiz gülümsedi.

“Günaydın gazi.” dedi Umut gülerek. Deniz onun sözleri ile güldü.

“Sana da günaydın.” dedi sıcacık bir sesle.

“Sıkıntıdan patlamak dışında iyi misin?” dedi Umut sıcak sesine rağmen genç kadının sıkıldığını anlayarak.

“Nereden biliyorsun?” dedi Deniz şaşkınlıkla.

“Ses tonundaki gizli kasvetten.” dedi Umut alayla.

“Ukala herif.” dedi Deniz yalandan sinirli bir sesle. Umut bu sözlerle birlikte gürültülü bir kahkaha attı.

“Bunu iltifat olarak alıyorum.” dediğinde bu sefer kendini tutamayıp kahkaha atan Deniz oldu. Sonrasında ise bir iç çekip,

“Beni buradan kaçırmanı o kadar çok isterdim ki...” dedi sıkıntı kokan bir sesle.

“Bunu yapmayı ne kadar istesem de henüz iyileşmedin ve...” diye başladı ama Deniz hemen sözünü kesti.

“Ah! Kapa çeneni! Sen de mi Brütüs? Lanet olsun! İyiyim ben!” dedi Deniz öfkeli bir sesle.

“Hey, hey, hey dostum! Buraya sorun çıkarmaya gelmedim! O silahı şimdi sakince yere bırak, lütfen.” dedi Umut sesine Amerikan aksanı katarak.

“Hey Umut! Kıçına tekmeyi basmadan önce o lanet olası çeneni kapat dostum!” dedi Deniz de aynı şekilde. Umut’un kahkahası genç kadının kulağında çınladı.

“Deniz... Seni çok özledim.” dedi gülmeye ara verip sakinleştiğinde.

“Ben de seni ama şu an kulede hapsedilmiş bir Rapunzel kadar çaresizim.” dedi Deniz iç çekerek.

“O zaman sıradaki şarkı tüm kader mahkumlarına gelsin. ‘Düştüm mapus damlarına öğüt veren bol olur.’ Bu şarkı şatodaki Rapunzel’e gidiyor.” dedi bir radyocu edasıyla. Deniz kahkahasını tutamadım. O sırada telefonun diğer ucundan biri Umut’a seslendi. Umut ona birkaç şey söyledikten sonra telefonda onun konuşmasını bekleyen Deniz’e döndü.

“Her ne kadar bu muhteşem konuşmaya devam etmek istesem de bazılarının çalışması gerekiyor.” dedi Umut ukalaca bir tonlamayla. Deniz gülümsedi. Ama gülmeyip kendini tuttu.

“Of, tamam, git ne halt yiyorsan ye!” dedi yalandan sinirli bir sesle. Sonrasında ise bir parça daha yumuşak bir sesle,

“Kendine iyi bak, ukala herif.” dedi kendi kendine gülümseyerek. Umut’un bir şey demesine izin vermeden de telefonu kapattı. Tekrar yatağa yattığında bir parça daha yorgun hissediyordu kendini. Ailesi tarafından almaya zorlandığı sakinleştiriciler genç kadının beynini uyuşturmak konusunda son derece başarılıydı. Genç kadının göz kapakları önceden aldığı ilaçların etkisiyle kapandı ve Deniz deliksiz ve rüyasız bir uykuya daldı.

   Genç kadın alnında hissettiği tüy gibi hafif öpüşle uykusundan uyandı ama gözleri onunla aynı fikirde değildi. Açılmayı reddediyorlardı. Oysa ki genç kadın öpücüğün sahibini görmek istiyordu. Neyse ki, bu kişi onu merakta bırakmayıp konuşarak genç kadının merakını ortadan kaldırdı

“Ah, benim kendi dışında herkesi düşünen yarım akıllı annesi ve de babası kılıklı kızım! Senden daha fazlasını bekleyemezdim. Hiç bu zamana kadar kendini düşündün mü ki? Sadece anneni kaybettikten sonraki üç yıl boyunca kendi istediğini yaptın ama yine dayanamadın. Benim asi kızım içindeki canavarı zincirleyip babasının kızı maskesini taktı. Oysa o eski deli dolu kızımı tasasız gülüşüyle on sene öncesindeki haliyle görmek için neler vermezdim. Sana kızmama rağmen beni yine o küçük oyunlarınla kandırıp bana kendini affettirirdin. Mavi’nin aksine sen hep büyük olmak zorundaydın. Sen hep benim büyük kızımdın. Şimdi ise bu halinle sanki benim için tekrar o on sene önceki o gecedeki kırılgan Deniz gibisin. Lütfen babanı bir daha böyle korkutma.” dedi babası son sözlerinde sesi titreyerek. Deniz’in göz kapakları titreşti ve saklayamadığı yaşlarla açıldı. Babası da kendisinden farklı değildi. Babası onun uyandığını fark ederek,

“Sen babanı kandırmaya utanmıyor musun?” dedi boğuk bir sesle. Adam sesine sertlik katmaya çalışıyordu ama duyguları ve gözleri buna izin vermiyordu.

“Kandırmasaydım bunları duyamayacaktım.” dedi Deniz sesi titreyerek. Babası onun bu haline dayanamayıp hafif bir gülümsemeyle genç kadının kirpiklerinden kurtulmuş bir damla yaşı parmak ucuyla yakaladı.

“Eski benin dönmesini bekleme baba. Onun nasıl biri olduğunu ben uzun zaman önce unuttum.” dedi Deniz hüzünlü bir gülümsemeyle. Babası kızının sözlerinden duyduğu acıyı gülümsemesinin arkasına saklamaya çalıştı ama Deniz babasını tanıyordu. Bu sebeple de babasının hüznü tüm çıplaklığıyla genç kadının gözlerinin önündeydi babası her ne kadar bunun farkında olmasa da.

“Arada onu görüyorum. Bazen farkında olmadan eski Deniz oluyorsun. Küçük kızım oluyorsun. Ama bu anlar çok az ve sana bu anları yaşatanın başka biri olması benim üzüntü ve kıskançlık duymama sebep oluyor.” dedi gülümseyerek. Bir nebze acısını yatıştırmıştı adam.

“Ege’yi mi diyorsun?” dedi Deniz gülerek.

“Evet. O ukala dümbeleği benim kızıma kahkahalar attırıyor. Eğlendiriyor. Tekrar güven duymasını sağlıyor. Ve ben kızımın ilk defa birinin yanında kendini huzurlu hissettiğini görüyorum. Bu hem sevindiriyor, hem de üzüyor.” dedi kaşlarını çatarak. Ardından kafasını iki yana sallayarak güldü.

“Onu seviyorum. O da beni seviyor. Ama bundan daha fazlası var, hissedebiliyorum. O bana huzur veriyor. Onun yanında kendimi güvende hissediyorum. Bir bakışıyla sanki maskelerimin arkasını görebiliyormuş gibi...” dedi Deniz dürüst bir ifadeyle.

“Biz buna sevda diyoruz, güzel yavrum.” dedi babası gülerek. Ardından devam etti.

“Annenle ben de sizin gibiydik. Annen ben ağzımı daha açmadan ne diyeceğimi bilirdi. Tabii ki ben de onun ne diyeceğini bilirdim. Siz de bize benziyorsunuz.” dedi mutlulukla gülümseyerek. Ardından oturduğu koltuktan ayaklandı.

“Akşam yemeği hazır. Haydi gel, bir şeyler ye. Ege bana gitmeden önce bu akşam için seni dışarı çıkaracağını söyledi. Hatta hepimizi götüreceğini söyledi. Bu yüzden hemen gel.” dedi ve dışarı çıktı. Deniz babasının biraz önce çıktığı kapıya düşünceli bir şekil de baktı. Babası haklıydı. Bir Yeşilçam klişesiydi belki ama gerçek ortadaydı. Deniz, Ege’ye sevdalanmıştı. Onsuz kendini hep bir eksik hissediyordu. Ege varken her şey Deniz için daha canlı ve daha renkliydi. Genç kadın kendi kendine güldü.

“Aman! Tüm maskelerin de geçmişteki caniliklerimin de hepsi canı cehenneme! Ucunda ne olursa olsun, hep Ege ile olacağım! Hep onu seveceğim. Onunla nefes alacağım. Kalplerimiz hep aynı anda atacak. Aynı anda aynı şeyleri söyleyeceğiz. Bir olacağız. Tek olacağız. Duvarsız sarılacağız. Perdesiz bakacağız. Sırlar olmadan uyuyacağız. Gerçek seveceğiz.” dedi derin ve huzur verici bir nefes eşliğinde. Ardından yataktan kalkıp akşam yemeğine indi, kendini çok daha hafif ve iyileşmiş hissederek.

Şarkı: Nick Jonas&Tove Lo_ Close  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.