Sekreter // 35.Harikalar Diyarı


   Deniz huzursuz bir şekilde bir iç çekti. İçini kemiren huzursuzluğun kaynağı Umut’tu. Bu huzursuzluk o kadar güçlüydü ki Ege yanında uyurken Deniz’in uyumasına engel oluyordu. Genç kadın Umut’u Ege uyuduktan sonra birçok kere aramıştı ama hiçbirine cevap alamamıştı. Bu sessizlik genç kadını tedirginlikten öldürüyordu. Sonunda uykuya daldığında hayatının en rahatsız en kabus dolu gecesini geçirdi.

   Gün içi koşuşturmalardan sonra lansmandaki ışıltılı hava herkesin rahat bir nefes almasını sağlamıştı. Herkese hakim olan bu rahatlık Deniz için geçerli değildi. Deniz de hâlâ içini kemiren huzursuzluk neşeli tabiatına gölge düşürüyordu. Deniz’in başında yeterince dert yokmuş gibi bir de Rüzgar’ın eşi ile birlikte lansmanda olması genç kadını iyice depresif bir havaya büründürmüştü. Rüzgar ise bütün gece gözlerini Deniz’e kilitlemiş ve onu şahin gibi izlemişti. Ege genç kadının huzursuzluğunu hissediyor ve bir şey dememek için kendini zor tutuyordu. Deniz saklamaya çalışsa da Ege’nin gözlerinden huzursuzluğunu hissettiğini okuyabiliyordu. Deniz’in en çok istediği şey Eren’in yanında olmasıydı, ama o da lansman kendisinin lansmanı olduğu için sürekli konuklar arasında dolaşıyordu. Eren sonunda eline bir kadeh alarak kurulmuş platforma çıkınca biraz rahatladı. Bu artık Eren’in konuk muhabbetini bitirdiğine dair bir işaretti. Eren konuşmasına önce gelen herkese teşekkür etmekle başladı. Yeni tasarımları hakkında konuştu. Tüm konuşmayı içten bir havayla sürdüren Eren, konuşmanın sonuna geldiğinde gözlerini Deniz’e çevirip özür dileyen bir şekilde baktı. Deniz anlamayan bakışlarla karşılık verdi.

“Şimdi bizden desteğini hiç esirgemeyen Rüzgar Taşkıran’ı sahneye davet ediyorum. Onun performansı ile sizi baş başa bırakıyorum.” dedi sesini yükseltip elleriyle alkış tutarak. Deniz şokla sarsıldı. Eren’in bunu önceden söylemesini isterdi ama genç adamın vakit bulamadığını biliyordu. Eren alkışlar eşliğinde sahneden aşağı indi ve Deniz’in yanına geldi.

“Deniz, ben çok özür dilerim. Reddedemedim. Kendisi dedi.” dedi Eren özür dileyen bakışlarla.

“Eren, lütfen yapma! Senin böyle bir şeyi bilerek yapmayacağını biliyorum.” dedi Deniz ona hafifçe gülümseyerek.

“Neler oluyor?” dedi Ege kaşlarını çatarak. Eren şaşkınlıkla önce Ege'ya sonra Deniz’e baktı.

“Ona söylemedin mi?” dedi Eren, Deniz’e şaşkın şaşkın bakarak.

“Neyi söylemedin mi?” dedi Ege de gözlerini Deniz’e dikerek.

“Rüzgar’ın aslında Deniz’i aldatan piç olduğunu.” dedi Eren pat diye. Ege hızlı bir nefes aldı. Deniz dirseğini Eren’in karnına geçirdi.

“Ne?” dedi Ege şokla. O sırada Rüzgar gitarı boynunda asılı bir şekilde sahneye çıktı. Deniz iç geçirmesine hakim olamadı.

“Öncelikle herkese merhaba. Böylesine güzel bir şirkete sponsor olduğum için kendimi oldukça şanslı sayıyorum. Bu gece benim için çok değerli olan biri için bir şarkı söyleyeceğim.” dedi Deniz’in gözlerinin içine bakarak. Ardından arkasındaki Deniz’in büyük bir uğraş ve istekle ayarladığı orkestraya başıyla işaret verdi ve üç yıl önce Deniz’in gözlerinin içine bakarak söylediği şarkıyı yine onun gözlerinin içine bakarak söylemeye başladı.

“Demek bu yüzden bu şarkıyı sevmiyordun.” dedi Ege, Deniz’i Rüzgar'ın büyüsünden kurtararak. Deniz, Ege’ye doğru dönüp üzüntüyle başını salladı. Ege, Deniz’in elini kavrayarak piste çekti.

“Ne yapıyorsun?” dedi Ege, Deniz’i piste çekerken.

“Seninle bu muhteşem şarkıda dans edebilmek için piste götürüyorum.” dedi Ege masum bir bakışla. Elini Deniz’in beline yerleştirdi.

“Seni kimsenin üzmesine izin vermem.” dedi Ege genç kadının gözlerinin içine bakarak. Ege ona aşk dolu bir gülümseme atınca, yüzü muhteşem gülümsemesiyle aydınlandı ve şarkı çalarken genç kadın kendini Ege’nin kollarına bıraktı.

“Seni seviyorum, Deniz Erden. Seni aldığım her nefesten daha çok seviyorum. Bencilce sadece benim olmanı istiyorum. Bana bakmanı, bana gülmeni, bana kızmanı... Sevgini de istiyorum, nefretini de. Hak etmiyorum ama istiyorum.” dedi Ege şarkının son notaları çalarken.

“Hak etmiyorum da ne demek! Seni çok seviyorum, Ege Arslan. Ben seni nasıl hak ediyorsam sen de beni hak ediyorsun.” dedi Deniz kaşlarını çatarak. Salonda bir alkış koparken Deniz’in gözleri bir anlığına Rüzgar’a kaydığında sahte gülümsemesi altındaki acı çeken yüzünü gördü.  Deniz’in içi bir anlığına burkulur gibi olsa da Deniz kendisine acıma şansı tanımadı. Rüzgar’ın Deniz’e hüzünle bakan gözlerine genç kadın ifadesiz bir bakışla karşılık verdi. Kafasını Ege’ye çevirdi. Ege’nin umut dolu gülen gözlerine baktı. Kendini tutamayıp güldü. O da gülerek Deniz’in çenesini tuttu ve genç kadının dudaklarına bir öpücük kondurdu. İkili diğerlerinin yanına geldi ama Ege masaya döndükten sonra genç adam bir süreliğine izin isteyip yanlarından ayrıldı. Eren o gidince elini uzatıp,

“Sıra bende.” dedi gülerek. Deniz güldü ve elini tuttu. Tekrar yerlerine dönmeden önce Efe ve Mert ile de dans etti. Ege hala ortalarda yoktu. Deniz etrafa baktığında korkarak fark etti ki, Rüzgar da ortalarda yoktu. O an Deniz’in içine bir kurt düştü. Hızla masadan ayrılıp bahçeyi turladı, yoklardı. Lavabolara gitti, orada da bulamadı. Mekanın girişine doğru yürürken orada ikisini de gördü. İkisi de yumruklarını sıkmış birbirlerine öfkeyle bakıyordu.

“Siz ne yapıyorsunuz burada?” dedi Deniz öfkeyle onlara doğru yürürken. İkisi de genç kadını duysalar da duruşlarını bozmadı.

“Seninle asla birlikte olmayacak! Seninle olmasına izin vermem! Seninle asla evlenmeyecek!” diye bağırdı Rüzgar. Deniz hızla onlara doğru adımladı.

   O sırada yolun karşısında siyah takım elbisesinin içinde öfke dolu bir adam tartışan ikiliyi şahin gibi izliyordu. Gözleri özellikle gri gözlü adama odaklanmıştı. Bu yüzden gri gözlü adama doğru giden genç kadını görmedi. Ama genç kadın tartışan ikilinin yanına ulaştığında aynı anda hem Ege’nin sıkılmış yumruğunu havaya kaldırmasını hem yüzünde anlayamadığı bir kederin oluşmasını hem de siyah takımının içinde elinde metalik rengiyle parlayan silahıyla Umut’u gördü. Deniz aslında o anki haliyle onun Umut’tan çok Gölge olduğunu düşünüyordu. Umut’un elindeki silahın namlusu Ege’yi gösteriyordu. Genç adamın gözlerinde öfke intikam ve kötülük vardı. Şu an orada Umut’un olmadığı kesindi. Deniz olacakları anlayarak hızla kollarını açarak Ege’nin üstüne atladı. Aynı anda silahın patlama sesi caddeye yayıldı. Ege şaşkın bir ifadeyle boynuna atılmış olan Deniz’in yüzüne baktı.

“Neler oluyor?” dedi Ege anlamayarak. Deniz onun bu şaşkın haliyle çok tatlı olduğunu düşündü. Hatta genç kadın bu kadar acı hissetmese onun bu haline gülerdi bile.

“Deniz!” dedi Rüzgar, Ege ile aynı anda. Rüzgar genç kadının sırtında giderek büyüyen kırmızı lekeyi fark etmişti. Ege, Rüzgar’ın acı dolu sesiyle eş zamanlı belindeki elini çekince eline bulaşan kanı gördü.

“Deniz ne yaptın sen?” dedi Ege gözleri dolarken acıyla. Deniz’in beyni konuşmalardan yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Deniz gitmek istemiyordu. Daha yeni tanışmışken daha yeni sevmişken onu bırakmak istemiyordu.

“Şşt... Sakin ol! Bir şey yok. Biraz vuruldum sadece. Bir şey yok.” diyebildi Deniz zorlukla gülümseyerek. Ardından daha fazla dayanamayıp kendinden geçip bayıldı. Ege genç kadının bayılması ile birlikte onunla beraber yere çöktü. Ege onun uyanması için defalarca kez bağırdı ama Deniz gözlerini açmadı. Silah sesi içeriden de duyulmuştu. Rüzgar ve Ege’nin yanına ilk ulaşan Eren oldu. Kanlar içinde yatan Deniz’i görünce bir an ne yapacağını şaşırdı. Sonrasında ise aklına ambulans çağırması gerektiği geldi. Hızla telefonundan üç haneyi çevirdi. Telefonun açılmasıyla hemen olayı anlattı. Ardından Ege’nin yanına diz çöktü.

   Deniz gözlerini açtığında çok garip bir şekilde hissediyordu. Çünkü küçükken hep hayalini kurduğu o Harikalar Diyarı’ndaydı. Genç kadının beyninin gerçeklik lobu az önce kurşun yediğini hatırlattı ona ama ruhu şu ana odaklanıp onu göz ardı etti. Annesi ona her gece Alice’in hikayesini okurdu. Deniz de her seferinde kendi Harikalar Diyarı’nı kurardı zihninin içinde ve şimdi ise düşlerindeki yer karşısında duruyordu.

‘Deniz...’

Aniden etrafına rüzgar eşliğinde yayılan fısıltıyla olduğu yerde sıçradı. Hemen etrafına baktı ama ne gariptir ki etrafta kimse yoktu. Genç kadına oldukça tanıdık gelen bir erkeğin sesiydi bu ama genç kadın bir türlü hatırlayamıyordu. Zihni onun bu merakını umursamayarak ayaklarına yürüme emri verdi. Kendi hayallerindeki diyarda yürümeye başladı. Çok geçmeden mor renkte bir göl kenarına vardı. Bir kadın göl kenarında oturmuş ayaklarını suya sarkıtmıştı. Kadının kim olduğunu göremiyordu. Deniz’e sırtı dönüktü. Genç kadının içinde bir öfke dolanmaya başladı. Nasıl oluyordu da burada kendi diyarında rahatça dolaşabiliyordu bu yabancı kadın? Hızlı adımlarla onun yanına giderken sanki ona doğru geliyor olduğunu hissetmiş gibi kafasını Deniz’e çevirdi. Deniz kadının yüzünü görünce olduğu yerde çakılı kaldı. Kadın ayağa kalkıp onun yanına gelirken sonunda Deniz’in beyni konuşması için gereken organı buldu.

“Anne...” dedi fısıltıyla. Annesi yüzünde o hep Deniz ve Mavi için sakladığı çocuksu gülümsemesiyle yanına geldi.

“Merhaba Deniz.” dedi annesi melodik sesiyle. Deniz gözlerinden yaşlar akarken kadının boynuna atıldı. Kadın kollarını Deniz’e dolarken bir anda genç kadın on beş yaşına geri döndü. Annesinin onu sevişi, başında masal okuyuşu zihnini ve ruhunu doldurdu.

‘Seni Seviyorum...’

Genç kadın yine aynı sesi duydu ama o anda bunu zerre kadar umursamıyordu çünkü, annesi buradaydı. Başka hiçbir şeyn önemi yoktu onun için.

“Anne, sen... sen burada ne yapıyorsun?” dedi sonunda ondan ayrılabildiğinde.

“Unuttun mu? Burası senin Harikalar Diyarı’n, yani sen ne istersen burada olacaktır." dedi annesi kocaman gülümsemesiyle. Deniz ona tekrar sarılarak,

“Seni çok özledim anne.” dedi ihtiyaç dolu bir fısıltıyla. Annesi geri çekilerek elleriyle Deniz’in yüzünü kavrayıp gözlerinden akan yaşları parmak uçlarıyla sildi.

“Hey! Burada ağlamak yok, Deniz. Burası bizim mutlu anlarımız, gözyaşı giremez.” dedi şefkatli bir gülümsemeyle. Deniz de gülümsedi.

‘Beni Bırakma....’

“Sen de duydun mu?” dedi Deniz ses tekrar kulaklarını doldurduğunda.

“Neyi tatlım?” dedi annesi ifadesiz bir sesle.

“Sesi.” dedi Deniz kaşlarını çatarak.

“Hayır, bebeğim. Bir şey duymadım.” dedi annesi gülümseyerek.

“Ama biri konuştu, eminim. Hem de sesi o kadar tanıdıktı ki...” dedi ama annesi elinden tutup bir anda koşmaya başladı. Deniz bir kez daha sesi unuttu.

“Haydi, boş ver ve benimle gel! Burada daha hiçbir şey görmedin.” dedi gülerek. Deniz de kahkahalarıyla ona katılıp koşmaya başladı. Her şey çok güzeldi. Annesiyle birlikte zaman geçirmeyi çok özlemişti. Şimdi onun karşısında kendisiyle gülmesi, koşması, konuşması Deniz’i hiç olmadığı kadar mutlu ediyordu. Uzunca bir zamandan sonra kendisini ilk defa tamamlanmış hissediyordu. Uzunca bir zamandan sonra ilk defa eski Deniz yine işbaşındaydı. Rahatça gülen, yüzünde maskeyle dolaşmayan, insanlara güvenen, sır saklamayan, gerçek yüzünü herkese gösteren Deniz... Annesi gittikten sonra ‘Yaşayan Deniz’ kendini karanlık bir odaya kapatmıştı. Deniz bile çoğu zaman gerçek Deniz’in kim olduğunu unutuyordu. ‘Taktığın maske bir süre sonra yüzün olur.’ sözünün yaşayan bir örneği olmuştu genç kadın. Eski Deniz artık kendisi için yabancıydı.

‘Sensiz yaşayamam...’

Deniz tekrara hızla çevresine göz attı. O kadar tanıdık, o kadar bilindikti ki bu ses hatırlayamıyor olması genç kadının sinirini bozuyordu. Sinirini yatıştırmak için annesinin güzel yüzüne tekrar baktı ama annesinin yüzünde hüzün vardı.

“Anne?” dedi Deniz annesinin hüznünün sebebini anlayamayarak.

“Niye hatırlayamıyorsun?” dedi annesi iç çekerek.

“Neyi anne?” dedi Deniz hala anlamayarak.

“Onu...” dedi annesi sadece.

“O kim anne?” dedi Deniz ısrarcı bir sesle.

“Sesin sahibi, benim güzel kızım. Geldiğinden beri sana kendini duyurmak isteyen sesin sahibini gerçekten hatırlamıyor musun?” dedi annesi hüzünlü bir gülümsemeyle.

“Yani, sen de duyuyordun?” dedi Deniz gözlerini kısarak.

“Tabii ki yavrum. Hatırlarsan senin zihninin içindeyiz. Sen ne duyarsan ben de duyarım, sen ne görürsen ben de görürüm. Şimdi o kim, söyle bakalım.” dedi annesi muzipçe sırıtarak. Deniz aklını zorlayarak onu bulmaya çalıştı. Ama hatırlayamıyordu.

‘Sen benim ışığımsın... Nefesimsin... Her şeyimi vereceğim... Sen yokken ben hep aynı, üzgün kırgın aşksız nefessiz ruhsuz bir kabuk...’

“Ben... ben... ben... hatırlayamıyorum.” dedi Deniz ses tekrar kulaklarına dolarken.

“Zorla kendini hatırlayacaksın.” dedi annesi gülerek. Deniz beynini zorluyordu ama hiçbir şey yoktu. Genç kadın tam ümidini kesilmişken ses bir kere daha tehlikeli bir tonla fısıldadı.

‘Benim güzel sekreterim...’

Bir anda hatırlamasıyla birlikte annesi pembe bir toz bulutuna dönüştü. Genç kadın ne olduğunu anlayamamıştı bile. Endişeyle etrafına baktı ama yoktu.

“Anne!” diye haykırdı ama cevap yoktu.

“Anne hatırladım, sana anlatacağım onu. Neredesin?” dedi Deniz gözlerinden yaşlar akarken. Elleriyle yüzünü kapadı.

“Öyleyse artık uyanabilirsin, yavrum. Gerçeği yaşa, tatlım ve bırak gerçek seni görsün. Hayalleri bırak. Dönmek için sadece onun adını fısılda, yeter.” dedi annesinin sesi ama onu göremiyordu. Sadece sesini duyabiliyordu.

“Seni seviyorum anne. Seni çok özlüyorum.” dedi Deniz gözlerinden durduramadığı yaşlar akarken. Yine her zamanki gibi annesi ona en güzel yolu sunmuştu. Ve içinde yükselen aşkla fısıldadı Harikalar Diyarı kaybolurken.

“Ege...”

Şarkı: Simge_ Prens&Prenses

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.