Sekreter // 34. Prensin Masalı



Ertesi gün Ege ile geçen dolu bir günle birlikte Deniz, Rüzgar’ı görmenin getirdiği kasvetli geçmiş bulutunu üstünden atabilmişti. Ege’nin yanında mışıl mışıl uyuyordu. Ege ise uyumaktan daha çok Deniz’i izlemekle meşguldü. Genç kadının gördüğü rüyanın etkisiyle kaşları çatıldı. Onu dikkatle izleyen Ege’nin de onun bu hareketiyle kaşları çatıldı. Deniz’in yanına öylece bırakmış olduğu eli yumruk halini alıp yataktan ayırdı ve genç kadının göğsünün üstüne bastırdı. Ağzının içinde mırıldanıyordu. Ege onun ne dediğini anlayamıyordu. Genç kadının kapalı gözünün kirpikleri arasından bir damla yaş süzüldü. Ege gördüğü yaş damlası ile genç kadını uyandırmakla uyandırmamak arasında kaldı. O bu kararsızlıkla mücadele ederken Deniz uykusunda hıçkırdı. Genç kadın uykusunda resmen ağlıyordu. Ege dayanamayıp genç kadını sarstı. Deniz gözlerini bir anda açtı. Ege’ye şaşkın gözlerle baktı. Ardından bir anda Ege’ye sıkıca sarılıp göğsüne yaslandı. Anlık şaşkınlıktan sonra Ege kollarıyla onu sardı.
“Buradasın! Buradasın!” dedi Deniz hıçkırıkları arasında.
“Evet, buradayım hayatım. Neler oluyor?” dedi Ege endişeyle.
“Yoktun... Bırakmıştın beni... Onun gibi...” dedi Deniz hıçkırıkları arasında. Ege, Deniz’i göğsüne bastırıp saçlarını okşayarak yatıştırmaya çalıştı.
“Şşt... Geçti bebeğim, geçti. Sadece bir kabus... Ben yanındayım. Buradayım.” dedi Ege yatıştırıcı bir ses tonuyla. Deniz’in bedeni titremelerle sarsılıyordu. Hıçkırıkları dinene kadar genç adam kollarını gevşetmedi. Sonunda bir parça sakinleştiğinden emin olduğundaysa biraz geri çekilip yaslarla ıslanmış yüzüne baktı.
“Daha iyi misin bebeğim?” dedi Ege endişeyle.
“Evet, teşekkürler.” dedi Deniz burnunu çekerek.
“Anlatmak ister misin?” dedi Ege rahatlamayla gülümseyerek. Deniz kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. Genç kadın o anları anlatıp tekrar canlandırmak istemiyordu.
“Sadece sana sarılıp uyumak istiyorum.” dedi Deniz yalvaran bir sesle.
“Tabii ki.” dedi Ege üstelemeyerek. Hemen kollarını sıkıca sararak genç kadını kendine çekti. Genç kadının saçlarını şefkatle okşayarak,
“Sana bir masal anlatmamı ister misin?” dedi Ege yumuşak bir sesle. Gözlerinin içinde neşeyle Ege’ye bakıp kafasıyla hızla onayladı. Ege gülerek küçükken annesinin ona anlattığı masalı anlatmaya başladı.
“Bir varmış, bir yokmuş... Bir zamanlar yalnız mı yalnız ailesi ve hiç arkadaşı olmayan bir kral varmış. Bu kral bir başına soğuk bir şatoda yaşarmış. Şatoda çalışan bir sürü insan varmış aslında ama bu çalışanlar ona görünmemeyi tercih edermiş. Çünkü kral etrafında birini gördüğünde bağırır çağırır, hatta daha kötüsünü bile yaparmış. Bu sebeple çalışanları onunla hiç yüz yüze gelmezlermiş. Şato çok kocaman olduğundan bu hiç de zor olmuyormuş. Bir gün kral yine aynı somurtkanlığıyla bahçede dolaşırken bir kahkaha sesi duymuş. Bu melodik cennetten çıkma ses kralı hem büyülemiş hem de sinirlendirmiş. Somurtkanlığı ile ün yapmış olan kral için neşe büyük bir düşmanmış. Merak ve öfkeyle sesin geldiği yeri bulmak için o tarafa yönelmiş. Öfke ve merakla bahçede koşarken sonunda kahkahanın sahibini görünce şaşkınlıkla olduğu yere çakılı kalmış. Çünkü kahkahanın sahibi bir melekmiş. Yani, melek olmalıymış. Çünkü üstündeki beyaz elbisesi bir yana melek kadar güzelmiş. Yanındaki küçük çocukla oyunlar oynayan ve gülen bir melek... Çocukların hep melekleri olduğu söylenirmiş. Bu karşısındaki melek kesin çocuğun meleği diye düşünmüş kral. Onun hiç meleği olmamış bugüne kadar. Onun sadece şeytanları varmış ve bu halinden memnunmuş ama hayatında ilk defa meleği olan bir çocuğu kıskanmış kral. Kral orada dikilirken melek onu fark etmiş. Neşeyle krala el sallayıp yanına çağırmış. Çocuk onu tanıyor olmalı ki hızla meleği çekiştirip korkuyla bir şeyler söylemiş. Ama melek umursamaz bir şekilde gülüp tekrar krala dönmüş ve yanlarına çağırmış. Kral üstüne bakınca sıradan kıyafetleri olduğunu görünce aklından bir düşünce geçmiş. ‘Belki bir günlüğüne şeytan kral olmayabilirim.’ diye düşünmüş. Bunun üstüne hızlı adımlarla meleğin ve çocuğun yanına gitmiş. Yanlarına varınca melek o melodik sesiyle,
‘Merhaba, kardeşim sizin kral olduğunuzu söyledi ama hiçbir kral böyle giyinmez diye düşündüm, haksız mıyım?’ demiş gülümseyerek. Kardeşi deyince duraksamış kral. Demek ki melek diye düşündüğü aslında insanmış. Kral buna inanamıyormuş ama meleğin bir cevap beklediğini fark ederek şaşkınlığını bir kenara atıp,
‘Haklısınız ben sadece krala benziyorum o kadar. Kral değilim. O çok gaddar ve acımasız biri. Şu an burada olsaydı, sizi ya çoktan öldürmüş ya da cezalandırmıştı.’ demiş kral .
‘O kadar kötü biri mi? Hiç kimse o kadar kötü olamaz.’ demiş melek şaşkınlıkla.
‘Onun şeytan olduğunu söylüyorlar.’ demiş kral bir sır veriyormuş gibi fısıltıyla. Çocuk başıyla hararetle onaylamış kralı. Herhalde çocuk kralın normal biri olduğuna inanmış ki artık korkuyla bakmıyormuş.
‘Ama şeytan da bir zamanlar cennetteydi.’ demiş melek dudak bükerek.
‘Ama kovuldu.’ demiş kral omuz silkerek.
‘Sadece kıskandı. Tanrı’nın sevgisini paylaşmak istemedi. Bu yüzden öyle davrandı.’ demiş melek gülümseyerek. Kral onun bu sözleri karşısında yüreğinin buzlarının çatırtısını duymuş. Endişeyle söylenmiş.
‘Ben kralın yanında çalışıyorum. İnsan görmeye bile dayanamayan biri o.’
‘Belki de korkuyordur.’ demiş melek omuz silkerek. Kral saklayamadığı öfkeyle,
‘Korku mu?’ diye haykırmış.
‘Evet, belki de sevilmekten korkuyordur. Belki de sevilmeyi hakketmediğini düşünüyordur.’  demiş melek, kralın aksine sakin bir sesle. Kral meleğin sözleri karşısında donup kalmış ve bir anlığına meleğin düşüncelerini okuyabildiğinden şüphelenmiş. Çünkü kendisi hakkında hep bunları düşünürmüş.
‘Niye onun hakkında bu kadar iyi şeyler düşünüyorsunuz? Onu tanımıyorsunuz bile.’ demiş kral şaşkınlıkla.
‘Ablam herkes için güzel şeyler düşünür. Bu onun yeteneği.’ demiş çocuk gülümseyip sonunda konuşmaya katılarak. Kral çocuğa bakmış. Çocuk ablasına gururla bakıyormuş. Meleğin ise duyduğu utançla yanakları pembeleşmiş. Kral meleğe dönüp,
‘Bana gülmeyi ve güzel düşüncelere sahip olmayı öğretebilir misiniz? Ben de krala öğretmeyi denerim. Kralın yanına bir tek ben yaklaşabiliyorum.’ demiş umutla. Melek gülümseyen gözlerini krala çevirmiş.
‘Bu çok zor bir şey değil ama madem kral bu güzelliklerin ne olduğunu bilmiyor, yardım etmekten mutluluk duyarım.’ demiş ellerini neşeyle çırparak. Kral ilk defa içinde hissettiği umut ve mutluluk hissiyle kalbinin ısındığını hissetmiş.
‘Madem öyle yarın benimle burada buluşun. Bu arada adınızı bilmiyorum.’
‘Benim adım Angel, kardeşim de David.’ demiş melek yine gülümseyerek.
‘Adınız gibi siz de meleksiniz.’ demiş kral kendini tutamayarak. Angel konuyu değiştirmek ister gibi pembe yanaklarıyla krala,
‘Sizin adınız ne?’ diye sormuş. Kral kendi adını söyleyemeyeceğini biliyormuş. Sonrasında ölen kardeşini hatırlayarak,
‘Alex.’ demiş kral düz bir sesle.
‘Peki Alex, o zaman yarın yine bu zamanlarda buluşup kralı iyileştirelim.’ diyerek kardeşinin elinden tutup krala el sallamış. Kral Angel'ın gidişine üzülerek arkasından bakmış. Ama yarın onu tekrar göreceği düşüncesi aklına süzülünce kral hayatında ilk defa gülümsemiş.” diyerek masalı yarıda kesip Deniz’in yüzüne çevirdi bakışlarını Ege. Deniz dudaklarında bir gülümsemeyle uyuyakalmıştı.
“O zaman masalımıza başka bir akşam devam edeceğiz, benim güzel sekreterim.” dedi saçlarını okşayıp gülümseyerek. Genç kadının alnına bir öpücük kondurdu. Koluyla Deniz’i sarıp kafasını onun saçlarına gömdü. Deniz’in kokusuyla uykuya daldı.
Sabah ısrarlı bir şekilde çalan telefon sesi Ege’yi uyandırdı. Ege oflayarak kalkarken Deniz’le ikisinin hiç normal uyanışı olacak mı diye merak ediyordu. Gözlerini zorlukla açarak telefona uzanıp açtı ve kulağına götürdü.
“Alo?” dedi uykulu bir sesle. Genç adamın yanında yatan Deniz huzursuz bir şekilde kıpırdanıp Ege’ye daha çok sokuldu. Ege bu yakınlığın verdiği mutlulukla istemsizce gülümsedi.
“Ege, benim Eren. Selim Bey ile olan toplantını konuşamadık. Lütfen, hallettiğini söyle.” dedi hızlı hızlı. Ege telefonu fırlatmamak için kendini zor tuttu.
“Eren, sabahın köründe beni bunun için mi aradın, siktiğimin salağı?” dedi öfkeyle. Genç adam esnemesini zorlukla bastırdı.
“Lansman yarın Ege! Sen de geçen hafta böyleydin. İçimde bir huzursuzluk var. Hiç rahat değilim. Sürekli bir şey olacakmış gibi hissediyorum.” dedi Eren endişeli bir sesle.
“Sakin ol Eren! Bana hep ne dersin? İyi düşün, iyi olsun.” dedi Ege onu sakinleştirme çabasıyla. Böyle şeylerde aralarında hep en heyecanlısı Eren olurdu.
“Bana Deniz’i versene. O rahatlatır beni.” dedi Eren iç çekerek.
“Uyuyor.” dedi Ege kıskanarak.
“Kıskanma hemen piç herif! Uyandır.” dedi sinirli bir sesle. Ege oflayarak Deniz’i dürttü. Deniz uyku mahmuru gözlerini aralayıp genç adama bakarken Ege gülümsedi. Elindeki telefonu uzatıp ‘Eren’ dedi sessiz bir şekilde sadece ağzını oynatarak. Deniz gözlerini devirip telefonu kulağına götürdü.
“Ne var Eren?” dedi Deniz esneyerek ama karşı tarafın endişeli sesini duyunca hemen sesindeki bezgin tını kayboldu.
“Hey hey hey... Sakin ol! Bir sorun yok. Her şey mükemmel olacak, Eren. Üç haftadır olduğu gibi bu da göz kamaştırıcı olacak. Herkes bize hayran kalacak.” dedi gülümseyerek. Ege ona sıkıca sarılıp bir daha bırakmamak için kendini zor tuttu.
“Hey... Boş ver şimdi bunları! Yanlış ‘Erden’le konuştuğunu düşünüyorum.” dedi imalı bir sesle. Ardından bir kahkaha attı. Ege anlamayan bakışlarını Deniz’e dikti. Omzunu dürtüp ne olduğunu anlatması için zorladı ama Deniz duymazdan geldi. Deniz bir süre gülümseyerek karşı tarafı dinledikten sonra,
“Sadece git ve doğrusu ile konuş.” dedi iç çekerek ve cevap beklemeden telefonu kapatıp Ege’ye uzattı. Ege telefonu başucu lambasının yanına bıraktı.
“Yanlış Erden?” dedi Ege kaşlarını çatıp Deniz’e bakarak.
“Evet, yanlış Erden’i arıyor.” dedi Deniz kurnaz bir gülümsemeyle. Bir anda Ege onun kimi kasettiğini anladı ve bir kahkaha attı.
“Sen ciddi misin? Bizim Eren ve...” diye başladı ama gülmeye başladığı için devamını getirdi. Deniz de güldü.
“İnanmıyorum! Sürekli o aptal aşık gülümsemelerinin sebebi çıktı. Bak sen Eren’e! Ne ara oldu bu iş?”
“Deniz Erden ustalığıyla oldu tabii ki. İşte tanıştılar bir akşam Eren beni bırakırken. Ben daha sonra Eren'e Mavi'nin numarasını verdim. Sonrası aşkın mucizesi...” dedi gülümseyerek.
“Sen bana dün geceki masalın kalanını anlatsana. Çok merak ediyorum. Çok güzeldi ama uykuya yenik düştüm.” dedi merak parlayan gözlerle.
“Bilemiyorum, anlatsam mı anlatmasam mı? Seni böyle meraktan kıvranırken görmek benim aklıma farklı şeyler getirip masalı unutmama neden oluyor.” dedi Ege oyunbaz bir şekilde.
“Ama, lütfen...” dedi Deniz dudak bükerek. Deniz’in çocuksu tavırları Ege’yi güldürüyordu.
“Peki ama sadece bir kısmını anlatacağım. Çünkü şirkete gitmemiz gerekiyor.” dedi Ege sahte bir ciddiyetle. Deniz, Ege’ye bir asker selamı çakıp,
“Emredersiniz, efendim.” dedi kaşlarını çatarak. Ege kahkahasına hakim olamadı.
“Söyle bakalım, nerede kalmıştım?” diyerek yatakta yanına uzanıp ona doğru döndüm.
“Uyumadan önce hatırladığım son şey, kral adının Alex olduğunu söylüyordu. Sonrası yok.” dedi Deniz yatakta gerinerek.
“Tamam anlatacağım. Bir daha gerinme, lütfen. Dikkatimi dağıtmanı istemiyorum. Her neyse... Kral adının Alex olduğunu söylemiş meleğe. Melek de,
‘Peki Alex, o zaman yarın yine bu zamanlarda buluşup kralı iyileştirelim.’ diyerek kardeşinin elinden tutup krala el sallamış. Kral Angel'ın gidişine üzülerek arkasından bakmış. Ama yarın onu tekrar göreceği düşüncesi aklına süzülünce kral hayatında ilk defa gülümsemiş.
Ertesi gün kral aynı zamanda aynı yere gitmiş ve Angel'ı bir kuyunun yanında otururken bulmuş. Angel elindeki bozuk paralara bir şeyler fısıldayıp kuyuya atıyormuş. Kral merakla hemen yanına gitmiş. Angel onun geldiğini fark edince,
‘Günaydın Alex! Ne güzel bir gün değil mi?’ demiş neşeyle.
‘Günaydın Angel, burada ne yapıyorsun?’ demiş kral merakla.
‘Dilek tutuyorum.’ demiş Angel büyülü bir gülümsemeyle. Kral şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırmış.
‘Dilek mi?’ demiş kral anlamayarak. Angel başıyla onaylamış.
‘Neden kuyuya para atıyorsun?’ demiş kral ısrarcı bir sesle.
‘Dileğimin gerçekleşmesi için tabii ki de.’ demiş Angel omuz silkerek.
‘Anlayamıyorum.’ demiş kral kaşlarını çatarak.
‘Dileğimi atacağım paraya fısıldayıp kuyuya atıyorum.’ demiş tane tane.
‘Çok saçma paranı boş yere harcıyorsun.’ demiş kral dudak bükerek.
‘Hayır, Alex. Sadece umut satın alıyorum.’ demiş Angel gülümseyerek.
‘Bana açıklaman gerekecek çünkü, hiçbir şey anlamadım.’ dedi kral bezgin bir iç çekişle.
‘Peki, şöyle açıklayayım. Tabii ki kuyudan medet umduğum yok. İsteklerimin hepsini Tanrı’dan istiyorum. Ama bazı günler gelir umutsuzluğum, mutsuzluğum ve karamsarlığım beni boğar. İşte o günlerde bu kuyuya gelir ve umut satın alırım.’
‘Hmm... Şimdi anladım. Peki hangi dilekleri diledin bugün?’ demiş kral merakla.
‘Kralı iyileştirebilmek için yardım diledim.’ demiş Angel iç çekerek.
‘Yoksa bu konuda umudun yok mu?’ demiş kral endişeyle.
‘Tabii ki inanıyorum ve umudum var ama sadece bir parça cesarete ihtiyacım var.’ demiş Angel gülümseyerek. Kral da kendini tutamayıp gülümsemiş. Kralın gülümsediğini gören Angel, ellerini çırpmış.
‘İşte, işe yarıyor!’
‘İyi de ben kral değilim ki!’ demiş kral telaşla. Angel’ın onu tanımasını istemiyormuş kral çünkü, tanırsa gideceğine inanıyormuş.
‘Hayır, değilsin ama benziyorsun. Sadece yüz olarak değil ruhsal olarak da benzediğinizi düşünüyorum. Bu yüzden benim için seni güldürmekle kralı güldürmek aynı şey.’ demiş Angel neşeyle ellerini açarak. Kral rahatlamayla gülünce Angel da mutlu bir kahkaha atmış. Angel’ın melodik kahkahası kralın kalbini ısıtmış.
‘O zaman derslerimize başlayalım.’ demiş kral heyecanla. Kral hayatında ilk defa heyecan duyuyormuş.
‘İlk dersimiz: umut duygusu. Şimdi al bakalım şu bozukluğu ve bir dilek fısılda ardından kuyuya at.’ demiş Angel gülümseyerek. Kral parayı almış ve Angel’ın hiç gitmemesini dileyip parayı kuyuya atmış.
‘Gördün mü? Ben hayatım boyunca birçok kez bu kuyuya dilek parası attım ama ilk defa bu kadar umutla atanı görüyorum. Ne dilediğini çok merak ediyorum ama sakın söyleme. O zaman gerçekleşmez.’ demiş gülerek. Kral kahkahasına engel olamamış. Ama kahkahası biraz beceriksizce paslı tutarsız Angel’ın melodik kahkahasından çok uzakmış.
‘Hmm... Kahkahaya biraz çalışmamız gerek.’ demiş Angel kıkırdayarak.
‘Öğretmenime güveniyorum.’ demiş kral, Angel’ın gözlerinin içine bakarak. Angel pembeleşen yanaklarına rağmen gözlerini kralın gözlerinden ayırmamış. İşte şeytanla meleğin aşkı böyle başlamış...” diyerek masalı kesti Ege. Deniz,
“Ama burada kesilmez ki!” dedi hayal kırıklığıyla bağırarak.
“Kesilir. Saat sekiz oldu Deniz. Geç kalacağız. Daha yataktan çıkamadık bile.”
“İtirazın mı var?” dedi seksi bir gülümsemeyle.
“Yok ama Eren ikimizi de keser.” dedi Ege gülerek. Deniz oflayarak yataktan kalkıp duşa doğru gidiyordu ki Ege onu kucaklayıp yatağa geri götürdü.
“Geç kalmayabilirdik, Deniz. Ama bu sen yataktan çıplak bir şekilde çıkmasaydın geçerliydi. Hepsi senin suçun.” diyerek genç kadının dudaklarına yapıştı. O gün ikili işe normalden iki saat geç gittiler.

Şarkı: Yiruma_ Fairytale

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.