Sekreter // 33. Festival Yaşları



Deniz akşam olup da eve döndüğünde neşeli havası çoktan uçmuştu. Rüzgar’ı görmek pek iyi olmamıştı. Ege’yi aramış ve bu gece yalnız kalmak istediğini söylemişti. Ege buna şiddetle karşı çıkmıştı ama Deniz kararından vazgeçmeyeceğini söylemişti. Genç adam bir sorun olduğunu düşünmüştü. Deniz bunun onunla ilgili omadığı konusunda onu ikna ettikten sonra telefonunu sessize alıp yatağın üstüne bırakmış ve yatağın altından beyaz bir kutu çıkarmıştı. Üniversite hayatına ait her şey bu kutudaydı. Buna Rüzgar da dahildi. Ne kadar acı verse de anılarını yakıp yok eden biri olamamıştı. Kötü anılar da olsa saklıyordu. Derin bir iç çekti ve kutunun kapağını kaldırdı. Anıların boğucu karanlığına gömüldü.

***
Deniz anahtarlarını çantasına atarken son kez gözleriyle evi taradı, bir şey unutmuş olması ihtimaline karşılık. Unutmadığından emin olunca dışarı çıktı. Henüz derse bir saat vardı ve bu süre zarfında genç kadın okula rahatça varmış olacaktı. Rüzgar onu evden almayı önermişti ama Deniz kendisinin gelebileceğini söyleyip onun bu teklifini geri çevirmişti. Büyük ihtimalle arkadaşları bunu yaptığı için ona küfür edebilirdi ama Rüzgar’a o gözle bakmıyordu. Genç adam yakışıklı olabilirdi hatta Deniz kendini bıraksa ona kapılabilirdi. Rüzgar da hareketleri ile bunu anlatıyordu. Deniz bunu görmezden geliyordu. Rüzgar’la arkadaş olarak iyilerdi. Bu arkadaşlığı kaybetmek istemiyordu. Deniz ona güvenemiyordu. Rüzgar çapkın biriydi ve Deniz’i üzme ihtimali çok yüksekti. Arkadaşları onların birlikte olmamalarını söylüyorlardı ama sonunda üzülen onlar olmayacağı için onlar için bunu söylemesi kolaydı.
Okula vardığında dağınık kalabalık tarafından çoktan sarmalanmıştı. Deniz insan selini aşıp fakülteden içeri girmeyi başarmıştı ki, birinin onu kolundan çekmesiyle savruldu. Deniz şaşkınlıkla kafasını çevirince her zamanki çapkın gülüşüyle kendisine bakan Rüzgar’ı gördü.
“Günaydın, Deniz.”
“Ödümü koparttın, Rüzgar.” dedi Deniz elini kalbine götürerek.
“Öyle mi yaptım? Hiç fark etmemişim.” dedi Rüzgar masum gözükmeye çalışarak ama başaramayarak.
“Dalga geçme! Dersim var. Niye beni tutuyorsun?” dedi Deniz kolunu çekip kurtarmaya çalışarak. Ama Rüzgar genç kadının kolunu daha da sıkarak kıpırdamasını engelledi.
“Dersin yok. Levent Hoca'nın konferansı varmış. Bugün derse gelmeyecekmiş. Maillerine hiç bakmıyor musun sen? Adam üşenmemiş ve herkese mail atmış.” dedi Rüzgar alaycı bir sesle. Deniz’in gözleri şaşkınlıkla açıldı. Aynı bölümde bile değilken nasıl bunu biliyordu anlayamıyordu.
“Senin nereden haberin oldu?” dedi Deniz merakla.
“Benim de çeşitli kaynaklarım var.” dedi Rüzgar göz kırparak.
“Şu kolumu bir bıraksan artık, canım acıyor.” dedi Deniz acıyla yüzünü buruşturarak. Çok acımamıştı ama bunu demezse Rüzgar’ın bırakmayacağını biliyordu.
“Ah! Çok özür dilerim. O kadar sıktığımın farkında bile değildim.” diyerek hızla elini çekti. Deniz kolunu ovuşturdu. Rüzgar ellerini cebine sokup,
“Gel birer kahve içelim.” dedi hafifçe gülümseyerek. Deniz kafasını kaldırıp ona baktı. Çapkın gülümsemesi silinmiş, yerini içten bir gülümseme almıştı. Sadece Deniz’e özel gülümsemesi olduğunun genç kadın farkındaydı. Bu gülümseme varken Deniz’in itiraz şansı yoktu. Genç kadın iç çekip başıyla onayladı.
“O zaman bana eşlik edin, lütfen.” diyerek kolunu kıvırıp Deniz’e doğru uzattı. Deniz gülerek genç adamın koluna girdi.
“Ah şu gülüşün yok mu!” dedi Rüzgar fısıltıyla. Deniz her ne kadar duymuş olsa da cevap vermeyip duymamış gibi davrandı.

İkili üniversitenin kafesinde sessizce kahvelerini yudumlarken Rüzgar sanki bir şey söyleyecek gibiydi. Rüzgar telaşlı bakışlarını Deniz’e çeviriyor, Deniz ona dönünce ise hemen kafasını başka tarafa çeviriyordu. Başlarda Deniz bir şey demese de sonunda içindeki sabırsız tarafı susturamayıp patladı.
“Ay, yeter artık! Söyle, ne söyleyeceksen!” dedi Deniz sabırsızlıkla. Rüzgar şaşkın şaşkın Deniz’in yüzüne bakıp gözlerini kırpıştırdı.
“Nereden anlıyorsun, çok merak ediyorum” dedi Rüzgar kaşlarını çatarak.
“Seni tanıyorum, şapşal.” dedi Deniz hafifçe gülümseyerek.
“Lütfen şunu yapma.” dedi Rüzgar kaşlarını çatarak.
“Neyi?” dedi Deniz şaşkın bir bakışla.
“Gülümseme. Gülme. Dikkatim dağılıyor.” dedi Rüzgar gözlerini kısarak.
“Bak sen! Sen istedin diye gülmekten vazgeçeceğim öyle mi?” dedi Deniz alayla.
“Evet, bir daha gülmeyeceksin!” dedi masada Deniz’e doğru eğilerek. Bakışları oldukça ciddiydi. Deniz alaycı bir şekilde kaşlarını kaldırıp ‘Ciddi misin?’ der gibi Rüzgar’ın suratına baktı.
“Yani en azından beş dakikalığına...” dedi Rüzgar tatlı tatlı gülümseyerek. Deniz sıkıntıyla derin bir iç çekti.
“Peki.” deyip yüzündeki gülümsemeyi silip ifadesiz bir şekilde Rüzgar’a baktı. Genç adam derin bir nefes aldı. Gözlerini önündeki kahve bardağına dikti.
“Seninle tam bir yıldır arkadaşız. Seni okulun en başından beri tanıyorum ve hatta bu okula ilk başladığımda edindiğim ilk arkadaş sensin. Sana sahip olduğum için çok şanslıyım ve bunun fazlasıyla farkındayım.” dedi gülümseyerek. Ardından durup Deniz’e baktı. Deniz içinden yalvarıyordu.
‘Ne olur Rüzgar! Lütfen ama deme! Lütfen Rüzgar!’
“Ama...” dedi Rüzgar, Deniz’in altıncı hissini yanıltmayarak. Yenilgiyle gözlerini yumup iç çekti. Bu sırada Rüzgar, Deniz’in tepkisiyle bir anlığına duraksadı. Genç kadına bir bakış attıktan sonra gözlerini ellerine indirdi.
“Anca bu zamana kadar tutabildim kendimi. Korkuyordum. Arkadaşlığımız bozulur sen bir daha beni görmek istemezsin diye. Senden hoşlanıyorum. Hatta bunun ilerisine bile geçtim diyebiliriz. Seni seviyorum, Deniz. Lütfen, bana bir şans ver! Bana karşı boş olmadığını biliyorum. Çapkın ve güvenilmez duruşum yüzünden benden kaçtığını da biliyorum. Senden tek istediğim bir tek şans. Lütfen, bunu bana çok görme.” dedi Rüzgar sözlerinin devamında. Rüzgar merak dolu bakışlarını Deniz’e çevirdi. Deniz ne diyeceğini bilemedi. Sadece aynı ifadesiz suratla Rüzgar’ın yüzüne bakıyordu.
“Bir şey söyle.” dedi Rüzgar sabırsızca.
“Ben... Ben ne diyeceğimi bilmiyorum.” dedi Deniz duraksayarak. Beynine oksijen gitmiyordu.
“Evet ya da hayır, Deniz. Seçeneklerin gayet açık. ‘Evet, sana bir şans vereceğim.’ ya da ‘Hayır, arkadaş kalalım.’ bu kadar.” dedi Rüzgar hızlı hızlı.
“Hayır, desem arkadaş kalabilecek misin ki?” dedi Deniz gözlerini devirerek. Genç kadın derin bir nefes aldı.
“Bu yüzden uzak duruyordum işte! Anlamıyor musun Rüzgar? Sana karşı bir şeyler hissediyor olmam ya da senin bana karşı hislerin olması işi çözecek mi sanıyorsun? Sana güvenemem. Her gün seni görüyorum. Ve her gün imkansızlığı görüyorum. Biz olamayız. Kaldı ki, artık arkadaş da olamayız.” diyerek sandalyeyi itip ayağa kalktı. Genç kadın çantasını alıp kendini hızla fakülteden dışarı attı ama daha kapıdan yeni çıkmıştı ki kolundan çekilerek savruldu ve ardından kendini Rüzgar’ın göğsüne yaslanmış halde buldu. Genç adam ona sıkıca sarılmıştı. Kafasını genç kadının saçlarına gömüp fısıldadı.
“Lütfen... lütfen... lütfen... Sen geçici bir çapkınlık hikayesi değilsin. Lütfen, bana inan ve güven. Sen benim son durağımsın. Hayatımın geri kalanında koklamak istediğim tek koku senin saçlarının kokusu. Senin sesinden başka ses duymak istemiyorum. Hele o gülüşün... Aklımı başımdan alıyor. Sadece benim de değil, herkesin. Oysa bir tek bana gül istiyorum. Gülünce o kadar güzel oluyorsun ki. Bize güven ve bir şans tanı. Aşkım bir hevesten ibaret değil. Bunu bir yıldır biliyorum.” dedi umut dolu bir sesle. Kendini biraz geri çekip Deniz’i sardığı kollardan birini çözdü ve parmak uçlarıyla Deniz’in çenesini kavrayıp kafasını kaldırdı. Kaldırmasıyla birlikte de Deniz’in yaşlı gözleriyle karşılaştı.
“Sen hiç adil oynamıyorsun.” dedi Deniz ağlamaklı bir sesle.
“Bebeğim, ben hiçbir zaman adil oynamam zaten.” dedi içten bir gülümsemeyle. Deniz derin bir iç çekti. Omuzları pes etmiş gibi çöktü.
“Farkındayım. Hep farkındaydım zaten.”
“Bu bir ‘Evet’ mi oluyor?” dedi saklayamadığı heyecanla. Deniz karşısındaki adamın çocuksu heyecanına gülmemek için kendini zor tuttu.
“Evet.” dedi Deniz pes ederek. Rüzgar coşkuyla Deniz’i belinden tutup havada döndürdü. Neşeyle kahkaha attı ikisi de.
“Beni yere indir, aptal herif! Herkes bize bakıyor!” dedi Deniz bağırarak. Ama Deniz de gülüyordu. Rüzgar onu yere indirdiğinde genç kadın koluna vurdu. Rüzgar acımış gibi kolunu ovdu.
“Ne vuruyorsun ya? Sevincimizi de mi göstermeyelim yani?” dedi kaşlarını çatarak.
“Herkes bize bakıyor.” dedi Deniz onları izleyenlere bakarken.
“Harbiden bize bakıyorlar.” dedi o da Deniz’in bakışlarını takip ederek. Bir anlığına duraksadı, ardından omzunu silkti.
“Bana ne, bakarlarsa baksınlar!” dedi ve kolunu Deniz’in omzuna atıp genç kadını kendine çekerek yürümeye başladı. Deniz ise onun kolunu ittirerek kurtulup koşmaya başladı.
“Öyle mi Deniz hanım? Demek hamleniz bu. Bunu siz istediniz. Ama bilmelisiniz ki sizi yakaladığım yerde öpeceğim.” dedi Rüzgar bağırarak. Deniz neşeli bir kahkha ile ona doğru döndü.
“Yakalarsan öpersin!” diye bağırdı Deniz de alayla. Deniz’in meydan okuması genç adamı bir an şaşırttı. Ama genç adam kendini hemen toplayıp Deniz’in arkasından koşmaya başladı.
Aradan geçen dolu dolu bir yılın ardından Deniz de Rüzgar da çok mutluydu. Birlikte mutluydular. Birbirlerini seviyorlardı. Deniz başta duyduğu endişelerinin hepsinden kurtulmuştu. Artık Rüzgar’a güveniyordu. Birlikte güzel bir hayat süreceklerine inanıyordu. Birlikte tam bir yıl geçirmişlerdi. Dolu dolu bir yıl... Bu bir yılda Rüzgar, Deniz’in güvenini sarsacak en ufak bir hareket bile yapmamıştı.
Genç kadın sabah yüzünde bir gülümsemeyle uyandı. Yatakta tembelce gerindi. Bugün onun için güzel bir gündü. İlişkilerinin birinci yıl dönümüydü. Dün gece yatmadan önceki son konuşmalarında Deniz ertesi gün ne yapacaklarını sorduğunda Rüzgar ona sadece evde olmasını istediğini söylemişti. Ne bir yere gideceklerinden ne de bir şey yapacaklarından söz etmişti. Deniz doğrulup oturdu. Ne giyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Rüzgar’ın ne zaman geleceğini bile bilmiyordu.  Günlük rutinini hallettikten sonra odasına döndü. Dolabındaki kıyafetleri bir bir yatağın üzerine attı. O yatağının üstündeki kıyafetlere umutsuzlukla bakarken kapı çaldı. Kapıyı açıp da karşısındakini görmesiyle kısa süreli bir şaşkınlık yaşadı. Şaşkınlığı mutluluğa dönüştü ve Rüzgar’ı içeri aldı. Bir elinde bir nergis buketi diğer elinde ise gitarı ile içeri girdi genç adam. Elindeki buketi Deniz’e uzatırken genç kadının üstündekileri süzdü.
“Hayatım, pijama partisi mi yapıyoruz?” dedi Rüzgar gülüşünü saklamaya çalışarak. Deniz kafasını eğdiğinde üstünde hâlâ pijamalarının olduğunu gördü. Genç kadın kendini tutamayıp bir kahkaha attı.
“Ne yapabilirim? Nereye gideceğimizi söylemedin. Ben ve tüm kıyafetlerim birlikte yatak odamda sıcak anlar yaşıyoruz.” dedi Deniz alaycı bir sesle.
“Sen benden başkalarıyla sıcak anlar mı yaşıyorsun?” dedi Rüzgar genç kadına gözlerini kısarak bakarken. Ardından bir anda Deniz’i belinden tutup kendine doğru çekti. Dudaklarına bir anlığına yapışıp geri çekildi.
“Yıl dönümümüz kutlu olsun hayatım.” dedi ardından içten bir gülümsemeyle. Geri çekilip Deniz’in belindeki ellerini çözdü ve göz kırptı. Kapıyı arkasından kapattıktan sonra eli cebine gitti ve bordo bir kutu çıkarttı.  Kutuyu kapının önündeki aynalı sehpanın üstüne koyup açtı. Kutunun içindeki yüzük ışıltısı ile genç kadının gözünü alıyordu. Ardından Deniz daha şaşkınlığını atamadan Rüzgar elindeki gitarı boynuna astı ve ikisinin birlikte dinlediği ilk şarkıyı çalmaya başladı. Bu şarkı ile tanışmışlardı. Onların şarkısıydı. Baş Harfi Ben...
Rüzgar şarkıyı söylemeyi bitirdikten sonra gülümseyerek Deniz’in gözlerinin içine baktı. Gitarı arkasına aldı. Yüzüğü kutudan çıkarttı ve genç kadının önünde diz çöktü. Yüzüne hınzır bir sırıtış yerleşti.
“Ne dersin?” dedi göz kırparak.
“Ne mi derim? Şaka mısın Rüzgar? Diyeceğin bu mu yani? Bütün romantizmin içine sıçtın ya!” dedi Deniz şaşkın bir gülüş eşliğinde. Sonrasındaysa kendini kaptırıp kahkahalara boğuldu. Bir süre sonra sakinleşip de Rüzgar’a baktığında onun yüzünde hâlâ aynı kurnaz hınzır sırıtış vardı. O sırada Deniz genç adamın elindeki kutunun artık olmadığını fark etti. Bir anda gözlerini eline çevirdiğinde yüzüğün parmağında olduğunu gördü.
“Ama bu hiç adil değil!” dedi kaşlarını çatarak.
“Adil oynamadığımı en başta söyledim. Tam bir yıl önce bugün söyledim hatta. Ve ben de bir şey yaptım.” dedi Rüzgar gülerek. Son cümlesinden sonra ise gülmeyi kesti ve elinin tersini çevirdi. Yüzük parmağında ‘Deniz’ yazıyordu. Genç kadının gözleri doldu.
“Bu zaten hiç adil değil.” diyerek kollarına atıldı. Rüzgar onu sıkıca göğsüne bastırıp sarıldı.
“Sen benim bu hayatın geri kalanında saçlarını koklamak istediğim tek kadınsın. Öpmek istediğim tek kadın... Bakmak istediğim tek kadın... Dokunmak istediğim tek kadın... Uyumak istediğim tek kadın... Uyanmak istediğim tek kadın... Bana gülmesini istediğim tek kadın... Elini tutmak istediğim tek kadın... Hayatım olmasını istediğim tek kadın...” dedi dudaklarını genç kadının alnına yaslayarak. Ardından geri çekilip gözlerinin içine baktı.
“Bu yeterince romantik miydi, Deniz Erden?” dedi hafif alaycı bir sesle. Deniz genç adamın yüzünü ellerinin arasına aldı.
“Evet, yeterince romantikti, Rüzgar Bey.” dedi Deniz küçük bir kahkaha eşliğinde. Ardından gözünden mutluluk yaşları akarken genç adamı dudaklarından öptü.
***
Genç kadın iç çekerek kutunun kapağını geri kapattı. İşte böyle bir cumartesi sabahı üstünde pijamalarıyla evlenmeye karar vermişti. Ne kadar gariptir ki, onu terk ettiğinde de üstünde aynı pijamaları vardı ve yine bir cumartesi sabahıydı. Gözünden eski günlerin acısını hissettiren tuzlu bir damla düştü. Artık onu sevmiyor olmasına rağmen yine de yaktı o tek damla. Kalbini, ruhunu, boğazını...

Şarkı: Kenan Doğulu_ Baş Harfi Ben

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter // 18. Kalbin Gizemli Dünyası

Sekreter // 21. Açık Hayal Kapısı

Çırpınırken // 1.